Alacaklarda amortismanla ilgili sorunlar ve öneriler

Recep BIYIK
Recep BIYIK VERGİ PORTALI [email protected]

İki hafta önce amortismanlarla ilgili çözüm bekleyen konuları yazmıştır. Bugün yine amortismanlarla ilgili konulara devam. Ancak bugünün konusu alacaklarda amortismanlarla sınırlı.

Alacak neden gider yazılır?

Vergi Usul Kanunu'na göre;

- Kazai bir hükme veya kanaat getirici bir belgeye göre tahsiline imkan kalmayan alacaklar değersiz alacak sayılıyor ve gider kaydedilebiliyor,

- Dava veya icra aşamasında bulunan alacaklar için karşılık ayrılabiliyor, ayrılan karşılık da matrahtan indirilebiliyor.

Kanun, şüpheli alacak karşılığı ayrılabilecek alacakları, ticari kazancın elde edilmesi ve devam ettirilmesi ile ilgili alacaklarla sınırlıyor. Değersiz alacaklarla ilgili maddede, böyle bir sınırlama da yok.

Hem değersiz hale geldiği için giderleştirilecek, hem de şüpheli hale geldiği için karşılık ayrılabilecek alacakların, ticari faaliyetle doğrudan ilgili, ticari hayatın olağan akışı içinde, ticari gereklilik çerçevesinde doğan alacaklara ilgili olması gerektiği açık. Buna itiraz eden vergi hukukçusu zannederim yok. Ancak bu alacakların daha önce gelir yazılmış bir alacak olması gerekir mi sorusunun cevabı konusunda farklı görüşler var.

Bazı vergi hukukçuları, yukarıda özetlenen düzenlemelerin, ticari kazancın tespitinde geçerli olan tahakkuk esasının gereği olduğunu düşünüyor. Bu görüşte olanlara göre, tahakkuk esasına göre gelir yazılan ve üzerinden vergi ödenen alacak tahsil edilmezse, bu maddeler çerçevesinde matrah düzeltiliyor. Dolayısıyla daha önce gelir yazılmayan alacakların herhangi bir şekilde giderleştirilmesi mümkün değil.

Diğer görüşte olan vergi hukukçuları ise söz konusu düzenlemelerin, tahakkuk esasıyla bir ilgisinin olmadığı, ticari faaliyet sırasında doğan alacağını tahsil edemediği için zarara uğrayan işletmenin zararının giderleştirilmesi için bu düzenlemelerin var olduğu görüşünde.

Ben ikinci görüşteyim. Gelir İdaresinin, birinci görüşte olduğunu ancak verilen avanslar nedeniyle doğan ancak bir şekilde şüpheli alacak haline dönüşen alacaklar için de karşılık ayrılabileceğini kabul ettiğini söylemek mümkün.

Mevcut yasa metinlerine baktığımızda, ilgili maddelerde alacağın daha önce gelir yaılması gerektiğine ilişkin bir sınırlama yok. Ancak şüpheli alacaklarla ilgili maddenin gerekçesinde bu yönde bir açıklama var ve bu nedenle vergi hukukçuları anlaşamıyor.

Hangi görüşte olursak olalım, görüşün açık yasa düzenlemesiyle netleştirilmesine ihtiyaç var. Her iki yönde olan netleştirme de kişisel olarak bana uygun.

Şüpheli alacak karşılığı ne zaman ayrılır?

Şüpheli alacak karşılığının ne zaman ayrılabileceği konusu açık değil.

Gelir İdaresi öteden beri karşılığın, alacağın şüpheli hale geldiği hesap döneminde ayrılabileceği görüşünde. Alacak için dava açıldığı yıl karşılık ayrılmazsa, sonraki dönemlerde dava devam ediyor olsa da karşılık ayrılmasını otorite kabul etmiyor.

Vergi hukukçularının ve mükelleflerin bir kısmı aynı görüşte değil. Bu görüşte olanlara göre önemli olan, alacağın karşılık ayrıldığında istenen niteliklere sahip olup olmadığı. Alacak hala dava veya icra aşamasındaysa, her zaman karşılık ayrılabilir.

Konuyla ilgili yargı kararları aynı yönde değil. Görebildiğim kadarıyla, kararların çoğu, alacağın şüpheli hale geldiğinde karşılık ayrılabileceği, sonraki yıllarda karşılık ayrılmasının kabul edilmeyeceği yönünde. Sayıca daha az olabilir ama kayda değer sayıda ve yeni tarhli bazı Danıştay kararında ise alacağın dava veya icra safhasına geldiği yıl karşılık ayrılması zorunlu değil, daha sonraki yıllarda da karşılık ayrılabilir. 

Her iki yorum da, her iki yargı kararı da değerli. Düzenleme net olmayınca, iki türlü de yorumlanabiliyor. Ben mevcut düzenlemeye göre birinci görüşe daha yakınım ama maddenin yeniden düzenlenerek, dava açıldığı yıl karşılık ayrılmamışsa sonraki yıllarda da karşılık ayrılmasına izin verilmesi gerektiği düşüncesindeyim. Daha sonraki yıl karşılık ayırarak erken vergi ödenmesinin kimseye bir zararı olmadığını düşünüyorum. Özellikle büyük ve kurumsal işletmelerde, başka düzenleme ve kurallar nedeniyle veya işletme içi iletişim sorunlarından kaynaklanan nedenlerle ilgili yılda karşılık ayrılmamasının bir hakkı ortadan kaldırması bana doğru gelmiyor. Konunun vergi planlaması yönü olabilir mi sorusuna da cevabım, zarar mahsup hakkının beş yıllık süre sınırı nedeniyle ortadan kalktığı durumlarda olabilir. Bunun için de kanuna özel bir sınırlama koymakta sakınca yok.

Vazgeçilen alacak düzenlemesi olanak mı ceza mı?

Vergi Usul Kanunu’na göre, alınmasından vazgeçilen alacaklar, borçlunun defterinde özel bir karşılık hesabına alınıyor, bu tutar alacaktan vazgeçildiği yılın sonundan başlayarak üç yıl içinde zararla itfa edilmezse kâr hesabına aktarılıyor. Bir başka ifadeyle, değersiz hale gelen alacağı, alacaklı zarar yazarken borçlu gelir yazıyor.

Yasal düzenlemenin yazılışına bakıldığında, ayrılan karşılığın mahsup edileceği zararın cari yıl zararı ve sonraki yıllarda ortaya çıkacak zarar olduğu şeklinde anlamaya uygun. Gelir İdaresi de böyle anlıyor maddeyi. Ancak bu durumda da ortaya, mükellefi korumaya yönelik maddenin cezalandırmaya dönüşmesi söz konusu olabiliyor. Örneğin beş yıl öncesine ait mahsup edilebilecek zararı olan bir şirkette, gelir yazılan tutardan geçmiş yıl zararının mahsup ettirilmemesi ciddi bir cezalandırmaya dönüşüyor. Kanun bunu amaçlıyor mu, zannetmiyorum. Maddenin, bu yönüyle yeniden değerlendirmeye ihtiyacı var.

Küçük alacaklar tahsil edilemezse nasıl giderleştirilir?

Vergi Usul Kanunu’nda dava ve icra takibine değmeyecek alacaklar için, birden fazla istenmesine karşılık ödenmemesi durumunda şüpheli alacak karşılığı ayrılmasına olanak sağlayan bir düzenleme var. Ancak bu düzenleme birkaç nedenle yeterli değil.

Birincisi, şüpheli alacak karşılığı ayrılması sorunu geçici olarak çözüyor ancak sorun giderek büyümeye elverişli. Birden fazla istenmesine karşılık ödenmeyen ve karşılık ayrılan tutarlar, özellikle çok sayıda küçük tutarlı fatura düzenleyen işletmelerde giderek büyüyor ve bir aşamada çözümsüz bir soruna dönüşüyor. Buna meydan vermemek için, küçük alacakların nihai olarak yasal defterlerden silinmesini ve giderleştirilmesini sağlayacak bir düzenlemeye ihtiyaç var.

İkincisi, bazı işletmelerde hizmet alan ve borçlanan kişinin kimliğinin tespiti, alınacak bütün önlemlere rağmen mümkün olmayabiliyor. Bu durumda, fatura düzenlenmesi, hizmet alacak kişinin borçlandırılması, alacağın istenmesi veya kişi adına dava açılması, alacak için karşılık ayrılması veya alacağın değersiz alacak olarak giderleştirilmesi mevcut düzenlemeler çerçevesinde mümkün olomuyor. Belirli ilkeler çerçevesinde bu pratik sorunların yasayla giderilmesine ihtiyaç var.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar