Ahmet Arkan'ı sevgiyle anacağım

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

TAYSAD'da yol arkadaşı Yunus Çiftçi, Ahmet Arkan'ı yitirdiğimizin haberini verdiğinde, Ermenek'in batısında, Orta Toroslarda, Anamur çobanlarının yaylaklarındaydım. Başyayla yoluna yeni dönmüştük ki telefon çaldı; acı haberi öğrendim. Birazdan Osman Saffet Arolat, daha sonra da oğlu aradı...

Son yolculuğuna katılabilir miydim? Hüznümden arabadan indim, uzaklardaki Geyik Dağaları'nın ufuklarına doğru bakakaldım... Değişik anılar zihnimin derinliklerinden sökün etti; karşılıklı sitemlerimiz, paylaşmalarımız, eleştirilerimiz hepsinden önemlisi de kendine ayna tutma konusundaki ittifakımızı düşündüm.

Cenazesine gitmek istesem de yetişmem kuşkuluydu; üstelik tam da cenazesinin kalkacağı gün çok önceden belirlenen bir programa katılacaktım. Sağ olsaydı, verdiğim sözü yerine getirmemiş olmamdan ötürü beni en sert biçimde kınardı. O nedenle yüreğim burulsa da verdiğim sözü tutmanın daha doğru olacağına karar verdim.

Ahmet Arkan benim yolda bulduğum, tekerim döndüğü sürece arkadaşım olanlardan değildi. Tokat'da aynı dönemde ilk gençliğimizi yaşamıştık. Ben lisede öğrenciyken, o meslek lisesinde okumuştu. İstanbul'da tekrar buluştuğumuzda kabına sığmaz bir girişimciydi, imalathanesini gezdiğimde kendisine yaşanmış yalın bir öyküyü anlatmıştım.

Bizim köyde bir Kula Dayı vardı...Çok çocuğu olan bir adamdı. Endekse Köyü önlerinde değirmencilik yapar, aldığı haklarla geçinirdi. Yazın, suların kıt olduğu dönemde eşeğiyle dağdan kuru odun taşır; erkekleri tembel evlere yıkar; kadınlar da unundan yağına, yumurtasından peynirine, sütünden fasulyesine kendine destek olurlardı.

Samanlık yapmak için köyün başındaki dağlardan kereste taşıyorduk. Kula dayı sırtında odun, köye doğru gidiyor.

Emim kendine sordu: "Kula dayı eşek nerede?"

Sırtındaki odunu yol kıyısındaki uçuruma yasladı... Yüzünden hiç eksik olmayan gülümsemeyle; "Ola Hasan...Çalıca'daki gölü biliyon.... Bizim eşek su içmek için o göle eğildi, ayağı kaydı, göle düşti. Yedi çeşit yüzme biliyerdi; hangisini yüzecem diye düşünürken boğuldi öldi..' dedi. 

Kula Dayı' nın ailesi Ardanuç'tan Berta Deresi'ne inerken Kidil (Bağlıca) köyünden ünlü 93 Savaşı sırasında göç edenlerdendi. Unutulan göçten o günlere Ardanuç ağzını çok güzel koruyanlardan biriydi.

Ahmet Arkan, onlarca yerde anlattığım "Kula Dayı'nın Eşeği" öyküsünü en iyi anlayan, içselleştiren, kısa zamanda hayata yansıtan biriydi. ARFESAN 'da gösterdiği başarı küresel ölçekteydi. Dünyanın en titiz üreticilerine "fren pompaları" üretebilmek her yiğidin harcı değildi.

Milletvekilliği dönemi

Mevlana'nın "Milletleri millet yapan ortak dillerinden daha çok, ortak düşünceleridir" saptamasını biraz değiştirelim: Gerçek dostluklar üreten güç, ortak düşüncelerdir. Biz Ahmet Arkan'la hayatın bütün sırlarını paylaşan iki Tokatlı hemşehriydik. Milletvekilliği döneminde, eleştirel aklımızın yettiği kadar birbirimize bildiğimiz gerçeklikleri aktarırdık. Sonrasında da kendi bildiği doğruları sonuna kadar savunmaya saygı duyan üretken bir dostluğu sürdürdük. Kendine çok sık gidememiş olmamı eleştirirdi. Gittiğimde de hep ülke, üretim, gelecek,yeni nesiller üstüne konuşurduk.

İyi günlerin coşkularını da zor günlerin sıkıntılarını da paylaştık; "İnsanın olduğu yerde hiçbir şeye şaşma!" diyen Afrika atasözünü birbirimize anımsatır; enseyi karartmamaya çabalardık. Yakındık, ama yekinmeyi unutmadık.

Eleştirdik, ama umutsuzluğun batağına saplanmadık. Korkularımızın bizi yozlaştırmasına fırsat vermedik.

Milletvekilliğinin hakkını vermek için çabaladığını biliyorum.... Tokat'a güzel bir yatırım yapmak isterdi. Turhal'da Mercimek Dağı'nın eteğinde 3 bin dönümlük "Badem Bahçesi Projemiz" ikimizi de alabildiğine heyecanlandırdı. Arzu Pinar'da bir köylünün " Burada badem ağaçları şubat ayında uyanır; Mart'ta yanar, ancak kendini üretecek kadar bedem olur!" saptamasıyla projemiz koca bir balon gibi sönmüş; Tokat'a giderken yükselen neşemizi dönerken yaşayamamıştık.

Örgütlü çalışmayı severdi

Gebze'de Organize Sanayi Bölgesi'nin gerçekleştirilmesinde arkadaşlarıyla çok önemli bir payı vardı. Yeşile, ormana, çevreye sonsuz saygı duyardı... İnsanları bahçelerine diktikleri ağaçların konumu ve zenginliği ile de değerlendirirdi.

Dost söyleşilerinde yeri doldurulmaz biriydi Ahmet... Çok önceleri kendine sığınak olarak yaptığı bahçesinde doğayla, hayvanlarla sıkıntılarını hafifletirdi.

"Unutulan Göç” adlı kitapçığımı ortak dostumuz Zekeriya Temizel'den öğrenmiş, neden kendine göndermediğimi sormuştu da ciddi hastalığını benden hep saklamıştı.

Kadere bakın siz...Kurban Bayramı tatilinden önce Niksar'da Ceviz Hasat Paneli'ne katıldım. Dönüşte Orta Toroslar'da Taşeli Platosu'nda zengin gözlemler yapacaktım; sonra da birlikte paylaşacaktık. Sadece bizim köyün insanlarını ilgilendiren kitapçığımı okuyacak, birlikte değerlendirecektik. Her zaman olduğu gibi yediğim "Tokat kebaplarını" ballandıra ballandıra anlatacaktım; Ahmet de ".... Boğazında kalsın eyi mi!" diyecekti.

Yalnızlığım biraz daha artıyor...Birlikte yola çıktıklarımız, dönülmez yola girdiğinde; geri dönüp yaşadıklarımızı sorguluyorum. Ahmet Arkan gibi "iz bırakanları", kendi küçük dünyasında yaşayanları da koşullarını dikkate alan değerlendirmeler yapıyorum; herkesin yüreğinin istediği yere gitmiş olmalarını diliyorum.

Yaşam bu işte: Bir kere geldiğimizde, gideceğimiz yer belli, ama zamanı belirsiz. Seni her zaman sevgiyle anacağım Ahmet Arkan...

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar