Akustik okulu mu, o da ne?
Geçen hafta perşembe günü gazetemizi okurken rastladığım bir haber ilgimi çekti.
İşitme cihazları alanında üretim yapan ve Ar-Ge çalışmalarına şirket cirolarının yüzde 10'u kadar pay ayırdıklarını belirten Ear Teknik firmasının Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Emin Ağaç tarafından bir basın toplantısı ile duyurulan, yarım gram ağırlığındaki nano-teknoloji işitme cihazı ile ilgili bir haberdi bu. Almanya'dan Çin'e pek çok ülkeye ihracat yapan firma, yarım gram ağırlığındaki nano 2 işitme cihazı ile çığır açmayı planladıklarını vurguluyordu.
Bir Türk firmasının teknolojisini kendisinin geliştirdiği bir cihazı ve üstelik devrim yaratacak dedikleri bir teknolojiyi dünya pazarlarına sürmeye başlamalarını duyuran bir haber, hem ilginç, ilginç olduğu kadar da gurur verici idi.
Firmanın teknik adamları kusuruma bakmasınlar amma, haberde benim asıl ilgimi çeken nokta başka idi. Sayın Mehmet Emin Ağaç pek çok iş insanı gibi, yetişmiş eleman, kalifiye eleman, nitelikli eleman gibi bir sürü ad verebileceğimiz "iş yapmasını bilen eleman" açığından söz ediyordu. Söz ediyordu etmesine amma, sadece lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini bilen ve çözümü, en iyi ona ihtiyacı olanın bulabileceğini bilen birisi olarak, ihtiyaç duyulan bu elemanları nasıl bulabilecekleri konusundaki çalışmalarını da anlatıyordu. Eğitimi 2 yıl sürecek bir akustik meslek okulu açılmasını sağlayacaklarını söyleyerek, bir özel eğitim kurumu olacak bu okulun, sektöre deneyimli uzman elemanlar yetiştireceğini belirtiyordu.
Sohbetimize katılan dostlarımız bilir, hafif şakayla karışık bir biçimde "yetişmiş elemanın ağacı yok ki, gidip oradan olmuşlarını toplayalım" diye hep söyleriz. İşte Sayın Mehmet Emin Ağaç'ın söyledikleri de bu nedenle çok ilgimi çekmişti. Geçen yıl 11 Mayıs günü yayınlanan sohbetimiz "Nitelikli (Kuruyemişçi) Eleman" başlığını taşıyordu. Gaziantep Üniversitesi Naci Topçuoğlu Meslek Yüksekokulu bünyesinde "Kuruyemişçilik Bölümü"nün açılması için yapılan çalışmalardan söz ediyorduk, bu da eyleme geçenlere takdirimizin bir ifadesi idi.
Artık her yerde duymaya başladığımız bir ifade de "Türkiye'de, işsizlikten çok, mesleksizlik var." Buna katılmayan üretici, tüccar, ihracatçı, ithalatçı ve daha sayabileceğimiz birçok meslek erbabı yoktur sanırım. Pek çok ticaret ve sanayici erbabı ile akademisyen dostumuzun da katılacağı bir düşüncem de, gençlerimizin okullardan hayata hazırlanmış bir biçimde çıkamamaları.
Burada kusuru, yalnız eğitim kurumlarına yüklemek haksızlık olur. Elimizi vicdanımıza koyup düşünelim, bize staj için öğrenci göndermek isteyenlere nasıl davranıyoruz, daha doğrusu, kaytarmaya nasıl çalışıyoruz? Gelen stajyerlerin ayakaltında dolaşmamaları ve işletmeden uzak kalmaları için neler yapıyoruz? Staj süresinde hiçbir şey yapmadıklarını belirtmeyip, uygun staj yapma belgeleri imzalamıyor muyuz? Ve sonra da onlar bir yerlerden mezun olup diplomaları ile bize geldiklerinde "Yahu bunlar ne biçim tahsil görmüşler" demiyor muyuz?
İşte bu nedenle, yetişmiş eleman ihtiyacını karşılamak için, sadece ağlaşmak yerine, eyleme geçip sorunu çözmek üzere çaba gösterenlerin haberleri çok ilgimi ve takdirimi çekiyor. Sadece okul açmak da çözüm getirmiyor, uygulama yoksa çözüm de yok. Dış ticaret konusunda eğitim alan, değişik okullara mensup çok sayıda öğrenci ile birlikte oldum ve oluyorum. Üzülerek belirtmem gerekirse seviyeleri ve bilgi birikimleri, piyasanın ihtiyacının çok amma çok altında kalıyor. Topladığım bilgilere göre de bunun en büyük nedeni, bu çocuklarımızın uygulamalardan uzak kalmaları.
2023 yılında 500 milyar ABD Doları ihracat hedefine sayısı yetersiz olan genç takım ile mi erişeceğiz, yoksa A takımının kadrosunu yetiştirip, profesyonel oyuncularla mı sahaya çıkacağız.
Herkes kendi ligindeki dünya oyuncularına göre kendini ayarlasın, ya da yaya kalmayı göze alsın.