Ajans modeli kalkındıracak mı?
Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü'nün (OECD) bulguları Türkiye'nin uluslararası ekonomik kalkınma yarışında 18 yıldır yerinde saydığını ortaya koyuyor (TİSK açıklaması, 23 Nisan).
Aslında yerinde saymak da değil; ekonomileri Türkiye'den zayıf bazı ülkeler bu zaman diliminde Türkiye'yi geçiyor. OECD'yi destekleyen başka bir bulgu da IMF'den: 2009 itibariyle satın alma gücü paritesine endeksli kişi başı GSYİH'da Endonezya'nın arkasına düşüyoruz!
Hadi, 2009'deki gerilemeyi bir ölçüde anlayalım; 2008 krizi geldi böyle oldu! Peki, 18 yılı nasıl açıklayacağız? Şöyle açıklayacağız: Bu sürede de memleketin başı krizden kurtulmadı. Ülkeyi yöneten tüm iktidarların sicilinde mutlaka ya ekonomik kriz ya siyasi kriz ya da ikisi birden kayıtlıdır. Bugüne bakın geçmişi anın!
Büyüme kalkınma değildir!
Kalkınma kavramı, iktisat literatürünün 'çöp sepetine' atılalı çok oldu. Yerine 'büyüme' kavramı ikame edildi. Oysa, kalkınma kavramı sosyo-ekonomik yapıdaki nitel değişmeleri kapsar. Üretim kadar istihdamla, bölüşümle, gelirle, gelirin dağılımıyla, eğitimle, kültürle bire bir ilgilidir.
Büyüme kavramı ise, meselenin 'sosyo' boyutunu atar, sadece ekonomideki makro ve sektörel nicel değişmelerle yetinir; gerisine bakmaz. Kalkınma kavramının politik iktisattan sökülüp atılması sıradan bir değişiklik değildir.
Ya ne dir? Neo-liberalizm esaslı 'serbest piyasaya' geçişin ürünüdür. 'Serbest piyasa ekonomisi' küresel ölçekte 1970'li yıllarda oluşturulmaya başlar, 1980'li yıllardan itibaren 'siyasi iktidar' olur; büyüme kavramı da, kalkınmanın yerine kurulur.
Ajans yerel etkisi ulusal
Türkiye de aynı yolu izledi. 'Serbest piyasa ekonomisi' 1980'li yıllarda 'askeri darbe' eşliğinde siyasi iktidar oldu. 1970'li yıllara kadar tüm siyasi iktidarlarca bazı nüanslarla paylaşılan ve uygulanmaya çalışılan iyi kötü planlı 'kalkınmacı' iktisat politikası yerini savruk, hedefsiz 'büyümeciliğe' bıraktı.
Bugün beşer yıllık kalkınma planlarının adını hatırlayan yok. Devlet Planlama Teşkilatı ekonomi yönetiminde ve yönlendirilmesinde artık 'sıradan' bir kamu kurumu. Serbest piyasa ekonomisinin 'siyasi eli' kalkınma kavram ve işlevini DPT'den yerel kalkınma ajanslarına devretmiş bulunuyor.
Bu devir işlemi, Türkiye'nin 26 bölgesini kapsayan 'yerellikle' sınırlı değil. Ekonomide, sosyal yapıda, kaynak kullanımında, yatırım nitelik ve hedeflerinde doğuracağı olumlu veya olumsuz sonuçlar, son tahlilde çeşitli boyutlarda 'ulusal' etki yaratacak.
Plan ya da strateji
Ajans yapılanmasına ön yargısız bakmak durumundayız. Çünkü, böyle bir gerçek var! Fakat henüz değerlendirilecek bir icraat yok. Dolayısıyla bugünden söylenebilecek şeyler sınırlı. Ancak, bugünden görülebilen sorunlar var: Ajanslar bırakın ulusalı, yerel ölçekte dahi bir 'kalkınma' teorisinden yoksun. İlk bilgiler bunu gösteriyor.
Bölgeler ölçeğinde 'niyetler' iyi; fakat karar mekanizmalarının sağlıklı işleyebileceği en azından şimdilik belirsiz görünüyor. Bölgeler ve iller için 'stratejik' plan, program yapmak söylendiği kadar kolay bir iş değil; nitelikli insan gücü, bilgi birikimi, analiz yeteneği, planlama teknikleri gerektirir.
En önemlisi, bu ajansları ulusal ekonomik ve sosyal kalkınma hedeflerine göre yönlendirecek, denetleyecek, yanlış tercihleri önleyecek 'üst otorite' kim, varsa nasıl çalışacak? Bütün bunların netleştirilmesi gerekiyor. Yoksa, 'ajansı kendi haline bırakırsan…' nereye gideceği belli olur mu?