Akaryakıtta neler oluyor?
Akaryakıt dağıtım sektörü son zamanlarda sürekli gündemde. Bunun en önemli nedeni benzin ve motorin fiyatlarındaki iniş çıkışlar. Ham petrol fiyatlarıyla dövizde yaşanan iniş çıkışlar akaryakıt fiyatlarını da bir aşağı bir yukarı hareket ettiriyor.
Sektördeki oyuncuların bu hareketlilikten memnun olduğu söylenemez. Çünkü istikrarsızlık her zaman pazara zarar verir.
Ama akaryakıt dağıtım sektörünün sorunu sadece bu iniş çıkışlardan ibaret değil, çok daha derin.
Bunun en önemli nedeni, EPDK’nın tavan fiyat uygulamaları, dağıtım kâr payına koyduğu sınırlamalar. Resmen açıklanan bu iki “tedbir”in yanına, kamuoyuna fazla yansımayan “fiyatları aşağı çekin” baskısını da eklemeliyiz.
Bu sınırlamalar hem ana dağıtıcıların kârını eritiyor hem de tüketiciyle birebir temas halindeki istasyon işletmecilerini zorluyor.
Üstelik tüm bunlar, binlerce istasyon sahibi ile ana dağıtıcılar arasındaki 5 yıllık sözleşmelerin imzalanacağı son tarihe yakın devreye girmiş uygulamalar.
Peki akaryakıt sektöründeki oyuncular ne düşünüyor? Ne söylüyor? Onların öyle çok yüksek sesler çıkardığını da söyleyemeyiz. Ana dağıtıcıları bünyesinde bulunduran PETDER ile bayilerin (istasyon işletmecileri) oluşturduğu TABGİS ve PÜİS adlı iki örgüt tarafından yapılan açıklamalar da öyle dişe dokunur cinsten değil.
Bu yapıların zaman zaman yaptıkları açıklamalar da kısmen çok anlaşılamadığından, kısmen bu işler zaten çok karışık olduğundan, esasen de enerji yönetimi ile aralar bozulmasın kaygısından kamuoyunda pek yankı bulmuyor.
O cepheden gelen açıklamalardan anlaşılan şu: Kar payı düşük ana dağıtıcılar kâr edemiyor, binlerce istasyon da zararına çalışıyor.
Şimdi ayrıntılı matematik ve istatistik işlemleri gerektiren bir incelemeye girişmenin alemi yok. Zaten karışık işler.
Peki durumu anlamak için gözlem yapmak işe yarar mı?
Algıda seçicilik mi dersiniz, mesleki farkındalık mı bilemiyorum, bende işe yaradı... Son birbuçuk ayda İstanbul’dan yola çıkıp Ankara’nın batısında kalan, Marmara, İç Anadolu, Akdeniz ve Ege bölgelerini kapsayan geniş bir coğrafyada karayoluyla, çoğunlukla da direksiyon sallayarak iki tur attım.
Kısmen iş, kısmen ziyaret amaçlı bu seyahatler sırasında belki binlerce istasyonun yanından geçtim, yüzlercesine yoldan baktım, onlarcasında da bizzat mola verdim.
Öncelikle, birkaç bölümü dışında benim eskiden beri tanıdığım güzergahlarda dolaştığımı söylemeliyim. Geçmişte bu tür yolculuklarda istasyonlarda en çok dikkatimi çeken unsurlar “UCUZ BENZİN”, “UCUZ MOTORİN” tabelaları olurdu.
Peki, bu kez en çok dikkatimi çeken nokta neydi biliyor musunuz? Kapalı istasyonlar!
Kiminde yoldan istasyona girişler kapalı, kiminde sadece pompaların bulunduğu bölümler şeritlerle çevrelenmiş durumda, yani satış yok. Bazılarında ise ana dağıtıcı markalarının gözüktüğü tabelaların üzeri kapatılmış.
Kapalı durumdaki istasyonlardan önemlice bir bölümünün, yanında yoğun yolcu ya da ziyaretçi çekecek dinlenme tesisi bulunmayanlardan oluşması gözümüzden kaçmadı. Ama kimi yol üstü duraklama yerlerindeki dinlenme tesisleri çalışırken, yanlarındaki istasyonların hizmet vermediğine de rastlanıyor.
Sonuç niyetine: EPDK, Enerji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, sektörel dernekler, şirket patronları ve temsilcileri ne derse desin, daha doğrusu ne kadar görmezden gelirse gelsin, çıplak bir gözle edinilen izlenim bile sektörde ciddi sorunlar olduğunu ortaya koyuyor.
Ne yapmalı? Buna karar verecek olan kuşkusuz biz değiliz. Ancak siyasi ve bürokratik yetkili kişi, kurum ve kuruluşların sektörün dizaynına ilişkin kesin bir karar verip ona göre aksiyon almaları şart.
Bunun için de şu iki soruya net cevap vermeliler:
1) Akaryakıt sektöründe serbest piyasa kuralları geçerli olacak mı?
2) İstasyonculuk bir işletmecilik türü olarak devam edecek mi yoksa istasyonlar tamamen ana dağıtıcıların birer satış noktasına mı dönüştürülecek?