Akil Adamlar'a göre: İmtiyazlı ortaklık bahanesi tamamen ortadan ka
Türkiye'nin AB üyeliğini desteklemek amacıyla 2004 yılında Avrupalı eski başbakanlar ve dışişleri bakanları tarafından kurulan ve Akil Adamlar olarak da bilinen Bağımsız Türkiye Komisyonu, 2004 Eylül ayında yayınladığı "Avrupa'da Türkiye: Bir Sözden Fazlası mı?" başlıklı ilk raporunda Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri'ni yerine getirmesi ile birlikte katılık müzakerelerinin gecikmeden başlaması gerektiği sonucuna varmıştı. Beş yıl sonra yayınlanan ikinci raporun başlığı ise "Avrupa'da Türkiye, Kısır Döngüyü Kırmak" Brüksel, Stockholm, Paris, Viyana, Roma, Lahey, Londra ve Madrid'den sonra, geçtiğimiz hafta Türk yetkililer ile paylaşılan bu rapor, Avrupalı liderlerin yaptıkları olumsuz yöndeki açıklamaların, tam üyeliğe alternatif birtakım düzenlemeleri nihai hedef olarak benimseme çabalarının ve müzakerelerin önüne konan engellerin, sürecin raydan çıkmasına neden olduğuna dikkat çekiyor.
Avrupa hükümetlerini taahhütlerini yerine getirmeye çağıran rapor, Türkiye'ye adil davranılması ve hak ettiği saygıyı gösterilmesi gerektiğini vurguluyor. Avrupalı liderler tarafından kullanılan "açık uçlu süreç", "özel ilişki" ve "imtiyazlı ortaklık" gibi kavramların Türkiye'ye tam üyelik hedefini saptırmak amaçlı olduğu belirtilen raporda, şu yorumlar oldukça dikkat çekici: "İmtiyazlı Ortaklık fikrini desteklemek, kendi söz hakkı olmadığı halde AB tarafından alınan pek çok siyasi kararın bağlayıcılığından etkilenen Türkiye'yi AB'nin siyasi mekanizmaları içine almamak için kullanılan popülist bir bahane gibi görünüyor. Üyelik hedefi yerine alternatif düzenlemelerle daha baştan bu müzakerelerin içini boşaltmaya çalışmak, Türkiye'ye karşı verilmiş sözlerin tutulmamasına, ülkede milliyetçi tepkilerin körüklenmesine ve daha genel anlamda AB'nin Müslüman ülkelere karşı ayrımcı çifte standartları olduğu konusunda genel bir kanı yaratmaya yarar. Avrupa'da yüksek makamlardaki kişilerin içeriği olmaksızın 'imtiyazlı ortaklıktan' bahsetmesi, Türkiye'nin AB kurallarını, değerlerini ve siyasi standartlarını benimsemesi ile gözle görülür biçimde desteklenen AB'nin mevcut sınırlarının ötesinde yumuşak güç olmaya yönelik temel hedefinin aleyhinde işlemektedir."
AB, bölgede hızla güçlenen Türkiye üzerindeki etkisini kaybediyor
Avrupalı liderlerin Türkiye karşıtı söylemlerinin AB-Türkiye sürecini son derece olumsuz etkilediğine dikkat çeken raporda yer alan, "AB, tam da Türkiye bölgesinde gerçek bir bölgesel güç olmaya başlarken Türkiye üzerindeki etkisini kaybetmektedir" uyarısı da oldukça ilgi çekici. Rapor müzakerelerin yavaşlamasında bir yandan AB'nin rolüne dikkat çekilirken, diğer yandan "AKP hükümeti de fırsatlar kaçırdı ve iç politikada pek çok konuyla uğraşmak zorunda kaldığı için reform sürecinin ivmesini sürdürmeyi başaramadı. Bu iç kaynama, reform sürecinde istenmeyen bir yavaşlamaya sebep oldu. Bu siyasi olaylar siyasi istikrarsızlık işareti olarak görülse de aslında Türkiye'nin daha açık bir toplum olması için gerekli adımları içermektedir" yorumu yapılıyor.
Enerji başlığı açılmalı
Komisyon üyeleri, raporda özellikle enerji başlığının hâlâ açılmamış olmasının kabul edilemez olduğunu belirtiyorlar. Raporda, Türkiye'nin AB için önemini vurgulayan bazı yorumlar ise şöyle: "Türkiye krizlerin çözümüne destek vermekte, dünyada enerji geçiş yollarındaki rolünü geliştirmekte ve bölgesindeki ülkelerin oldukça başarılı olan piyasa ekonomisi, demokrasi, milli gurur ve Müslüman gelenekler karışımını taklit etmesi konusunda onlara ilham vermekte olan bir ülkedir (...) AB ile desteklenmiş bir Türkiye, halen Rusya, Çin ve ABD'nin etkin olduğu bu bölgede Avrupa'yı da bölgesel bir oyuncu olarak devreye sokabilir. Başka hiçbir ülkenin liderleri Moskova ve Şam, Tahran ve Kudüs gibi çok farklı başkentler arasında seyahat edebilmekte ve hem saygıyla karşılanmakta hem de önemli politik hedeflerini bu kadar geniş anlamda görüşememektedir. Türkiye, herhangi bir krizi veya sorunu AB için tek başına çözemez ama Türkiye olmadan da AB'nin bölgede işi çok daha zor olur."
Öne çıkan değerlendirmeler:
- Avrupa'dan gelen olumsuz tepkiler Türkiye'ye Avrupa'nın kapılarının açık olmadığı izlenimini verdi. Avrupa'da hükümetler verdikleri taahhütlerin arkasında durmalı ve Türkiye'ye adil davranmalıdır.
- Üyeliğe alternatif başka düzenlemelerin söz konusu olması Türkiye'ye verilen sözün tutulmaması demektir.
- Reformların yavaşlaması katılım müzakerelerinin başlamasına denk geldi. Türkiye Avrupa demokrasileriyle tam anlamıyla bir uyum sağlamak istiyorsa, dönüşüm sürecine yeniden sarılmalıdır.
- Kıbrıs görüşmelerinin başarısız olması AB ile Türkiye arasındaki müzakereleri tamamen durdurabilir.
- AKP, Kürtler'in durumunu iyileştirmek konusunda bugüne kadarki bütün hükümetlerden daha fazlasını yaptı. Türkiye'de toplumsal barışın kalıcı olması için daha yapılması gerekenler var.
- Laik Türkler ve Avrupalılar, Türk toplumunun giderek "İslamlaşması" olarak gördükleri durum karşısında endişeliler. Laiklik, Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlam temellerinden bir tanesidir.
- Türkiye'nin hem bütçe açığı hem de borç stoku Maastricht kriterlerine uygundur, fakat Türkiye'de verimlilik ve kadınların işgücüne katılımı açısından bölgeler arasında ciddi farlılıklar var.