AK Parti'nin misyonu ne?

Orhan AKIŞIK
Orhan AKIŞIK KÜRESEL PERSPEKTİF [email protected]

Barack Obama'nın yeni görev dönemine başlar başlamaz gerçekleştirdiği Ortadoğu ziyaretinin tek somut neticesi, Türkiye ve İsrail arasında yeni bir dönemin başlangıcına vesile olmasıdır. Bölgede barışın kalıcı bir şekilde tesis edilmesi, Filistin Devleti'nin kurulmasına bağlı olmakla birlikte bu, pek kolay olacağa benzemiyor. Obama'nın İsrail halkına İsrailli çocuklar gibi Filistinli çocukların da kendi ülkelerinde özgürce yaşama haklarının olduğunu hatırlatarak, hükümetlerine Filistin Devleti'nin kurulması konusunda baskı yapmalarını tavsiye etmesinin altında bu güvensizlik yatıyor. ABD Başkanı'nın kararlı politikasıyla Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi yolunda önemli bir adım atıldı. Umalım arkası gelsin. İki ülke arasındaki ilişkilerin düzelmesi, Türkiye'nin Ortadoğu Bölgesi'nin siyasi ve ekonomik istikrarına olduğu kadar, Filistin sorununun çözümüne katkısını da arttıracaktır.
***
Geçen hafta Dublin'de, AB ülkeleri Dışişleri Bakanları Suriye'deki muhalefete uygulanan silah ambargosunun akibeti hakkında görüştüler. AB ülkelerinin ekserisi ambargonun devamından yana. Zira ambargonun kaldırılması halinde, silahların aşırı İslamcı grupların eline geçmesinden endişe ediliyor. Bu konuda, Suriye muhalefetinin vermiş olduğu garantilerin de tatmin edici olduğunu söylemek güç. Bunun en önemli nedeni, muhalefetin homojen bir yapıdan çok, farklı siyasi görüşlere sahip gruplarından oluşması. AB, Başar Esad rejiminin devrilmesiyle yerine gelecek yönetimde tüm dini ve etnik grupların yer alması konusunda kararlı görünse de, bunun gerçekleşmesi Mısır'daki gelişmelere bakıldığında zor. Mısır'daki gibi bir Müslüman Kardeşler iktidarının farklı din ve etnik kökenden oluşan Suriye halkını kucaklaması olanaksız. ABD yönetiminin, Esad rejiminin meşruiyetini kaybettiğini söylemekle birlikte silah yardımı konusundaki çekingenliği de aynı gerekçeden kaynaklanıyor.
***
Hürriyet Gazetesi'nin bundan birkaç gün önce "The Atlantic" dergisine dayanarak verdiği haberi birçoğunuz hatırlayacaktır. Haberin başlığı şöyleydi: "Ürdün Kralı'ndan Erdoğan'a demokrasi
eleştirisi" Erdoğan'ın demokrasiyi bir otobüs yolculuğu olarak gören bir lider olduğunu iddia
eden Kral İkinci Abdullah, Başbakan'ın zamanı gelince otobüsten inileceği sözlerine atıfta bulunmuş. Kral'a göre, Başbakan Erdoğan Mısır Devlet Başkanı Mursi'nin daha kafası çalışanı, daha itidallisi. Abdullah, Mısır ve Türkiye'de oluşan bir Müslüman Kardeşler hilali gördüğünü söylüyor. Belli ki, Kral Abdullah Esad sonrası Suriye'de radikal İslamın yayılacağından ve bunun Suriye dışında Ürdün'ü de etkisi altına alacağından endişeli. Türkiye gibi 75 milyonluk koca bir ülke Suriyeli mültecilerden şikayet ederken, nüfusunun yüzde 10'una yaklaşan mültecilerle Ürdün'e hak vermemek elde değil. Suriye'deki iç savaş Esad rejiminin yıkılmasıyla sonuçlanırsa -ki gidişat bu yöndedir-, bunun galibi büyük olasılıkla Müslüman Kardeşler olacaktır. Suriye'ye demokrasi geleceği hayaline kimse kapılmasın. Ha tabi, demokrasiden ne anlaşıldığına bağlı. Ortaya bir sandık atıp dört beş yılda bir yapılan göstermelik bir seçimi kastediyorsanız bu zaten diktatörlüklerde de var.
***
Kral Abdullah, Mısır Devlet Başkanı Mursi'nin yanlış yaptığını söyleyerek; Mısır'da sağlıklı bir Müslüman Kardeşler iktidarı (?) kurulamamasını, Mursi'nin bunu -Türk modelinin aksine- Erdoğan gibi 6-7 senede yapacağına bir gecede yapmak isteyişine bağlıyor. Kral Abdullah'ın görüşlerini yabana atmamak lazım. Ortadoğu'da güçlenen radikal İslamcı hareketlerin Türkiye üzerinde etkilerinin olmayacağını düşünmek yanlış. Başbakan Milli Görüş gömleğini çıkardığını söylüyor ama icraatlar bunu doğrulamıyor. Eğer AK Parti merkez sağda ise, bir zamanlar hemen her koalisyonda yer alan Milli Görüş nerede? AKP'nin kesintisiz en uzun süre iktidarda olan parti olarak Türk siyasi hayatına geçmesinde, Türk seçmeninin bu partiye cömertçe açtığı kredinin olduğu kadar, güçlü bir muhalefetin olmayışının da payı vardır.
***
Milli Görüş geleneğinden gelen AK Partili siyasiler ne kadar istekli olurlarsa olsunlar merkez sağ parti olmakta zorlandıkları ortada. Ben yine de, şu dindar gençlik yetiştirme projesini bir daha düşünelim derim. Zira merkez sağ parti olduğunu iddia eden AK Parti, Başbakan'ın hayalindeki dindar gençliği bugün olsa bile yarın asla tatmin edemez. Siyasi yelpazede tahmin edilmeyecek İslamcı partiler ortaya çıkar. Ve bir de bakarsınız ki, onlardan biri iktidara ortak oluvermiş. Tecrübeli bir siyasetçi olan Başbakan Erdoğan bunu nasıl görmez.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Vekalet savaşları 08 Ekim 2016
Clinton farkı 01 Ekim 2016
Sorun küreselleşmede mi? 27 Ağustos 2016