Akademik filiz işletmeler
İnovasyon ve girişim konularını ele aldığımız geçen yazılarımızda, “start-up”lardan da bolca bahsetmiştik. Start-up’ı bugün artık herkes biliyor ancak bilgilerin ve son teknolojilerin uygulamaya geçirilmesinin diğer ayağı olan, start-up’ların kardeşi diyebileceğimiz “spin-out”lar yeterince bilinmiyor. Oysa teknolojik ve ekonomik kalkınma için çok önemli olan spin-out’lar, Türkiye’deki teknoloji geliştirme bölgelerinde yer alan şirketlerin yaklaşık %20’sini oluşturuyor.
“University spin-out” veya “university spin-off” olarak adlandırılan bu şirketler, üniversitelerin bilgi ve becerilerini ticarileştirmek amacıyla kuruluyor. Türkçe kullanımı “akademik filiz işletme”, “filiz işletme” veya “yenilikçi işletme” olarak karşımıza çıkıyor. Kurucuları / pay sahipleri akademisyenler olan ve teknoloji geliştirme bölgelerinde kurulan bu şirketler, üniversitelerin araştırma potansiyeli ile akademik bilgilerini inovatif bir ürün veya hizmete dönüştürüyor, somutlaştırılarak sanayiye aktarıyor ve onlara ekonomik değer kazandırıyor.
Akademik filiz işletmeleri bünyesinde barındıran teknoloji geliştirme bölgeleri, kamu - üniversite - sanayi iş birliğinin elle tutulduğu, gözle görüldüğü, sanayi ile akademi arasındaki arayüzler. Teknoloji geliştirme bölgeleri, genelde büyük üniversitelerin yanında, yani lokasyon olarak bilgiye yakın yerlerde kuruluyor. Bu bölgelerde, üniversitelerin know-how’ı ile sanayinin kaynaklarının birleşmesi sonucunda ve sanayinin ihtiyaçları doğrultusunda bilgiler ürünlere dönüşüyor.
Kamu – üniversite – sanayi iş birliğinin etkin şekilde sağlanması inovasyonda yol alma ve kalkınma açısından kritik. Ülkemizde bu konuda önemli projeler geliştirildi. 2009-2015 yılları arasında Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından kendi şirketlerini kurmak ve teknoloji geliştirme bölgelerinde yer almak isteyenleri teşvik amacıyla yürütülen Teknogirişim Sermayesi Destek Programı ile sanayinin inovasyon ihtiyaçları doğrultusunda yapılan yüksek lisans veya doktora tezi çalışmalarını içeren projelerin desteklenmesini amaçlayan Sanayi Tezleri (San-Tez) Programı öne çıkan projeler oldu. Halen TÜBİTAK tarafından Bireysel Genç Girişim Teknogirişim Sermayesi Desteği Programı ve bir özel sektör kuruluşu ile bir üniversite arasında imzalanacak iş birliği sözleşmesi çerçevesinde inovatif ürün/metot geliştirilmesine yönelik Üniversite-Sanayi İş Birliği Destek Programı gibi programlar yürütülüyor.
Üniversite-sanayi iş birliğinin önemli bir unsuru olan akademik filiz işletmelere dönecek olursak, buna imkân sağlayan gelişme, 2001 yılında Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle yaşandı. Kanuna göre, akademisyenler Yükseköğretim Kanunu çerçevesinde yurt içinde ve yurt dışında geçici görevlendirme esaslarına göre yapacakları çalışmaları üniversite yönetim kurulunun izni ile teknoloji geliştirme bölgelerinde yapabiliyor; ayrıca yaptıkları araştırmaların sonuçlarını ticarileştirmek amacı ile teknoloji geliştirme bölgelerinde şirket kurabiliyor, kurulu bir şirkete ortak olabiliyor, bu şirketlerin yönetiminde yer alabiliyor. Akademisyenlerin bu görevleri karşılığı elde edecekleri gelirler ise üniversite döner sermaye kapsamı dışında.
Aradan geçen yaklaşık 18 yılda (Nisan 2019 verilerine göre) Türkiye’nin teknoloji geliştirme bölgelerinin sayısı, 63’ü faal olmak üzere toplam 83’e ulaştı. Yine aynı tarih itibarıyla, bu bölgelerde bulunan toplam 5.345 adet şirketten 1.096’sını akademik filiz işletmeler oluşturuyor. Bugün birçok üniversite bünyesinde üniversite – sanayi iş birliği büroları kurulmuş durumda. Tabii, söz konusu iş birliğinin etkin şekilde hayata geçirilmesinde üniversiteler tarafındaki hiyerarşik yapı, kariyer yükselme kriterleri dahil olmak üzere akademisyenlere sağlanan teşviklerde yetersizlik, farklı çalışma kültürleri, iş birliği sonucunda oluşan fikri mülkiyet haklarının paylaşımı konusu gibi sorunlar ve engeller halen mevcut.
Genel olarak üniversite – sanayi iş birliği ve akademik filiz işletmelere yöneltilen birçok eleştiri de bulunuyor: Akademik araştırmaların, sanayinin kısa vadeli ticari getiri beklentileri doğrultusunda şekillenmesi; araştırma konu seçimlerinin toplumsal fayda amacından uzaklaşması; bilgiyi üretip topluma yayan kurumlar olan üniversitelerin araştırma sonuçlarının, şirketlerin gizlilik kriterleri sebebiyle kamu ile paylaşılamaması; kısacası üniversitelerin şirketleşmesi.
Bu eleştirilerde haklılık payı bulunmakla birlikte, ülkenin teknolojide dışarı bağımlı olmaması, teknoloji üreterek gelişmesi için üniversite-sanayi iş birliği, teknoloji geliştirme bölgeleri ve bu bölgelerde faaliyet gösteren start-up’lar ile spin-out’lar gerçekten önemli. Bunlar nihai olarak yine toplumsal kalkınmaya hizmet edecektir. Tabii, bu ekosistemin tüm mekanizmalarının, kötüye kullanıma müsaade etmeyecek şekilde tasarlanması ve doğru bir şekilde işletilmesi gerekiyor.