Algılama ve Gerçekler
Murat BERK-Yapı Kredi Yatırım
Piyasalarda algılamaların ve psikolojinin, ekonomilerin temel görünümlerinden ayrışabildiğinin ve uç noktalara gidebildiğinin ilginç örneklerinden biri bu senenin ilk aylarında yaşanmıştı. Hatırlanacak olursa, kötümser yorumların tepe yaptığı Şubat sonu-Mart başı döneminde piyasalar aslında kısa-orta vadeli bir dip yapıyordu.
Bu kötümser görüşlerin doruk noktalarda dolaştığı Şubat sonlarında, ekonomilerin kötüleşme hızındaki yavaşlama sinyalleriyle birlikte küresel hisse senetleri borsalarında ciddi bir yükselişin başlayabileceğini öne sürmüştük.
Mart başlarında küresel borsalarda başlayan bu yükselişler neredeyse kesintisiz gerçekleşti ve tarihi olarak da en keskin rallilerden biri halini aldı.
Bu yükseliş ile birlikte yapılan yorumlar da değişti ve aşırı kötümserliğin yerini iyimserlik aldı.
Piyasalarda hangi küresel makro temaların kabul gördüğünü, daha önemlisi, bir sonraki temanın ne olabileceğini kestirmek oldukça önemli… Örnek vermek gerekirse, 2008'in ilk yarısında gördüğümüz dünyada emtia kıtlığı yaşanabilir görüşleriyle, tüm emtialar ve özellikle petrol inanılması güç yükselişler gerçekleştirmiş ve (aralarında bizim de bulunduğumuz) bazı kişilere göre bir köpük oluşmuştu. Geçen yılın ikinci yarısında ise bu tema yerini deflasyon korkusuna bıraktı ve örneğin petrol fiyatları 180 dolar civarından 30 küsur seviyelerine kadar geriledi. Bu fiyat hareketlerini küresel ekonominin uzun vadeli değişimleriyle açıklamak bizce zor. Daha mantıklı bir açıklama gibi görünen ise algılama ve finansal para akımları ile ilgili olanı.
Bu bağlamda, özellikle geçen hafta içi ABD piyasalarında şahit olduğumuz ve daha önce "güvenli liman" olarak kabul edilen- ABD doları ve tahvillerinin, hisse senetleriyle eş zamanlı olarak değer kaybetmesi bir sonraki küresel makro temanın ABD borçlanmasına yönelik kaygılarla ilgili olma ihtimalini doğuruyor. Böyle bir tespitte bulunmak için henüz erken olmakla birlikte, bu üç piyasa arasındaki ilişkinin yakından takip edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Burada belki de akılda tutulması gereken, makro temaların piyasada kabul görmesinin mutlaka küresel ekonominin uzun vadeli temellerinde ciddi bir görünüm değişikliğini gerektirmemesi.
Ayrıca yukarıda bahsettiğimiz konudan bağımsız olarak Mart ayındaki dip seviyelerden itibaren yükselişe öncülük eden Nasdaq ve Philadelphia semiconductor endekslerinin güçsüzleşmesini dikkat çekici buluyor ve bunun küresel piyasalar açısından bir risk teşkil ettiğini düşünmeye devam ediyoruz.
Türkiye ekonomisi açısından ise IMF ilişkileri ana gündem maddesi olmaya devam ediyor. IMF ile müzakere sürecinin tahmin edilenden daha uzun sürme ihtimalinin ortaya çıkması gibi bir algılamanın da piyasalarda stres unsuru haline dönüşebileceğini düşünüyoruz.
Bu hafta, yurtiçinde ekonomik gündem sakin görünüyor. Perşembe günü Merkez Bankası 14 Mayıs toplantısına ait özet metnini yayınlayacak. Cuma günü ise Nisan ayına ait dış ticaret verileri açıklanacak. Yurtdışında ise bu hafta ABD'de dayanıklı tüketim malı siparişleri ve birinci çeyrek büyüme rakamının revizyonu önemli veriler arasında sayılabilir.