Akıl ve çıkarın gereklerine göre ilerleyelim
İlk tutumdan hemen çark edildiği için hafızalarda yer etmedi. Başbakanımız Çin Halk Cumhuriyeti'nin Uygur Halkına uyguladığı politikaları kabul edilemez bulmuş, sertçe eleştirmişti. Karşılığında sert tepki geldi. Kısa bir süre sonra Çin'i ziyaret etmesi beklenen Başbakanımız konuyu uzatmak yerine susmayı, ilişkileri zedelememeyi yeğledi. Yapılan doğruydu. Çok ortak çıkarımızın olduğu bir ülke ile bazı konularda anlaşmazlıklar olması tabiidir. Bunlar usulü dairesinde dile getirilebilir ama ilişkilerin gelişmesini, ilerlemesini engellemesine müsaade edilmez.
Çin politikasında çıkarları öne alan hükümetimiz, konu İsrail ile ilişkilere gelince sert bir ideolojik çizgiye kayıyor, ulusal çıkara dayalı değerlendirmeleri bir yana bırakıyor. Neden böyle yapıyor, muhtelif açıklamalar ileri sürülebilir. Hükümet dış politikasında dini yaklaşımlara ağırlık vermektedir diyebilirsiniz. Ya da, Başbakanımızın Arap sokağının kendisine gösterdiği sevgiye yenik düştüğünü iddia edebilirsiniz. Sebebini ben de iyi bilmiyorum ama görüyorum ki, hiçbir Arap ülkesi İsrail aleyhtarlığında Türkiye kadar sert çizgi izlemiyor. İsrail ile çatışmaya girmemeye, ilişkileri sarsıntıya sokmamaya özen gösteriyor.
Pekiyi, İsrail ile çok ortak çıkarımız var mı ki, daha itinalı davranalım. Gelin birlikte düşünelim. İlkin Suriye'nin ciddi bir güvenlik sorunu oluşturduğu günümüzde bu tehdidi önleyebilmek için İsrail ile güven tesis etmek, iyi iletişim kurabilmek zorunludur. Hükümetimizin önerdiği hava sahasını kapamak gibi tedbirlerin uygulanmasında işbirliği gereği kesindir. İkinci olarak, geçmişte savunma alanında teknik işbirliği yararımıza olmuştur. Bu potansiyeli ihmal etmemek gerekir. Üçüncü olarak, İsrail ile ticaretimiz, turizm dahil, gelişme potansiyeline sahiptir. Körfez ülkelerine ulaşmakta, İsrail limanlarından yararlanıldığı da unutulmamalıdır.
Şu ana kadar üzerinde durduğumuz noktalar somut ve güncel. Şimdi de İsrail ilişkilerini genel bir ilişkiler ağı içine oturtmaya çalışalım. Bir kere, her ne kadar kendileri de İsrail'in Filistin Araplarına yaptıklarını, uyguladığı politikalarını sık sık eleştirseler de, Avrupalı dostlarımız Türkiye'nin izlediği sert politikayı yadırgamakta, sergilediğimiz yaklaşımın genel Musevi aleyhtarlığının tezahürü olduğundan endişe etmektedirler. Tutumumuz bizi Avrupa'dan uzaklaştırmaktadır. ABD ilişkilerimizde durum daha da ciddidir. Musevi lobisi Amerikan kongresinde çok etkilidir. Geçmişte bu lobi Türkiye'yi desteklemiş, Rum ve Ermeni lobilerinin etkisini dengelemekte önemli rol oynamıştır. Şimdi destek sarsılmıştır. Önümüzde Türk-Amerikan serbest ticaret anlaşması gibi önemli sorunlar varken, Amerikan Kongresi'nde Türk hayranlığı sınırlı kalırken, ülkemiz kendisini destekleyebilecek grupları küstürmemelidir. Son olarak, enerji dağıtım ve nakil merkezi olmayı planlayan Türkiye'nin İsrail gazını Türkiye üzerinden Batı'ya nakletmesinin her iki tarafın çıkarına olduğu unutulmamalıdır. Üstelik, böylece Kıbrıs'ın kendi çıkarmayı tasarladığı gazı da başka yollardan göndermesinin önü kapanacaktır.
İsrail'le ilişkilerimizi ideolojik temelden çıkar temeline aktaralım. Beğenmediklerimizi eleştirelim ama dilimiz ve eylemimiz ölçülü olsun. Duyguyu bırakalım, akıl ve çıkarın gereklerine göre ilerleyelim. Ne dersiniz?