Algıda seçicilik ve fyatlama dinamiklerinde rölativitenin önemi
Alper Koç / Yatırım Finansman
“...Algıda seçicilik, insanın algı sürecinde etkili olduğu kabul edilmiş psikolojik bir kavramdır. Çevrede bulunan uyarıcılardan, olaylardan ya da nesnelerden bir ya da birkaçına dikkati yöneltmektir. Kişinin daha önce yaşadığı deneyimlerin, önyargıların, rüyaların ve benzer her türlü duygulanımın o anki algılama düzeyinde etkili olduğunu ifade eder. Algıda seçiciliği etkileyen dış etmenler; uyarıcının şiddeti, aşırı zıtlık, hareketlilik, süreklilik, tekrar, alışılmışın dışındaki uyarıcılar ve tanışıklıktır. İç etmenlerse; beklenti, ilgi, gereksinim ve inançtır. Kişi ihtiyaçlarına ya da dış uyarıcılara göre algıda seçim yoluna gidebilir. Bir insanın dikkatini mesleğiyle ilgili haberlere yöneltmesi gibi. Kişi bu yönelmeleri bilinçli olarak yapmaz....”. Vikipedi “Algıda Seçicilik” kavramını yukarıdaki gibi tanımlıyor. Kişinin daha önce yaşadığı deneyimlerinin, önyargılarının, beklentilerinin, ilgisinin, gereksinimlerinin ve inancının o kişinin algılamasında seçim yoluna gitmesine neden olduğunu ifade ediyor.
Konuyu finans piyasalarında faaliyet gösteren katılımcılar açısından ele aldığımızda, kitlesel deneyimlerin, beklentilerin, ilgilerin, gereksinimlerin ve daha bir çok etkenin fiyatlama dinamiklerine yönelik kitlesel algı oluşturmada büyük önem taşıdığını söyleyebiliriz. Algıyı yönlendirmede en çok başvurulan yöntemlerden biri karmaşık kavramlarla beklenti ve gereksinim yaratmaktır. Örneğin geçmiş dönemlerde bir ülkede ekonomik durgunluk yaşanması ve sonucunda istihdamın azalması finans katılımcıları açısından kötümser fiyatlama nedenleri arasında yer alırken, günümüz dünyasında benzer bir ekonomik süreçte aynı nedenler olumlu beklentilere yönelik fiyatlama nedenleri arasında yer alabilmektedir. Günümüzde ekonomik iflasını geciktirmek ve dünya genelinde yarattığı güçlü ülke algısını devam ettirmek adına tarihinde görülmedik ölçüde parasal genişleme yaratarak yatırımcı kitlelerini kendine çeken bir ekonomi, gelecekte bir dönemde aynı ekonomik sorunları yaşıyorken kitlelelerin beklentilerinin, gereksinimlerinin ve ilgilerinin değişmesi nedeniyle kendinden uzaklaşmasına neden olabilecektir. Algıda seçicilik, dışarıdan müdahale ve kitlesel mühendislikle çok kolay manipüle edilebilen bir sosyolojik olgudur.
Öte yandan herhangi bir yatırım enstrümanını fiyatlamaya çalışan kitlelerin farklı beklentiler ve gereksinimler doğrultusunda sözkonusu enstrümanı bir çok yatırım enstrümanı ile rölatif (göreceli) kıyaslama yöntemi yerine, çoğunlukla nominal fiyatı üzerinden değerleme yanlışlığına düştüğünü gözlemleriz. Örneğin 2000 yılından beri BIST 100 endeksinin ne kadar büyük bir yükseliş kaydettiğini ifade ettiğimizde endeksin nominal fiyatı üzerinden değerleme yapmış oluruz. Oysa endeksi 2000 yılından itibaren USD’a ya da MSCI Gelişen Piyasalar Endeksi’ne göreceli değerlediğimizde, uzun yıllar boyunca pek bir yükseliş kaydedemediğini kolayca anlarız. Hatta TUFE’ye göreceli baktığımızda aslında değer kaybettiğini görürüz! Başka bir örnekte herhangi bir ekonomide dönemler itibariyle ihracat oranını kıyasladığımızda ne kadar büyük artış yaşandığını görebiliriz ve buradan yola çıkarak işlerin yolunda gittiği varsayımında bulunabiliriz. Oysa aynı ekonomide ithalat ihracattan daha fazla artıyorsa ve ihracatın ithalatı karşılama oranı ciddi şekilde düşmeye başlıyorsa, o ekonomide dış ticaret dengesinin yapısal bir sorunla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz.
Finans piyasalarında yatırım yapan bir yatırımcının en çok dikkat etmesi gereken rehber ilkelerden biri; kişisel beklentileri ve gereksinimleriyle kamuoyu beklentileri ve gereksinimlerini karıştırmamak, bir diğeri de göreceli kıyaslama ve fiyatlama alışkanlığını edinmektir.
Aristoteles boşuna “...Eflatun’u severim ama gerçeği daha çok severim...”dememiş!