Ah şu televizyon dizileri!

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

 

 

Bizim zamanımızda, diye başlayan konuşmaları ya da yazıları sevmem, ama bu kez ben de öyle başlayacağım. Bizim zamanımızda "Kaçak" diye bir dizi vardı, 70'lerin başlarıydı. "Adı, Dr. Richard Kimble, gideceği yer eyalet hapishanesi ölüm hücresi. Ve büyük gerçek: Doktor Richard Kimble suçsuzdu" diye başlayan jenerik sözleri bugün bile hâfızamda... "Bonanza," "Zengin ve Yoksul," "Vakıf", "Komiser Kolombo", "Küçük Ev", benim hukuk fakültesine gitmeme neden olan "Söz Savunmanın" nâm-ı diğer Petroçelli, "Tatlı Sert", "Aşk Gemisi", "Tatlı Cadı." Sözü uzatmayayım, bugün de aklımda olan - o zamanki ruhumuza uygun, güzel - birçok yabancı dizi...
Ya Türk dizileri: "Süper Baba," "İkinci Bahar," "Ekmek Teknesi," "Bizimkiler." Tüm televizyon "muhalefetimiz"e rağmen ekranın başından ayrılamamıştık... Gerek Türk, gerek yabancı dizilerin final bölümlerinde sokaklarda bir Allahın kulu kalmamış, herkes beyazcama kilitlenmişti...
Dizi isimleriyle başını ağrıtmak istemediğimden hemen esas konuya, günümüzün televizyon dizilerine geleceğim... Daha doğrusu iki diziye: "Öyle Bir Geçer Zaman ki" ve "Muhteşem Yüzyıl"a...
Bu sene beni hayal kırıklığına uğrattılar!
Önce "Öyle Bir Geçer Zaman ki"nin makyajlarıyla başlamalıyım. Dizinin içerisinde - bence hemen hepsi başarısız, ama özellikle - Cemile'nin suluboya çok kötü makyajı ve peruğu neyse ki bu haftaki bölümde düzeltildi. Ama hiç yaşlanmayan kahramanların yanında geçen yıllarda gittikçe gençleşenler ve aşırı yaşlandırılanlarla bir görüntü kaosu yaşanıyor dizide... Masalları biz de seviyoruz, ama bu kadar da değil!..

Ve o ağlamaklı, insanı boğan, strese sokan, acısız, sıkıntısız hiçbir ânın yaşanmadığı senaryo hâlâ o "tat"sızlığında sürüyor... Ali Kaptan'ın eksikliği biraz daha hissediliyor. İnsanın, o eski Türk filmlerini öpüp başına koyacağı geliyor, ki son yıllarda her geçen gün Yeşilçam'a hayranlığım daha da artıyor... İmkânsızlıklarla başarılan müthiş bir sinema...
Ve yine "Öyle Bir Geçer Zaman ki"de heyecan olsun diye hayatın, hukukun gerçeklerine uyulmayan - eskiden araba çarpınca kör olunur, yeniden çarpınca görmeye başlanırdı - bu naifliği bile olmayan şeyler yazılıyor, oynananıyor... Yani sonuçta, bu sene "Öyle Bir Geçer Zaman ki"yi artık izleyemeyeceğime kadar getiriyor beni...

Gelelim "Muhteşem Yüzyıl"a... Meral Okay'ın kahramanlarının ruhunu, oralardaki katmanları ince ince, bir dantel gibi işlediği; bu arada da seyirci psikolojisini asla ihmâl etmediği dizi, onun ardından, ne yazık ki derinliğini kaybetti... Onun gitmesiyle bir deha sonsuza kadar aramızdan ayrıldı... Artık hemen her yerde geçerli olan "basit, en güzeldir!" diye sloganlaştıracağımız metinler söz konusu... "Muhteşem Yüzyıl"ın gerçekten muhteşem konusu, harcanıp gidiyor. Süleyman'ın, Hürrem'in, Mahidevran'ın, Hatice'nin ruhları soyulmuyor dizide... O güzel kıyafetlerin altındaki dramlar ortaya koyulmuyor, yani dizi, bence, Meral Okay'sız olmuyor... Ve o da yavaş yavaş artık izleyemeyeceğim diziler arasına kayıp gidiyor...
Peki ne izliyorsun? diye soracak olursanız, yanıtım "Kayıp Şehir." Hikâyenin proje tasarımı Tomris Giritlioğlu'na ait. Huysuz ihtiyar Tuğrul Eryılmaz'ın da emeğinin geçtiği dizinin senaryo yazarları ise edebiyatımızın önemli isimlerinden Murat Uyurkulak, Yıldırım Türker, Seray Şahiner, Hakan Bıçakçı ve Leyla Olça. Cevdet Mercan'ın yönetmenliğini yaptığı dizinin müzikleri Demir Demirkan'a ait. Sezen Aksu dizi için özel bir şarkı bestelemiş, Yıldırım Türker ise bu besteye söz yazmış. Yani ekip harika... Bugün okudum, ne yazık ki prime-time'dan 22.30'a çekilmiş dizi, demek ki reytingi, kalitesi kadar yüksek değil...
Olsun, ben yine de izlemeye devam edeceğim. Çocukluk yıllarımdan kalan alışkanlığım sürsün, benim de televizyonda izleyeceğim bir dizim olsun istiyorum...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar