AKP, kadın ve ekonomi

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Başbakan'ın kürtajı bir cinayet olarak nitelendirmesi ve hemen sonrasında Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın kürtajın tamamen yasaklanabileceği yolundaki görüşleri, Türkiye gündeminin bir anda en önemli konusu oldu. Bakan açıklamasında, anne sağlığını tehdit eden bir sorun varsa veya doğacak bebeğin bir sorunu olacaksa kürtajın engellenmeyeceğini, annenin başına kötü bir şey gelmesinden dolayı hamile kalması halinde, doğacak çocuğun devlet koruması altına alınacağını söylüyor. Öyle ya, annenin ve çocuğun ileride yaşayacağı hayatın ne önemi var? Uğradığı tecavüzden veya birinci derece yakınıyla zorla girdiği ilişkiden gebe kalmış masum insanların yaşadıkları travmayı düşünmek zor değil. Bir de, bu insanların istemeye istemeye bu çocukları doğurmak zorunda kaldıklarını düşünün. Tek kelimeyle tüyler ürpertici. Hukuk ve tıbbın bu tür olaylara karşı önlem alması çağdaş devlet olmanın gereklerinden biri değil mi? Gerçi, buna hukuk ve tıbbın dışına çıkarak çözüm önerenler de var.
***
Dünyada kürtaj, dinin katı biçimde uygulandığı ülkeler dışında, demokratik ve laik ülkelerde yasak değil. Bizim politikacıların başları sıkıştıkça örnek verdikleri Amerika da, üyesi olmaya çalıştığımız Avrupa Birliği de kürtajı yasaklayanlar arasında yer almıyor. Amerika, Kıt'a Avrupası'nın kimi ülkeleriyle kıyaslandığında daha muhafazakar bir görünüm ortaya koysa da, Amerikan halkının büyük çoğunluğu liberal görüşlere sahip. Kürtaja karşı olanlar nüfusun yaklaşık üçte biri. Kaldı ki, onlar da birinci derece yakınlarla girilen istenmeyen ilişkilerden ve tecavüzden kaynaklanan hamileliklerle, annenin sağlığını tehdit durumlarda kürtaja karşı çıkmıyorlar. Cumhuriyetçi Parti'de bile şu anda AKP'nin temsil ettiği katılıkta bir muhafazakarlıktan bahsedilemez. Amerikan toplumunda, aşırı görüşleri olan adaylar kolay kolay başkanlık koltuğuna oturamaz. Ülkedeki kontrol ve dengeler buna izin vermez. Amerikan
Yüksek Mahkemesi'nin kararına göre, kadının bedeni üzerinde tasarruf hakkı kendisine aittir ve buna kimse karışamaz. Bizim siyasetçilerimiz her nedense kendilerini karar merciinde görüyorlar. Lakin, siyasetçilerin kendi inançları doğrultusunda halkın tercihlerine müdahale etmelerinin anlaşılır bir yanı yok. Laik bir devlette toplumu ilgilendiren kararlarda din referans olarak kullanılamayacağı gibi, yasalar da dini akidelere dayandırılamaz. Çıkarılması düşünülen Kürtaj Yasası da buna dahildir. Kürtaj sorunu tıbbi olduğu kadar hukuki bir konudur. Dolayısıyla, bu konuda verilecek karar her türlü inancın ötesinde olmak zorundadır. Gerek Cumhurbaşkanı gerekse Başbakan'ın çeşitli vesilelerle yaptıkları konuşmalarda laikliğin önemini vurguladıkları biliniyor. Hatta Başbakan Tunus ve Mısır'ı ziyaretinde yaptığı konuşmalarda laik devlet düzenini övmüştü. Acaba, yeni Anayasa tartışmalarının yapıldığı şu günlerde bu konu özellikle mi gündeme getiriliyor? Amaç, kürtajı kullanarak laiklik ilkesini tartışmaya açıp, yeni
Anayasa'da Cumhuriyetin en temel ilkesinin yer almasını önlemek mi?
***
Kürtaj tartışması, esasen AKP'nin kadına ve onun toplum içindeki yerine ilişkin görüşlerinden soyutlanamaz. Sanki kadının tek işlevi doğurganlıkmış gibi, Başbakan sürekli olarak ailelere en az üç çocuk sahibi olmaları konusunda telkinde bulunuyor. Türkiye'de hükümetler, Cumhuriyetin kuruluşundan başlamak üzere siyasi ve ekonomik nedenlerle nüfus artışını teşvik eden bir politika izlemişlerdir. O zamanın koşulları içinde bu doğru da olmuştur. Ancak bugün gelinen noktada, ülkemizin sahip olduğu kaynaklar daha fazla nüfusu kaldırabilecek yeterlilikte değildir. Ekonomik literatürde yer alan çalışmalarda, beklentilerin tersine doğurganlık ve gelir seviyesi arasında negatif bir ilişki var. Yani insanların geliri arttıkça sahip oldukları çocuk sayısı da azalıyor. Bunun nedeni, gelir arttıkça çocuk yetiştirmenin maliyetinin de artması. Çocuğun, yeme içme, barınma, eğitim masrafları dışında annenin bir iş sahibi olmasını engellemesi, çocuk sayısında azalmaya yol açıyor. Doğurganlığı azaltan diğer bir faktör eğitim düzeyi. Eğitim düzeyi arttıkça, çocuk sayısı da azalıyor. Bu veriler ışığında, Başbakan'ın çağrısının gelir ve eğitimi düzeyi yüksek toplum kesimlerinde taraftar bulması zor. Dünyada 50'li yıllardan bu yana meydana gelen en çarpıcı gelişmelerden biri, giderek daha fazla kadının çalışma hayatına katılmasıdır. Gerçekten de, birçok ülkede kadınlar arasında işgücüne katılım oranı artıyor. Bu,
ekonomik gelişmeye yaptığı katkı dışında, kadınlar için çalışmanın öneminin arttığının bir göstergesi. Çalışan kadın sadece ekonomik yönden özgürlüğünü eline almıyor, aynı zamanda sosyal statünün üst basamaklarına çıkma imkanına da kavuşuyor.
***
75 milyonun Başbakanı olma taahhüdünü veren Erdoğan, daha bir yıl geçmeden kendi görüşünden olmayanları dışlamaya başladı. Türkiye'de siyaset üzerine yapılan tartışmalarda ağızlarda adeta sakız haline gelen bir söz var. Deniyor ki, Türkiye'de muhalefet yok. Bunu diyenler CHP'nin iktidara karşı etkin bir muhalefet yapamadığı görüşündeler. Tartışılır; bu görüşü ileri sürenler haklı da olabilirler. Ama son gelişmeler, Türkiye'de aynı zamanda merkez sağda da önemli bir boşluk olduğunu ortaya koymuştur. AKP'nin merkez sağı temsil ettiği görüşünün iler tutar bir tarafı yoktur. Yaşananlar, Milli Görüş gömleğini çıkardığını ileri süren Başbakanı, ne yazık ki pek doğrulamıyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016