Aile şirketleri için sürdürülebilirliğin anahtarı: Aile anayasaları
Türkiye’deki işletmelerin %95’ini oluşturan ve milli gelirin yaklaşık %90’ını üreten aile şirketlerinin ülke ekonomisi için önemi büyük. Konu aile şirketlerinin faaliyetlerini nesiller boyunca sürdürmesine gelince ise ülkemizdeki mevcut durum düşündürücü. Üçüncü ve dördüncü nesillere aktarılabilen aile şirketlerinin oranı ne yazık ki %2 ile %13 arasında seyrediyor. Bunun temel sebebi, aile şirketlerinde kurucu ortağa sıkı sıkıya bağlı bir yönetim anlayışının benimsenmesi. Hal böyle olunca şirket içerisinde profesyonel yöneticiler etkin olamadığı gibi, aile üyeleri içerisindeki yetki delegasyonu dahi sağlıklı yapılamıyor. Ayrıca, jenerasyonlar arasındaki farklılıkların göz ardı edilmesi, aile değerlerinin aktarılması konusunda yaşanan iletişim kopuklukları da sürdürülebilirliği engelliyor. Aile üyeleri, “mülkiyet”, “aile” ve “iş” kavramları ile bağlantılı rollerinde çatışmalar yaşıyor. Kısacası, aile şirketleri kurumsallaşma konusunda sınıfta kalıyor.
Her ne kadar istatistiklerin çizdiği mevcut tablo olumsuz görünse de aile şirketlerinin sürdürülebilirliğinin sağlanması için çeşitli adımlar atmak mümkün. Hatta son yıllarda birçok büyük aile şirketi bu konuda ciddi çalışmalar yürütüyor. Bu çalışmalarda karşımıza çıkan en önemli kavram “kurumsallaşma”. Kurumsallaşma kültürünün aile şirketlerine adapte edilebilmesi için aile üyelerinin bir araya gelerek birtakım kuralları önceden belirlemeleri ve bu kurallara uyma konusunda istekli olmaları gerekiyor. İşte aile anayasaları da tam bu noktada karşımıza çıkıyor. Çok genel bir anlatımla aile anayasası; ailelerin misyonu, vizyonu, değerleri, karar alma süreçleri, halefiyet prensipleri, stratejik planlamaları, profesyonelleşme ve kurumsallaşma süreçleri gibi konuların ayrıntısıyla ele alındığı kurallar bütünü olarak ifade edilebilir.
Aile anayasası hazırlanırken zamansız metinler yaratmak bakımından şirketlerin dününe, bugününe ve yarınına bakmak oldukça kritik. Bu kapsamda geçmiş ve mevcut yapılanmanın kontrol edilmesi, aile üyelerinin ortaklık durumunun tespiti, aile şirketlerinin esas sözleşmelerinin gözden geçirilmesi ve aile üyelerinin şirketlerden elde ettiği doğrudan ve dolaylı menfaatlerin belirlenmesi gibi ön çalışmaların yapılması gerekiyor. Bu ön çalışmalar sonrasında ise uzun soluklu ve sağlıklı bir işleyişin sağlanması bakımından aile üyelerinin etraflıca değerlendirmeleri gereken birçok kritik konu bulunuyor. Bunlardan bazıları aşağıdaki şekilde özetlenebilir:
- Yönetimde görev alan/alacak aile üyelerinin ve yöneticilerin yetki ve sorumluluklarına dair süreç ve sınırlar tarif edilmiş mi?
- Belirli ve öngörülebilir bir kar dağıtım politikası mevcut mu?
- Pay sahibi olmaya, paydaş çevresine ve pay devrine ilişkin kurallar belirlenmiş mi?
- Vefat, miras veya boşanma durumlarına ilişkin bir hazırlık var mı?
- Aile üyesi olunması şirkette çalışmak için yeterli mi?
- Emeklilik ve sonrasına ilişkin düzenlemeler neler olabilir?
- Gelecek nesiller için külfet değil fırsat yaratmak için yapılması gereken atılımlar neler?
- Aile işinde çalışmak yerine yeni işlere girmek isteyenler için ne gibi düzenlemeler yapılabilir?
- Aile işini öğrenmek isteyenleri nasıl bir eğitim sürecinden geçirmek gerekir?
Aile anayasaları, aile bireylerinin bu temel sorulara verdiği cevaplar ve her bir aileye özgü diğer dinamikler doğrultusunda şekillendikten sonra, aile bireyleri tarafından imzalanarak bağlayıcı hale geliyor. Uygulamada ailenin yönetilmesi ve iç ilişkileriyle, şirket yönetimine ait teknik konuların birbirinden ayrılması tercih ediliyor ve bu sebeple aile anayasasının yanı sıra pay sahipleri sözleşmesi de hazırlanarak pay sahipleri tarafından imzalanıyor. Daha sonra bu sözleşmelerdeki belli başlı konseptler, mevzuata uygun şekilde şirket esas sözleşmesine de yansıtılıyor.
Sonuç olarak, ülke içerisinde yarattığı ekonomik ve sosyolojik etkileri düşünüldüğünde çok önemli bir yere sahip olan aile şirketlerinin nesiller boyu varlıklarını korumaları ve büyümeleri ancak kurumsallaşabildikleri ölçüde mümkün. Bu şirketler bakımından kurumsallaşmanın anahtarı ise aile anayasaları. Şirketler ancak bu şekilde gelişen ve değişen dünyaya ayak uydurabilecek, ihtiyaçları olan yetenek ve iş gücünü istihdam edebilecek, tüm bunları yaparken aile değerlerini koruyarak aile içi ihtilafları aşabilecek ve şirketleri gelecek nesillere aktarabileceklerdir.