Algılar farklılaşırken endişeler yeni ufuklara koşuyor!
Geride bıraktığımız hafta genelinde Türkiye ekonomisine ilişkin beklentilerin olumsuzlaşmaya devam ettiğine tanık olduk. Geleceğe yönelik belirsizlik artarken kırılganlık algısı hatırı sayılır ölçüde güçlendi. Türk Lirasının değer kaybında yeni rekorlara abone olması ve fiyat oynaklıklarının artması, bu durumun sonucu olarak karşımıza çıktı. Ekonomik açıdan gelişmeleri kontrol altına almayı hedefleyen çabalar, siyasi gelişmelerin gölgesinde kalmaktan kurtulamadı.
Çarşamba günü Beştepe’de toplanan Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısı sonrasında, perşembe günü Merkez Bankası Para Piyasaları Kurulunun aldığı sürpriz sayılabilecek kararlar önemli idi; fakat Avrupa Parlamentosundan çıkan, geçici olarak müzakereleri dondurma kararı nedeni ile umulan kısa vadeli eğilim değişiklikleri konusunda başarılı olunamadı.
Para otoritesinin kararları sonrasında kayıplarını kısmen geri almaya başlayan Türk Lirası, Avrupa Parlamentosunun kararı sonrasında bu durumu koruyamadı ve değer kayıpları konusunda yeni ufuklara yelken açmaya başladı. Orta ve uzun vadeli siyasi endişeler, kısa vadeli taktik ve ekonomik hamlelere baskın çıktı. Finansal sermayeyi yönlendiren Batılılara, siyaseten tavır alırken faiz kararı ile boyun eğiyormuş gibi görünmek pek bir işe yaramadı; güven bunalımını derinleştirdi. Özelde gelişen ekonomiler ve genelde küresel eğilimler iki haftanın ardından sakinleşirken, Türkiye olumsuz yönde ayrışma konusunda liderliği kimseye bırakmadı.
Ülkemizle ilgili tüm siyasi gelişme ve beklentileri bir kenara bırakarak, Para piyasaları Kurulundan çıkan ve sürpriz sayılabilecek kararları irdelemeye çalışalım. Ve soralım! Merkez Bankası yasal özerkliğini yeniden hatırlamaya mı başladı? Yoksa faizlerin yükseltilmesi yönündeki tercihler, çarşamba günü Beştepe’de yapılan Ekonomik Koordinasyon Kurulu toplantısında görüşülerek ön onay mı alındı? Ne oldu da Para Piyasaları Kurulu, tarihinde ilk kez faiz dışındaki para politikası araçlarını da kapsayacak bir karar paketine yöneldi?
Ekonomi ile ilgili bazı Bakanlardaki söylem değişikliği ve diğerlerinin suskunluğu, faiz kararlarının Siyasi İradeden bağımsız şekilde alınmadığını düşündürüyor. Para otoritesinden çıkan karar paketi ise yetkililer nezdindeki kriz algısının güçlendiğine işaret ediyor.
Kasım ayı başından itibaren faizler değişmiyordu, fakat Türk Lirası cinsinden likidite örtülü bir şekilde sıkılaştırılıyordu. Şimdi bu durum alenileşti; hem faizler kısmen yükseltiliyor ve sıkılaşmanın dozu artırılıyor. Döviz cinsinden likidite verme işlemi ise çeşitlendirilmiş gibi görünüyor; her vadedeki döviz hesaplarına ilişkin zorunlu karşılıklar biraz geriletiliyor ve ihracat kredilerinin geri ödemesinin bir süre için Türk Lirası cinsinden yapılabilmesinin ve vade kolaylığının yolu açılıyor.
Alınan kararların, özelde Türk Lirasının değer kaybını önleyerek beklentilerin olumsuzlaşmasını önlemek hedefini gözettiği dikkat çekiyor. Büyüme konusundaki endişeler sebebi ile faizlerdeki yükseliş, enflasyon baskısındaki artış endişelerinin gerisinde kalmaktan kurtulamıyor. Gerek brüt ve gerek ise kullanılabilir döviz rezervlerinin erimesine sebep olacak gibi görünüyor. Beklentilerdeki olumsuzlaşma eğilimini şok vererek kırma ihtiyacının gerekleri, kırılganlığın artması endişesi nedeniyle karşılanamıyor. Sonuç alınıncaya kadar bu yöndeki tercihlerde doz artışı veya olası geri adımlar, daha ciddi sıkıntılara katkı yapabilir!
İçinde bulunduğumuz koşulların, ciddi algı farklılaşmalarını beraberinde getirdiğini dikkate almamız gerekiyor. Kısa vadeli önlem ve tedbirlerin etkisi azalırken, orta ve uzun vadeli beklentiler daha önemli ve belirleyici hale geliyor; bu duruma paralel olarak siyasi tercihler ekonomik olanlara baskın çıkıyor. Küreselleşme lehine kısa vadeli yaklaşımların finansal piyasalar ve bazı yorumcular tarafından abartılı bir şekilde alkışlanması, Siyasi İradeyi bu yöne çekmek ve orta vadede eksen değişikliğini önlemeye çalışmak dışında bir anlam taşımıyor.