Almanya, ABD ve Çin ile rekabet edebilir mi?
Trump yeniden dünya düzeninde yerini aldı alalı, hem siyasi hem de ekonomik cephede yaşanan onlarca belirsizlik, tahmin yapabilme kabiliyetini epey zorluyor. Fakat görünen o ki çok kısa vadede yeni ticaret blokları kapsamında gelişen inovasyon savaşlarını daha keskin izleyeceğiz. İnovasyon çok agresif olmayı gerektiriyor.
Bir taraftan tüketicinin teknoloji algısını yukarı konumlandırırken, bir yandan mevcut hızla demode olması için de stratejiler ortaya koyuyorsun. Bir ürün lansmanında, bir üst model için çoktan projeksiyonlar yapılmış oluyor. Bu hamleleri çeviklikle yapamayan şirketler de hızla sahneden çekiliyor.
Fortune sıralamalarında ABD ve Çinli teknoloji şirketlerinin önlenemez liderliği
Dünya’da şirket sıralamalarında önemli değişimler de göze çarpıyor. Bir dönemin sanayi devlerinin yerlerini teknoloji firmalarına bıraktığını gözlemliyoruz. Mesela, ABD’li şirketlerin gelirlerine göre oluşturulan Fortune 500 sıralaması, son yıllarda teknoloji firmalarının yükselişini ortaya koyuyor.
Örneğin, 2010 yılında bu listede 100. sırada yer alan Amazon’un, 2019 yılında 2. sıraya yükseldiğini görmekteyiz. Amazon, 2024 yılında da 2.liğini koruyor. Apple ise 2010 yılında 56. sıradayken 2019’da 4. ve 2024’te 3.sıraya yükseliyor. ABD’li perakende devi Walmart istisnai olarak birinciliğini uzun süredir koruyor. WalMart, kurulduğu 1962 yılından bu yana kullandığı tüm sloganlarda her zaman en ucuza sattığını marka konumlandırmasına yansıtıyor.
Fakat bu fiyat avantajını da daha agresif dijital tedarik zinciri stratejileri uygulayarak yaptığı göze çarpıyor. Fortune Global 500 listesi ise Dünya’nın en büyük gelir yaratan şirketlerini sıralıyor. Bu listenin ilk 10 sıralamasında Çin’den 3, ABD’den 5 şirket bulunuyor. Bu konumlandırmada farklı listeler de incelendiğinde çoğunlukla teknoloji firmalarının sıralamada yukarı konumlandığını ve bu listelerde Amerikan ve Çin hakimiyetini gözlemliyoruz.
Almanya’da deregülasyon olmadan inovasyon atağı imkansız
Almanya, uzun yıllardır sanayi ve mühendislik alanlarında Avrupa ekonomisinde bir lokomotif kabul edilse de, son açıklanan rakamlar, Alman ekonomisinde küçülmeye işaret ediyor. Almanya, son yılların yükselen alanları arasına giren; yapay zekâ, 5G, dijital platformlar ve yeşil ekonomi üzerine yapılanan iş modellerinde küresel listelerde yerini alamıyor.
ABD ve Çin, bu alanlarda girişimcilere büyüme fırsatları sunarken, Almanya’da iş kurmak ve büyütmek daha uzun sürebiliyor. Veri gizliliği, çevre politikaları, iş gücü regülasyonları ve sıkı denetim, Almanya’da inovasyon direncini yavaşlatıyor ve ileri teknoloji girişimlerinin önünü kapatıyor. Almanya’nın kendini ısrarla, sanayi tarafında konumlandırması da, yüksek enerji ve hammadde bağımlılığına neden oluyor.
Rusya-Ukrayna savaşı sonrası imkansız hale gelen daha ucuz Rus doğalgazına erişim engeli, yaşlanan nüfus ve azalan tüketim harcamaları da eklendiğinde, Almanya daha belirsiz koşullarda düşük büyüme ile kendini sürdürmeye çalışıyor. Tüm bu faktörler ister istemez inovasyonda rekabet açısından daha gevşek regüle edilmiş ve Devlet destekli çeşitlenmiş modellerin de düşünülmesini gerektiriyor.
Almanya’nın zor tercihi: Çin vs ABD
ABD ve Çin, Almanya için ticari partner olmanın ötesinde son koşullarda adeta birbirine rakip blokların lider ekonomileri. Almanya, çoğu ara malı ve teknolojik ekipmanı Çin’den satın almakta ve ABD’ye yüksek katma değerli mal satmakta. Bu koşullar da Almanya’yı hem ABD’ye hem de Çin’e bağımlı kılıyor. Fakat ticari iklim, Almanya için alternatif modelleri zorunlu kılıyor. Özellikle girişim sermayesi artışları ya da bazı yüksek teknoloji ve dijital dönüşümü destekleyecek projeler için Kamu Özel Sektör Ortaklığı modellerinin daha yoğun kurgulanması önemliyken, Çin’e alternatif tedarik ortaklıkları ve yakın pazarlarda teknoloji transferlerinin gerçekleştirileceği teknoloji fonlarının oluşturulması da yol haritası için önemli maddeler olarak karşımıza çıkıyor. Peki Türkiye? Bu yeniden yapılandırma sürecinde biz de bir fırsat yakalayabiliriz.