Alex'le mi? Alex'siz mi? İşte bütün mesele bu

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Alexsandro de Souza. Bizim aşina olduğumuz ismiyle Alex. 2004'te Cruzeiro'dan kalkıp Kadıköy'ün yolunu tuttuğunda hakkında bilinenler bugünkü enformasyonun yanında "devede kulak" kalıyordu. Coritiba altyapısından yetişen ve gerek ligimizde gerekse de dünya futbolunda hak ettiği yeri alamamış futbolculardan biri saydığım Alex'in Avrupa'ya açılması Parma vasıtasıyla gerçekleştiyse de Serie A'da bile 5 maç 2 gol 1 asistlik performans göstermesi, "değeri bilinmemiş" nitelemesinin altını çizmeyi gerektiriyor. Parma'nın onu "kiralık verilecek oyuncu" statüsünde görmesine içerleyen Alex'in İtalya macerasının uzun sürmediğini biliyoruz. Hatırı sayılır meblağlar karşılığında Cruzeiro'dan Parma'ya giden ve umduğunu bulamayınca ülkesine dönen yıldız futbolcu, 2004'ün 20 Haziran'ında Fenerbahçe ile sözleşme imzaladı ve sarı-lacivertli camianın o tarihte henüz farkında olmadığı bir süreci başlattı. Bu transferde emeği geçenlerden Hakan Bilal Kutlualp'in kulüpten dışlanması, Mahmut Uslu'nun "adam gibi maç seyretmemekle" itham edilip küstürülmesi, Nobre'nin ise Beşiktaş'ın yolunu tutması gerçekten enteresan. Geçen altı yıllık süreçte Alexsandro De Souza Fenerbahçe tarihine geçerken, bu transferde emeği geçenler birer birer flulaştılar. Bugün geldiğimiz noktada ise, gazetelerin spor sayfalarına büyük puntolarla atılan "Fenerbahçe'de Alex devri kapanıyor" manşetleri gerçekten düşündürücü. Yoksa "kıymet bilmeyenler" hanesine Fenerbahçe'nin adını da mı yazacağız?

Gelin bu noktada basit bir karşılaştırma yapalım. Brezilya milli takım formasını Alex 49, Elano 42 kez giymişler. Bu maçlarda Alex'in istatistiği 12 gol, 11 asist. Elano ise görev aldığı 42 maçta 6 gol, 7 asist yapmış. Alex özelinde bir Turkcell Süper Lig değerlendirmesi yapacak olsak, futbolcunun kendi internet sayfasındaki Fenerbahçe istatistikleri şöyle: 260 maç, 126 gol, 124 asist. Bu gol ve asistlerin toplamı 250 ediyor ki, yıldız futbolcunun ortalama olarak görev aldığı her maçta takımı lehine skora etki ettiği söylenebilir. Rakamlar gerçekten muazzam. Gelin görün ki, ligimizi yorumlayanların sıkça başvurduğu ve kısmen haklılık payı verdiğim "modern futbolda Alex'lere yer yok" değerlendirmesi gittikçe Alex'in önünü kapatmaya başladı bile. Güney Afrika'da mücadele edecek Brezilya Milli Takım kadrosuna Elano Blumer seçilirken, Alex yine televizyon başında olacak. Burada objektif bir yorumla Elano'nun "modern orta saha" oyuncusuna daha uyumlu bir profil çizdiği, Alex'in ise Aragones sayesinde gördüğümüz şekliyle bu tanımdan çok eskilerin general tabirini uygun gördüğü futbolculardan olduğu söylenebilir. Dünya futbolunun son trendi, defansif meziyetleri kuvvetli ve fizik güçleri yüksek çift ön liberonun terk edildiği ve oyunu çift yönlü oynayabilen üç orta sahalı 4-3-3 sistemini işaret ediyor. Böyle bir gömleği de Alex gibi oyunculara giydirmeye kalktığınızda kimilerine göre göre o gömlek bir anda "deli gömleği" oluveriyor. Hatırlayacaksınız, bir dönem Aragones Alex'i bulunduğu yerden defansın önüne doğru çekmiş ama takımın boyunu kısaltacağım derken kendisi Fenerbahçe'deki ömrünü kısaltmıştı. Elinizde Alex gibi bir değer varken oynayabileceğiniz en uygun sistemler, 4-2-3-1 ve 4-3-1-2 oluyor. Tabi bu durumda da Alex'in arkasındaki alanı nitelikli oyuncularla tahkim etmek gerekiyor. Sonuç olarak, benim nazarımda Alex bir kalemde üzerinde çizgi çekilebilecek oyunculardan değil. Dolayısıyla Fenerbahçe'nin yeni sezondaki transfer politikasının da bu rota üzerinden şekilleneceğini düşünüyorum. Bir an için Güiza'nın takımda kalıp yanına nitelikli bir santrfor transferi yapıldığını düşünün. Alex'le birlikte ileride bir şeytan üçgeni oluşur ama orta sahada Emre - Aurelio - Appiah (misalen) gibi bir üçlüye gereksinim sizce de had safhaya çıkmaz mı?

Quaresma: Bildiğin muamma(!)

Bugünlerde Beşiktaş'ın Ricardo Quaresma'ya olan ilgisi "Top Secret" olmaktan çıktı. Yönetimin uzun süredir kulübünü (Inter) ve futbolcuyu ikna çabaları içinde olduğunu sağır sultan bile biliyor artık. İlginç olansa şu, ne zaman ki bu futbolcunun siyah-beyazlı formayı giyme ihtimali yükseldi Türk futbolunun bazı bilirkişileri de köşelerinden ve ekranlardan salvolarına başladılar. Demirören yönetiminin Tabata'ya sekiz milyon Euro saydığı ve Beşiktaş taraftarının ayağa kalktığı günlerde, "İşin maddi boyutu ayrı. O bizim konumuz değil. Tabata mutlaka faydalı olacaktır." buyuranlar bugün "Elinde Holosko varken, Quaresma'ya ne gerek var. O kadar para verilir mi?" tandansına seğirtip muhasebeci kesildiler. Holosko'ya karşılık Manisaspor'a 5 milyon Euro artı Koray ve Burak'ın verildiğini unutmuş gibi. Derseniz ki, Holosko yılda 1 milyon 750 bin Euro alıyor, Quaresma 3,5 milyon Euro'ya oynayacak o zaman size Cigano'yu biraz tanıtmak gerek. Bu arada muhasebeci demişken, bu ve benzeri görüşteki ağabeylerimizden geçmişte Bobo için, "Brezilya'dan muhasebeci getirsen bunun kadar oynar." hükmü verenlerin de ilk lig maçında Güiza'yı izledikten sonra "Sezonu 30-35 golle bitirir." kehanetinde bulunanların da olduğunu hatırlamak lazım. Bugün istatistiklere bakınca Bobo'nun ligde maç başına gol ortalaması 0.43, Güiza'nınki 0.37. Anlayacağınız "çok bilen çok yanılır" atasözü bizim meslekte de fazlasıyla geçerli.

Dönelim Quaresma'ya. Son dönemde "zahirî olarak" düşüşte sayılan Ricardo Quaresma'nın, Sporting altyapısından bugüne oynadığı kulüpleri yanyana yazınca sıradan bir futbol aşığının cin çarpmışa dönmesi büyük olasılık. Sporting Lizbon, Barcelona, Porto, Inter ve Chelsea. Kariyerinin neredeyse tamamını kalburüstü kulüplerde geçiren yıldız futbolcu, 212 maçta 34 gol ve 51 asist gibi grafik çizmiş. Bu çaptaki kulüpler için hiç de fena sayılmaz. 2000-2001 sezonunu Sporting B takımında geçiren Quaresma'nın kariyer başlangıcını 2001-2002 sezonu sayarsanız ortalaması 23 maça tekabül eder ki; yıldızlar topluluğu arasından sıyrılmakta söylendiği kadar beceriksiz olmadığı da su yüzüne çıkar. 26 maç forma giydiği Barcelona'dan ayrılışında Frank Rijkaard ile takışmasının önemli ölçüde etkili olduğu bugün hala konuşuluyor. "Top kontrolünde, top sürmede ve kimi zaman şut tercihlerinde ayak dışının kullanılması" olarak tanımlayabileceğimiz Trivela tekniğinin dünyadaki sayılı uygulayıcılarından olan Ricardo Quaresma, yalnız Beşiktaşlıları değil futbola aşık herkesi ayağa kaldıracak meziyetlere sahip. Beşiktaş'ın gerek son yıllarda yıldız bakımından fakir kadroları gerekse de oynadığı 4-3-3 sistemi göz önüne alındığında bu transferin neden şimdiden eleştiri konusu yapıldığına anlam vermek zor. Anthony Seric, Gordon Schildenfeld, Federico Higuain, Lamine Diatta gibi son dönem bombalarını(!) hatırlayacak olursak, gereği halinde elini öpene aldığın fiyata satabileceğin Quaresma için yükselen muhalefetin tanımı olsa olsa "işgüzarlık" olur. Dünya futbolu son on yılda hızlı bir değişim sürecine girdi. Dünün en değerli futbolcuları defansın önüne Efe zeybeği oynar gibi takılan babayiğitler (ön liberolar) idi. Bugün artık kanatlarda horon tepen "Attacking Winger" futbolcular zirvede. "Bu transfer riskli" görüşüne hak verebilirsiniz ama "Tabata riskini alacağıma aynı paraya Quaresma riskini alırım." diyene de saygı göstermek lazım. Ricardo Quaresma'nın muamma muamelesi görmesiyle bünyesine aldığı "akil adamlar" sayesinde rotasını düzeltmeye başlayan Beşiktaş yönetiminin yolundan şaşacağını sanmıyorum. Bu transfer olmasa da aynı çapta ve meziyette futbolculara Beşiktaş'ın şiddetle ihtiyacı var.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016