Algıyı düzeltmek makas değiştirmeye bağlı

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ [email protected]

Daha önce de söz etmiş olmalıyım, yurtdışına ilk çıktığım zamanlarda beni şaşırtan ve biraz da üzen bir gerçek, Türkiye’nin tanınmaması ve pek de önemsenmemesi olmuştu. Aradan geçen 35-40 yıl sonunda bu durumun değiştiği ve artık hem daha fazla tanındığımız, hem de daha fazla önemsendiğimiz açık. Ne var ki doğrusunu isterseniz bunu sevindirici bir gelişme olarak nitelendirmek hiç de kolay değil. Çünkü hakkınızdaki algının olumlu mu, olumsuz mu şekilleneceği nasıl tanındığınıza ve hangi nedenlerle önemsendiğinize bağlı olarak değişiyor. Eğer size yapılan referanslar ekonomideki performansınıza, bilim ve kültürdeki başarınıza, dünyaya herhangi bir alanda yaptığınız katkıya dairse ne ala! Bu durum hem şirketlerinizin daha kolay iş ve ortaklık yapabilmelerine, hem de insanlarınızın rahat ilişki geliştirmelerine ve kabul görmelerine yardımcı oluyor. Fakat eğer ülkeniz daha çok jeopolitik ve askeri krizler, etnik ve dinsel kökenli çatışmalar ve demokrasinin kalitesi gibi konular vesilesiyle akla geliyorsa, firma ya da birey olarak rekabetçilik yolunda aşmanız gereken bariyerlere, üstelik hiç kontrolünüzde olmayan yenileri ekleniyor demektir. Türkiye 2001 krizi sonrası altı yılda olumlu algı faktörleri diyebileceğimiz ilk gruptaki alanlarda ( bankacılık reformu, makro istikrar ve AB süreci) sağladığı ilerleme ile bu algıyı kalıcı bir şekilde iyileştirme yönünde büyük umut yaratmıştı. Üstelik bu yönde toplumda açık olmasa da sessiz bir uzlaşmayı arkasına alarak. Öyle ki bir beş yıl daha sapma olmadan bu reform ivmesi devam ettirilebilse ve kapsamlı bir dönüşüm iradesine dönüştürülebilseydi, şimdi içinde patinaj yaptığımız orta gelir batağından çıkarak Kuzey Avrupa ve Uzakdoğu ülkeleri gibi yeni bir başarı hikayesi yazmamız işten bile olmayacaktı. Ne yazık ki, biraz da bölüşüm telaşına erken kapılmaktan dolayı, ne sağlanan başarının çözümlemesini doğru yapıp kolektif bir bilinçle içselleştirebildik, ne de bu bilincin ön koşulu olan ortak paydayı, ayrılıkları ve kutuplaşmaları geriye itecek ölçüde, somutlaştırabildik.

Şimdi de dış politika ile iç politikanın alabildiğine birbirine girdiği bir sarmalda, bir kez daha dibe vurmaktan kaçınmaya çalışıyoruz.

Çoğunluğun yararı elit azınlıklarla sağlanır

Çoğu okuyucum farkındadır, güncel sorunlar ile ilgili değerlendirmeler yaparken bunların sadece görünürdeki nedenlerini değil, zihniyet ve kültür ile ilgili arka plan kaynaklarını da irdeleme tarafl ısıyım. Kolektif bir bilinçle ortak payda yaratamayışımızın, ortak hedef belirleyemeyişimizin gerisinde de demokrasi kültürü ile ilgili bir zaafımızın payı olduğunu düşünüyorum. Halkın yaptığı seçimlerle kendi kendini yönetmesi bağlamında çoğunluğu temsil eden bir yönetimin sorumluluğunu, sadece bu çoğunluğun seslendirdiği istekler ve sıkıntılar ile sınırlama eğilimindeyiz. Oysa bu yaklaşım, çoğunluk da dahil bütün halkın orta ve uzun vadeli yararını güvenceye alacak, toplumsal dinamikleri ve kapasiteyi güçlendirecek derinlikte stratejik adımlara el vermiyor. Öyle ki bir yandan küresel standartta bir başarı hikayesinin yakıtı olacak temel bilimler eğitimi ve teknolojik araştırma merakı küllenmeye terkedilirken, sınırlı kaynaklar katma değer üretimi yetersiz, yenilik içermeyen, fakat kolayca fark edilebilecek ve halkın gelişme olarak algılayacağı gösteriş yatırımlarında savurganca tüketilebiliyor. Oysa çoğunluğun da halkın da yararı, bilimde, düşünce hayatında, sanatta, sporda elit azınlıkların desteklenmesi ile çelişmez, aksine vasatlık tuzağından kurtulmak için onları özendirmeyi gerektirir.

Kuşkusuz bilim üretimi de, yenilikçilik de, onların itici gücü olan merak da, eğitimin ötesinde aileden başlayan bir toplumsal kültür sorunu. Âmâ derdimiz mevcut yetersiz pastayı bölüşmek için birbirimizi yemek değil de küresel pastadan aldığımız payı arttıracak yetkinliğe ve rekabet yeteneğine ulaşmak ise eğitim sistemimiz ve yaratıcılığı destekleyen ekosistemleri tasarlamak zorundayız. Bakın daha 32 yaşında şimdiden dünya çapında iki önemli buluşu olan, MIT ve Harvard gibi iki seçkin üniversitenin öğretim kadrosuna giren genç bilim kadınımız Canan Dağdeviren, Türk üniversitelerinden mezun olduğu halde burada kalsaydı bu kariyeri yapamayacağını, çünkü bu araştırmalara uygun ekosisteme burada sahip olmadığımızı söylüyor.

İhale sistemi, envanter yokluğu ve araştırmacılara güven eksikliği nedeniyle malzeme bile temin edemeyeceğini, ayrıca akademik özgürlüğün ve temel bilimlere ilginin düşük olmasının ülkenin gelişme potansiyelini ortadan kaldırdığını ekliyor. Kendimden de hatırlıyorum, üniversite giriş sınavlarında her yere girecek bir puan alınca zamanki çok değerli lise öğretmenlerimizin yönlendirmesiyle tıp, mühendislik, siyasal bilgiler gibi revaçta okullar yanında Fen Fakültesi Fizik bölümüne de ön kayıt yaptırdığımda çevremdeki herkesin bunu çok salakça bulmasına çok şaşırmıştım, zaman geçince nedenini anlayabildim.

Duygudaşlık ve ortak payda şart

Toplumsal birliktelik ve ortak payda oluşturma konusunda alacağımız mesafe uzun. Kapsayıcı değerlerimiz ve kültürel dinamiklerimiz arasına, din dışında başka idealleri ve tutkuları da katmamız gerek. Farklı kesimler arasında duygudaşlık, hemhallık oluşturamazsak ileriye gitmemiz zorlaşacak. Bunun eksikliği, her şeyden önce, başkalarından gelebilecek ama herkesin yararına olan fikirlerin kabullenilmesini, içselleştirilmesini önlüyor, merakı ve araştırmayı caydırıyor, gelişmeye ket vuruyor.

Bugün bütün kredi derecelendirme kuruşları tarafından yatırımcı için riskli görülen, zorunlu BES’te cayma hakkının rekor kullanımı ve dolar mevduatındaki artış ile açığa çıktığı gibi güven aşınması yaşayan, ekonomik dinamiği inşaat ve finans sektörleri arasındaki kısır çekişmeye kilitlenen ve sanayisi neredeyse gündem dışı kalan, düşük büyüme temposunun ve yükselen enfl asyonun kaygı uyandırdığı, işsizliğin tehlikeli boyutlara vardığı bir ülkede aklımıza tek gelen şey koyunlardan fazla post çıkarmak ya da zengin teşvik yelpazemize yeni tatlar katmaktan ibaret olmamalı. Toplumun bir bütün olarak makas değiştirmesine ihtiyaç var...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019