Aile şirketleri kurtarılmalı mı?

Dr. Bertan KAYA
Dr. Bertan KAYA YENİ DÜNYADA YÖNETİM [email protected]

İş hayatına girdiğim 1990'ların sonun­dan bu yana ülkede hep aile şirketle­ri ve onların sorunlarının konuşulduğu­na şahit oldum. Muhtemelen 80 ve 70'ler­de de konuşuluyordu! Birilerine göre hep kurtarılması veya düzeltilmesi gereken yapılar olarak görülüyor.

Akademisyenler, danışmanlar ve büyük şirketlerin profes­yonel yöneticileri olarak çoğu aile şirket­leri olan KOBİ'leri, hep yapmadıkları ve­ya yetersiz kaldıkları konular üzerinden eleştiririz. Onları büyük şirketler ile kar­şılaştırır, onlar gibi olmalarını sağlamaya çalışırız. Olamadıklarında eleştiririz. Ol­mayı başaranlar olur ise bu sefer de han­tal, ağır ya da bürokratik oldu der, daha çe­vik ve yalın yapmaya uğraşırız Kısaca bir rahat bırakamıyoruz aile şirketlerini!

Tüm aile şirketlerinin kurtarılmaya ihtiyacı var mı?

Aile şirketleri ile ilgili kitap ve maka­leler, onlarca sorunları olduğunu ortaya koyar. Bana göre, aile şirketleri için iki temel sorun var. Birincisi büyüyememe. İkincisi kurumsallaşamama. Diğer tüm alt sorunlar, bu ikisinden türetilebilir. Bu iki sorun aynı anda yaşanıyor ise evet! En acilinden kurtarılmaya ya da daha doğru ifade ile 'gelişime' ihtiyaç var. İkisinden kurumsallaşma kısmında sorun yaşanı­yor ise acil olmamakla birlikte dokunuşa ihtiyaç var. Orta vadede sorunlar şiddet­lenecek anlamına gelir. İşin büyüme kıs­mında sorun var ise 1-2 sene içinde oyun dışında kalma riski vardır, buraya önce­lik vermek gerekir. İdeal olan iki konuyu birlikte ele almaktır.

Bu noktada anlamakta zorlandığım bir konu var. Hem büyüme hem kurumsallaş­ma açısından durumu fena olmayan, bü­yüyen, kurumsal hamleler yapan, değer yaratan ve müşterileri tarafından beğe­nilen şirketleri dahi kendince kurtarmak isteyen akademisyen ve danışmanlar gö­rüyorum. İşin ilginç yanı, iki tarafta da iyi işler yapıp kendisini bu danışmanlar ne­deniyle kötü zanneden şirketlerin sayı­sı bir hayli fazla.

“Benim tecrübelerime” göre veya “filanca şirketlere göre” geri­desiniz veya başarılı değilsiniz şeklinde yorumların ciddiye alınmaması gerekti­ğini düşünüyorum. Çünkü bu konularda tek bir doğru olmayacağı gibi, çok başarı­lı olan, ancak sizden farklı koşullara sahip büyük bir şirket de doğrudan örnek alına­maz. Sizin kendi şartlarınız, imkanları­nız, koşullarınız vardır ve iyi giderken biz kötüymüşüz diyerek iyi giden şeyi de bo­zabilirsiniz. Aslında bu tür şirketler aksi­ne rekabette avantajlara sahiptir.

Sizi kimin eleştirdiğine dikkat edin!

Üstelik bu muhabbetleri yapanların çoğu da hayatlarında bir şirket kurma­mış, girişimci olmamış, yönetim kurul­larında yer almamış, herhangi bir büyük ölçekli kurumsal birimi dahi tam yetkiy­le yönetmemiş, bunları geçtim aile şir­ketleri ile bütüncül çalışmalar yapmamış arkadaşlar. Bu yüzden getirdikleri öneri­ler kitabi oluyor, teorik kalıyor, hazır gi­yim gibi pek çok noktadan size uymuyor. Parçalı oluyor, bütüne hitap etmiyor.

“Filanca şirkette İK böyle, bütçe şöyle, ERP şu kabiliyetlerde, süreçler böyle akı­yor, denetim sistemi öyle, dashboard var, yönetim kurulu icradan ayrı. Sizde neden böyle değil, siz yetersizsiniz veya birkaç seneye batarsınız!” gibi iddialı görüşleri hemen kabullenmeyin. Emin olun o ör­nek olarak gösterilen şirketlerde de pek çok sorun var. Arka tarafta onlar da ne zorluklar içindeler bir bilseniz!

Neye bakarız?

Yeterli olup olmadığınızı dikkate alaca­ğınızı üç temel kriter var:

1-Müşteri memnuniyeti,

2- İş sonuçları (pazar payı, nakit akış­ları, kârlılık, vb.) 3- Çalışan memnuniye­ti. Bunlarda başarılıysanız size “durumu­nuz pek iyi gözükmüyor!” diyen arkadaş­ları kahve içip gönderin. Bu üç konuda başarılı değilseniz ve size bu tespitleri yapan arkadaşlar da tecrübeli ve yetkin arkadaşlar ise, birlikte çalışmaktan fayda sağlayabilirsiniz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar