Alman Marshall Fonu Transatlantik İlişkiler Merkezi Direktörü Dr. Ronald
Alman Marshall Fonu Transatlantik İlişkiler Merkezi Direktörü Dr. Ronald Asmus, Türkiye'nin AB üyeliğini destekleyen bir isim. Asmus, ABD'nin Türkiye'nin üyeliğini desteklemesinin temel nedenini ise, "AB'ye üye bir Türkiye çok daha demokratik, öz güveni olan bir ülke olacak. Bu da ABD için daha iyi bir ortak ve daha iyi bir müttefik anlamına geliyor" cümlesi ile açıklıyor. Asmus'a göre, Türkiye sadece Ortadoğu değil, tüm dünya tarafından yakından izlenen bir ülke ve Türkiye'nin hem ilginç bir ortak, hem de müttefik olması için sahip olduğu sivil ve askeri gücü bir arada kullanması gerekiyor.
Türkiye'nin bölgeye yönelik bilgi ve deneyimlerinin çok önemli olduğunu kaydeden Asmus, bunların sadece ABD ve NATO için değil, AB için de çok ciddi bir önem taşıdığını ifade ediyor. "Avrupalılar, Türkiye'yi kapılarını çalan fakir ülke olarak görmekten vazgeçmeli" diyor Asmus.
Türkiye, tüm dünya tarafından izlenen bir model
Asmus, birçok yabancı uzmandan farklı olarak, Türkiye'nin öneminin tek nedeninin coğrafi konumu olmadığını söylüyor.
Türkiye'nin demokratik reformları başarıyla tamamlaması ve Batı'ya tam ve kesin bir şekilde kenetlenmesinin stratejik bir konu olduğuna inanan Asmus, bu sayede Türkiye'nin çok daha güçlü bir başarı hikayesi olacağını ve tüm dünyaya örnek oluşturacağını söylüyor. "Türkiye'nin Ortadoğu için bir model oluşturmadığını hepimiz biliyoruz" diyerek, farklı görüşünü vurgulayan Asmus, "Türkiye, bugün tüm dünya tarafından izlenen bir model. Eğer Türkiye hem askeri gücü, hem de sivil gücünü aynı anda kullanabilirse, çok daha ilginç bir ortak ve müttefik olacaktır" yorumunda bulunuyor
Transatlantik ilişkileri belirleyen güç değil, amaç
Asmus'a göre bugün AB-ABD ilişkilerinde karşılaşılan temel sorun güç dengesizliği değil, ortak bir projenin olmaması. "Ortadoğu çok büyük bir tehdit oluşturuyor, fakat ne yazık ki, ortak bir AB-ABD stratejisi üretebilecek politik birliği oluşturabilmiş değiliz" diyen Asmus, yine de AB'nin siyasi bir güç olarak başarılı olmasının ABD için önemli olduğunu söylüyor.
"ABD'nin küresel alanda ihtiyaç duyduğu ortağı yaratmak için AB'nin başarılı olması şart. Güçlü bir AB istiyoruz, fakat bu güçlü AB'nin ABD'ye karşı olmasını değil, fakat ABD ile beraber çalışmasını istiyoruz. Bence Avrupalılar'ın çok büyük bir bölümü de bunu istiyor. Eğer bir kağıda, ABD'nin dünya genelinde ihtiyaç duyduğu yardımların listesini yazmamız gerekse, bunların çok büyük bir bölümü AB'nin sağlayabileceği yardımlar olacaktır" diyor Asmus.
Batı Almanya Soğuk Savaş'ta ne idiyse, Türkiye bugün bölgede aynı öneme sahip
Bu arada, Ronald Asmus'un geçtiğimiz yıl Özlem Sanberk ile birlikte yazdığı "Türkiye İçin Yeni Düşünce" başlıklı makalede öne sürülen düşünceler oldukça ilginç. "Batı Almanya'nın Soğuk Savaş döneminde Batı dünyası için taşıdığı önemi bugün Türkiye'nin taşıdığını" savunan Asmus, bu düşüncesini şöyle savunuyor: "Bugün AB ve ABD'nin önündeki en büyük zorluk, Ortadoğu'dan gelebilecek tehditlere karşı koymak. Türkiye, istikrarlı Avrupa ile tehlikeli Ortadoğu arasında yer alıyor. Türkiye'nin önemi sadece konumu ile sınırlı değil. Modern demokratik Müslüman bir ülke olması da çok önemli. Batı Almanya'nın Soğuk Savaş'ta ortaya koyduğu örneği, demokratikleşme ve AB entegrasyonunu başarı ile tamamlamış bir Türkiye de gerçekleştirecektir. Batı Almanya sahip olduğu bilgi ve deneyim sayesinde Soğuk Savaş sırasında Washington'un bir numaralı müttefiki oldu. Bugün Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgeye yönelik bilgileri ve deneyimleri, Batı'nın Büyük Ortadoğu Projesi için etkili bir strateji oluşturabilmesi açısından büyük önem taşıyor. Bu, ABD ve NATO için olduğu kadar, AB için de söz konusu.
Fakat önemli bir düşünce değişimine ihtiyaç var. Batı, Türkiye'nin demokratik başarısının kendi çıkarına olduğunu görmeli. Avrupalılar Türkiye'yi AB'nin kapısını çalan fakir ülke olarak görmekten vazgeçmeli."
Asmus'a göre, AB Ortadoğu'nun dönüşümünde rol almak zorunda ve bu süreçte Türkiye'yi yanında alması durumu önemli ölçüde kolaylaştıracak.
Bu süreçte tabii ki Türkiye'ye de öneli bir görev düşüyor. O da, ulusal çıkarlarını korumanın ötesine giderek, uluslararası arenada sorumluluk almaya hazır olan yeni liderler yetiştirmesi.