Akü'yü mü çaldılar devlet sırrını mı?
Otomotiv sanayindeki gerçekleşen sanayi casusluğu hikayeleri bir süredir gündeme gelmiyordu. Lakin, Renault'da üç yöneticinin sanayi casusluğu nedeniyle açığa alınması bu tartışmaları yeniden gündeme oturttu. Şirketin yüzde 15 düzeyinde hissesine sahip olan Fransız Hükümeti adına açıklama yapan Sanayi Bakanı Eric Besson ise bu durumu "Savaş" statüsüne soktu.
Konu otomotivdeki sanayi casusluğuna gelince aklıma Ford'un deyim yerindeyse biraz fazla esinlendiği lakin daha sonra mahkeme kararıyla düpedüz "izinsiz kullandığı!" kanıtlanan silecek hikayesi geldi. Önce biraz nostalji yapalım sonra da günümüze döneriz...
Robert Kearns Detroit Üniversitesi'nde görevli bir öğretim görevlisi olarak çalışırken, her mucit gibi bir gün aklına bir fikir gelir ve bugün otomobillerde kullandığımız silecek teknolijinin DNA'sını icat eder. Ford'un kapısını çalar, önce ilgilenirler. Sonra istemiyoruz derler fakat teknolojiyi kullanmaya başlarlar. Daha sonra da bu teknolojiyi diğer üreticiler tarafından da kullanılmaya başlanır. Kearns de avukatlığını kendi yaptığı davada Ford'u uzun yıllar sonra anlaşmaya razı eder. Sadece Ford'un değil Chrysler'in de Kearns'ün icadını "izinsiz kullandığı" ortaya çıkar. Kearns'ün hayatı Flash of Genius-Zeka Pırıltısı- adıyla filme de çekilmişti.
Bugüne gelindiğinde ise sanayi casusluğunun eski dönemlerden farklı bir boyuta döndüğünü düşünüyorum.
Renault konusunda gereğinden fazla hassas ve popülist davrandığını düşündüğüm Fransız Hükümeti'nin bu üç çalışanın sızdırdıkları bilgiler konusunda biraz abartıya kaçtıklarını, tam görevlerini bilmesem de öyle çok acaip sanayi sırlarına sahip olduklarını sanmıyorum.
Zira bakıldığı zaman elektrikli araç konusunda Renault'nun en büyük alıcısı, müşterisi konumundaki İsrail sermayeli Better Place şirketinin, aynı zamanda Çin'in devlet hissesi bulunan en önemli üreticilerinden Chery'nin de ortağı olduğunu sayın bakan gayet iyi biliyordur mutlaka. Bu kadar kişinin işin içinde olduğu bir projede sır saklamanın zorluğunu, "Kurtlar Vadisi'nin düşünen adamlarının iki kişinin bildiği sır değildir" vecizesiyle öğrenmiştik zaten. İsterse sayın bakana o bölümün Fransızca çevirisini gönderebilirim.
Siz hem tüm dünyaya elektrikli aracın otomotiv dünyasının geleceği olacağını empoze edeceksiniz. Bu aşamada da ortak olarak İsrail-Çin sermayesini yanınıza alacaksınız ki Renault net bir şekilde açıklamasa da akü teknolojisinin de Uzakdoğu'dan geleceği söyleniyor- sonra da Çin'liler bizim sırlarımızı çaldı diyeceksiniz. Bu yap-bozun temelinde bir bozukluğun olduğunu anlamak için Fransa'da bakan olmaya gerek olmasa gerek.
Lafı biraz topladığımız zaman bugün gelinen noktada otomotiv dünyasında kimse kendi bacağından asılmıyor. Artık ortağı olmayan, ortak teknoloji üretmeyen bir firmanın ayakta kalması imkansız. Otomotivlerin hemen hemen tamamı benzer teknolojilerle üretiliyor. Durum böyle olunca, şirketlerin asıl sırları, pazarlama teknikleri oluyor. Bir örnek vermek gerekirse Fiat ve GM ortak dizel motor üretip kullanmaya başladılar. Ürün çok minör değişiklikler dışında tamamen aynı. Lakin Fiat bu motora Multijet adını verdi ve motoru ismiyle özdeşleştirerek pazarlamaya başladı. Opel ise "cdti" gibi bol sessiz harf kullandığı bir isim taktı. Kimin başarılı olduğunu tahmin edersiniz herhalde.
Dolayısıyla Renault'nun bu kadar ayağa kalktığı ya da devletin bu kadar işin içine girdiği konu bence ürünün imalatına ilişkin değil daha çok bir devlet politikası olan elektrikli araçlara yönelik satış, pazarlama ve lobi tekniklerinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum.
Bakanın bu kadar bağırmasının ardında, Renault'nun, aralarında Türkiye'nin de olduğu hükümetler ve yerel yönetimler nezdindeki anlaşmalarında, Monsieur Sarkozy'nin rolünün ifşa edilmesi tehlikesinin yatması da olabilir.
Nitekim, daha önce yine bu sayfada elektrikli araçlar-nükleer enerji ve hükümetleri ortak paydada toplayan "elektrikli otoda nükleer lobisi" başlıklı bir yazı da bu konuyu incelemiştim. İsrail'in elektrikli araçlar konusunda bu kadar etkin oynamasının ardında enerji bağımsızlığına ulaşmak yatıyor. Şimdi İsrail bir işe giriyorsa ve ortağı Renault'da, casusluk skandalı varsa, bu işe bir de bakanlar karışıyorsa lütfen kimse kusura bakmasın ama konunun "Otomobilin pili üç saat mi dayanıyor, yoksa 179 dakika mı" problemiyle alakalı olduğunu düşünmek biraz saflık olur gibi geliyor bana.
Zira, Renault ve İsrail, yerel yönetim bağlantılarında devlet organlarını devreye sokuyorsa bu en basitinden rekabete müdahele etmek olur ki AB'nin büyük ağabeyi Almanya herhalde buna pek sıcak bakmaz.