Ali Babacan kime tercüman oluyor?
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, geçen hafta, Boğaziçi Yöneticiler Vakfı Özgün Yönetim Uygulamaları 2014 Zirvesi’nin açılışında yaptığı değerlendirmede önemli saptamalar yapmış. “Geçen sene Mayıs ayından bu yana Türkiye’nin ciddi bir algı sorunu var” diyen Babacan sözlerini şöyle sürdürmüş:
“Bu algı sorununun ciddi bir güven sorununa dönüşmesini engellememiz gerekiyor. Algıyı sadece iletişimle düzeltmeniz çok zor, önce ürünün kendisi iyi olacak.”
Bu ifade geçmişe götürdü beni. Yıllar önce Manajans’ta çalışırken, reklamcılığın duayeni Eli Acıman hatırlatmıştı bunu bize. Sayın Babacan’ın da ifade ettiği gibi, eğer ürünün kendisi iyi değilse o ürünle ilgili olarak oluşmuş olan olumsuz algıyı iletişimle, reklamla değiştirmek kolay değildi.
Pekiyi Sayın Babacan bize bu ilkeyi hangi “ürün” nedeniyle hatırlatıyordu? Sayın Babacan’ın konuşmasının devamı okunduğunda, yakındığı algı sorununa yol açan ve iyileştirilmesi gereken ürünün, Türkiye’nin geçen yılın Mayıs ayından bu yana sergilediği tablo olduğu net bir şekilde anlaşılıyor. Sayın Babacan konuşmasının devamında şunları söylüyor:
“Son bir yıldır yaşadıklarımız Türkiye’nin reform konusunda ne kadar şiddetli ihtiyacının olduğunu gösteriyor. 11 yıldır demokratikleşme, temel hak ve özgürlüklerde daha iyi uygulamalar ve hukuk devleti olabilmek için mücadele verdik ve veriyoruz ama arzu ettiğimiz noktada değiliz. Haklar ve özgürlükler konusunda sıkıntılarımız var. Hele de hukuk konusunda problemlerimiz çok büyük.”
Hukuk yoksa kaos olur
Konuşmasında hukukun üstünlüğünün egemen olduğu bir Türkiye arzı ettiklerini belirten Sayın Babacan şöyle sürdürüyor konuşmasını:
“Türkiye devlet politikası olarak bunu aslında belirlemiş. Avrupa Konseyi’ne tam üye olmuşuz, AB sürecini başlatmışız ve evrensel hukuk normlarını baz alalım dediğimizde hangi normları referans alacağımız belli. Hukuk hem demokrasimiz hem de ekonomimiz için önemli. Eğer hukuk devleti değilseniz, demokrasi bir süre sonra kaos ya da totaliter anlayış getirebilir. Gelişmiş bir ekonomi için hukuki güvenlik şart, kanunlarda gri alanların olmaması, kanunların sık sık değişmemesi, yargının hızlı çalışması, tutarlı olması ve güvenilir olması şart. Bunları sağlamadan gelişmiş bir ekonomi olmamız hayal”.
Babacan, yolsuzlukla mücadelenin her ileri demokrasinin olmazsa olmaz konusu olduğunu da belirterek, “buna tolerans göstermemek, iddianın sonuna kadar gitmek, yanlışlıklar içinde bulunanların hesap vermesini sağlamak çok önemli” demiş bu çarpıcı konuşmasında. (1)
TÜSİAD ne diyor?
Babacan’ın bu konuşmayı yapmasından iki gün önce, Ankara’daki TÜSİAD Yüksek İstişare Konseyi toplantısında konuşan TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz da öncelikle demokrasiyle gelişme ve refah düzeyi arasındaki ilişkiyi vurgulayarak şöyle demişti:
“Türkiye gelişmiş ülkeler seviyesine yükselmek istiyorsa, yani refahı artmış, huzurlu ve mutlu bir toplum olmak istiyorsa, gelişmiş bir demokrasiye de sahip olmak zorundadır. Dünyanın en gelişmiş 25 ülkesi aynı zamanda en gelişmiş demokrasilerdir. Özlemini duyduğumuz standartlarda bir demokrasinin temelini iyi yetişmiş, özgür bireylerin oluşturacağını hepimiz biliyoruz.”
TÜSİAD Başkanı Yılmaz’ın hukuk düzeninin önemiyle ilgili olarak söyledikleri de Babacan’ın söylediklerinden çok farklı değildi. Şöyle konuşmuştu Yılmaz: “Demokrasinin temelinde hukuk vardır, hukuk devleti vardır, hukukun üstünlüğü vardır. Hukuk devletine sımsıkı sarılmalı, onun hasar görmesine, örselenmesine izin vermemeliyiz.”
TÜSİAD’ın ekonomi yerine siyaset konuşmakla suçlandığını hatırlatan Muharrem Yılmaz bu konuda da şunları söylemiş: “Biz siyaset için siyaset yapmıyoruz, demokrasiyi konuşuyoruz. Demokrasi konuşmak da piyasa ekonomisini konuşmak demek aynı zamanda. Yavaş ya da istikrarsız demokratikleşme, hızlı büyümek ve refahı yaygınlaştırmak isteyen ülkeleri bu hedeflerine ulaşmakta kısıtlamaktadır. Dört-beş yıl öncesine kadar dünyada demokratikleşme, makro uyum, reform motivasyonu ve AB’ye uyum bağlamında örnek gösterilen Türkiye, bugün tüm bu başlıklarda geride kalmış gibi hissediliyor.”(2)
Ali Babacan ve Muharrem Yılmaz’ın konuşmalarındaki önemli saptamalara, her halde pek çok kişi gibi, ben de katılıyorum. Babacan ve Yılmaz’ın temelde aynı sorunlardan ve eksikliklerden rahatsızlık duydukları anlaşılıyor. Bu noktada ister istemez şu soruları sorma ihtiyacını duyuyor insan: Başbakan Yardımcısı Babacan bu konuşmayla kime tercüman oluyor? Neden böyle bir konuşma yapma gereğini duyuyor?
(1)www.bloomberght.com
(2)TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz’in 17.4.2014’de yaptığı konuşmanın metni.