AKP’nin son 4 yıl karnesi
Pazar günkü genel seçimler öncesinde son 4 yıllık AKP iktidarını ekonomik açıdan bir değerlendirmeye tutmak doğru olacaktır diye düşünüyorum.
BÜYÜME: Türkiye 2012’de yüzde 2.1, 2013’de yüzde 4.2 ve geçen sene de yüzde 2.9 büyümüştü. Bu sene için ise tahminler yüzde 3 civarında. (İlk çeyrek verisi ise yüzde 1 civarında gelecek.) Böylece, 4 yılın ortalama büyüme oranı da yüzde 3 civarında oluşacak. Türkiye’nin uzun vadeli büyüme hızının yüzde 4.5-5.0 olduğunu dikkate aldığımızda oldukça zayıf bir performans. Bu performansı benzer ülkelerin aynı dönemdeki performansı ile karşılaştırdığımızda ise satın alma gücüne göre kişi başı milli hasılası 10 bin doların üzerinde olan 18 gelişmekte olan ülke arasında son 3 senedeki yüzde 10.4’lük kümülatif büyüme oranı ile Türkiye’nin 9. sırada olduğunu görüyoruz. Çin tabii ki 1. sırada. Ama Polonya ve Romanya gibi bize daha benzer yapıdaki ekonomiler de bizi geçmiş durumda.
İHRACAT: 2011’de 135 milyar dolar olan ihracatımız, geçen sene 157.8 milyar oldu. 3 senede yaklaşık yüzde 17 artış çok iyi olmamakla birlikte fena da sayılmaz. Ancak bu seneye geldiğimizde işin renginin oldukça değiştiği görülüyor. İlk 5 ayda (altın-dışı) ihracatımızda yüzde 13.3 gibi oldukça yüksek oranda bir düşüş söz konusu. Mutlaka ki bu düşüşte euro’nun değerindeki azalmanın ve de gerileyen emtia fiyatlarının önemli bir etkisi var. Ancak, bu gelişmeler özellikle Mayıs ayında görülen yüzde 19’luk rekor düşüşü açıklamakta yeterli kalmıyor maalesef.
CARİ İŞLEMLER DENGESİ: Türkiye ekonomisinin en zayıf halkalarından birinin kronik cari işlemler açığı olduğu yadsınamaz bir gerçek. Nitekim, bu açık 2011 yılında milli hasılanın yüzde 9.7’sine çıkarak bir rekor kırmıştı. Sonrasında açık 2012’de yüzde 6.2, 2013’de yüzde 7.9 ve 2014’de yüzde 5.8 oldu. Geçen sene cari açık oranının nispeten gerilemiş olması olumlu bir gelişme olarak görülebilir. Ancak büyüme oranının da yüzde 2.9’da kaldığı ve açığın finansmanının büyük ölçüde kısa vadeli dış borçlanma ile sağlandığı dikkate alınırsa, bu oranın gene de nispi olarak yüksek kaldığı ve uzun vadede “sürdürülebilir” olmadığı görülmekte. Bu sene petrol fiyatlarındaki düşüşün etkisiyle cari açıkta bir miktar daha azalma olması bekleniyor. Ancak bu düşüşün toplam enerji ithalatımıza aynı oranda yansımadığını, ihracat performansımızın beklenenin altında gerçekleşmekte olduğunu, özellikle BDT ülkeleri kaynaklı turizm gelirlerinde düşüş olma ihtimalini ve de senenin son aylarında petrol fiyatları etkisinin ortadan kalkacağını dikkate aldığımızda, tahminlerin iyimser kalabileceği görülüyor. Kısaca, cari açık zayıf karnımız olmaya devam edecek.
YATIRIMLAR: Türkiye’nin kronik cari açığı aynı zamanda bu oranda bir tasarruf açığı olduğu anlamına geliyor. Türkiye’nin tasarruf oranları ise rekor seviyede düşük. Yukarıda milli gelir karşılaştırması yaptığım 18 ülke arasında Türkiye yüzde 13.7 tasarruf oranıyla açık ara sonuncu sırada. 18 ülkenin tasarruf oranı ortalaması ise yüzde 24.9! Ayrıca 2011 yılına göre bu oranda belirgin bir gerileme de söz konusu. Düşük tasarruf oranı aynı zamanda düşük yatırım oranı anlamına da geliyor. Nitekim Türkiye yüzde 20.1’lik yatırım oranıyla 18 ülke arasında 15. sırada. Türkiye’nin bu kadar düşük tasarruf ve yatırım oranlarıyla orta ve uzun vadede büyüme hızını artırması ancak bir mucize olur.
MALİYE POLİTİKASI: Hükümetin belki de yegane övünç kaynağı düşük bütçe açığı ve kamu borcu oranları. Türkiye 18 ülke arasında Şili, Rusya ve Endonezya’dan sonra brüt kamu borcu en düşük olan 4. ülke. Geçen seneki yüzde 1.3’lük bütçe açığı da yüksek sayılmaz. Ancak burada 1-2 problemli noktayı vurgulamakta fayda var. Birincisi vergi gelirlerinin yüzde 75’inin (KDV ve ÖTV gibi) dolaylı vergilerden oluşması ve bu oranın düşürülememiş olması. İkincisi büyük ölçüde SGK açıklarından oluşan ve milli gelirin yüzde 9.5’i kadar bir miktar tutan cari transferler kaleminin kontrol altına alınamamış olması. Bir de, bazı ihalelerle ilgili olarak verilen garantiler sonucunda devletin artan gayri-nakdi yükümlülüklerinin tutarının tam olarak bilinmemesi.
İŞSİZLİK: İşsizlik bir sorun olmaya devam ediyor. Küresel kriz döneminde yüzde 14’e kadar çıkan işsizlik oranı 2012 Temmuz’una gelindiğinde yüzde 8’e gerilemişti. Ancak o tarihten beri işsizlikte yavaş ama belirgin bir yükseliş söz konusu. 2014’ün genelinde bu oran yüzde 9.9 oldu. (Şubat 2015’te ise yüzde 10.2.) Gene 18 gelişmekte olan ülke ile kıyaslarsak Türkiye’nin en yüksek 5. işsizlik oranına sahip olduğu görülüyor. Genel olarak yüksek olmasının dışında, işsizlik oranının özellikle genç nüfusta aşırı yüksek olması da (yüzde 18.6) önemli bir sosyal probleme işaret ediyor. Sonuç olarak, genelde AKP’nin son iktidar dönemindeki ekonomik karnesinin gerek Türkiye’nin kendi potansiyeli nezdinde, gerekse de benzer ekonomilerle karşılaştırmalı olarak zayıf olduğu söylenebilir. Yapılan tüm araştırmalar demokratik rejimlerde zayıf ekonomik performansın iktidar partilerine oy kaybettirdiğini göstermekte. Pazar günkü seçimler neticesinde bu savın ne ölçüde doğru olduğunu göreceğiz.