Algılamalar ile gerçekler örtüşmüyor
Türk Lirası'ndaki değer değişiminin cari açık ve enflasyon üzerindeki aksi yöndeki etkisi Türkiye ekonomisinin hareket yeteneğini sınırlıyor, ekonomi politikalarının etkinliğini azaltıyor. Küresel düzeyde parasal genişlemeye bağlı olarak başta petrol olmak üzere emtia fiyatları yükselmeye başladığında bu konudaki sıkıntı olağandışı boyutlara ulaşıyor. Durum böyle olunca 2012 yılı genelinde ve devamında belirsizlik ve kırılganlığın yüksek düzeylerde gezinmeye devam edeceğini kabul etmek ve risk tercihlerini buna göre yapmak gerekiyor.
Küresel kredi krizine kadar olan beş-altı yıllık dönemde enflasyonun öncelikli sorun olduğu öne sürüldü ve dış koşullardaki olağandışılık görmezden gelindi; başta petrol olmak üzere emtia fiyatları yükseldikçe bunun enflasyon üzerindeki olumsuz etkisini dengelemek üzere Türk Lirası'nın değerlenmesini sağlayacak şekilde para politikası uygulamalarında ısrar edildi. Cari açığın büyümesine, rekabet gücünün gerilemesine ve kredi kalitesinin düşmesine kayıtsız kalındı. İhmal edilen yan tesirler dış finansman kalitesinin gerilemesi ile birlikte sorun olmaya başlayınca 2010 yılı son çeyreği ile birlikte politika değişikliğine gidildi. Türk Lirası'nın değer kaybetmesi yönünde çaba harcandı. Bu kez de cari açıkta ciddi bir gerileme olmamasına rağmen enflasyonda yaşanan yükseliş sıkıntı yarattı. Bugün ise hem cari açık, hem de enflasyon eşanlı olarak sıkıntı yaratmaya başladı; büşümeden taviz verme zorunluluğu ile birlikte birikmiş fakat gözden uzak tutulmuş maliyetler hareket yeteneğimizi iyice sınırlar hale geldi.
Deyim yerinde ise boşa koysak olmuyor, doluya koysak almıyor. Enflasyona öncelik vererek Türk Lirası'nı daha da değerlendirmeye çalışsak, tasarruf açığı büyüyecek, başka bir deyişle cari açık yeni rekorlara koşacak. Yok eğer cari açığın büyümesini önlemek adına Türk Lirası'nın yeterince düşük değerli olması için gerekeni yapsak enflasyon artacak. Her iki seçenekte de büyüme konusunu unutmak gerekecekki, bu da gizli kalmış kırılganlıkları açığa çıkaracak… Özetle söylemek gerekirse sürdürülebilir olmayan rotada ısrar edip, sorunların ağırlaşmasına göz yumarak tuzağa düştük, geleceğimizdeki ipoteği büyütmenin bir bedeli olduğunu unuttuk. Bu açmaz konusunda Merkez Bankası'nın kalıcı çözüm lehine yapabileceği herhangi bir şey bulunmuyor. Siyasi irade ise hem zaman darlığı, hem de her şeyin değişmesini istememesi nedeniyle bir şey yapamıyor, gerekeni yapıyormuş gibi görünmekle yetiniyor.
Önce enflasyon denip, Türk Lirası'nın değerlenmesi yönünde tercih kullanılır iken iş dünyası ve toplumdan mali sektör ve kamu kesimine anormal denebilecek bir gelir transferi yaşandı; yabancı sermaye v ehizmet sektörü de bu durumdan yararlandı. Bu durumdan çok olumsuz etkilenen iş dünyası ve toplmun gelirleri azalırken, borçları kontrolsüz şekilde büyüdü, bu süreçte sürekli rekor tazeleyen bir cari açık gördük. Türk Lirası değer kaybetmeye başladığında ise transferin durduğuna ve tüm kesimlerin az veya çok kaybettiğine, beklentilerin bozulması ile birlikte kırılganlığın arttığına tanık olduk. Son birkaç aydır gerek Merkez Bankası'nın enflasyon endişesinin öne çıkması, gerekse küresel düzeydeki parasal genişleme nedeniyle kriz öncesinin uygulamalarına geri döndük; direnci azalan ve kırılganlaşan iş dünhyası ve toplumun gerçeğini görmezden gelmeye başladık!.. Bugünle önceki uygulama arasındaki büyüme farkının yaratacağı sorunları görmezden geliyoruz… Çaresizlikler nedeniyle sağlam hesap yapamamaya devam ediyoruz.
Evet algılamalar ile gerçekler örtüşmüyor. Belki çoğunluk üç yıl öncesine göre daha iyi olduğumuzu düşünüyor veya öyle olmasını umuyor olabilir; fakat yanıldıklarnı anlamaları çok uzun bir zaman gerektirmeyecek… Para politikası ile faizlerle oynayıp döviz kuru ve beklentileri yönlendirerek bu açmazdan çıkılamaz, sorunların ğırlaşması önlenemez...