Ah, o yaşlılar!
Attillâ İlhan’ın “İhtiyarlar Balladı”nın yıllar önce ezberlemiştim, diğer şiirleri gibi belleğimden hiç çıkmamış ki Mersin’de bir kez daha anımsadım bu şiiri. Şöyle başlıyordu:
“onlara ün mü gelir bazı bir ses mi duyarlar / yumuşak bir kedere ufalır bakışları / idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar / ölüme koşullanmış bütün davranışları / yorgun öksürükleri oturup kalkışları / yaşayıp durmaktan gizlice utanırlar / her gece artık gitmek vaktidir sanırlar / geçmiş günlerinden bir destek aranırlar / uysal bir gülümseme tek sızlanışları / idam mahkûmlarıdır aslında ihtiyarlar / ölüme koşullanmış bütün davranışları”
Bu kez Mersin’in ev sahipliğinde gerçekleştirilen MEDITOUR’daki (Akdeniz Sanayi ve Ticaret Odaları Birliği’nin iki yılda bir düzenlenen organizasyonu) panellerden birindeydim. Konu, “Üçüncü Yaş Turizmi” idi. TÜRSAB Yurtdışı Temsilcisi Hüseyin Baraner moderatörlüğündeki etkinliğin konuşmacıları Jean Marc Mignon (Uluslararası Sosyal Turizm Örgütü Başkanı), Prof. Dr. Emine Özmete (Ankara Üniversitesi), Alison Burgh (Acorn Turizm Kurucu Direktörü) ve Erkunt Öner’di (Tura Turizm Yönetim Kurulu Başkanı).
Belleğime kazınmış dizeler harikaydı yüreğimin, beynimin bir yerlerini sızlatıyordu, ama yazıldığı yıllardan bu yana ne kadar çok şey değişmişti! Ölüme değil, yaşama koşullanmıştı yaşlılar; uzun ve sağlıklı bir yaşama…
“Yaşlı Dostu Toplum”lar, “Yaşlı Dostu Şehirler” söz konusuydu artık. Yaşlanan bireylerin yaşam kalitesini artırmak, sağlıklı yaşam beklentisini uzatmak için sağlık, güvenlik ve katılım açısından fırsatlar sunuluyor; aktif ve sağlıklı yaşlanma amaçlanıyordu.
Dünya Sağlık Örgütü raporuna göre 2000 yılında 60 yas¸ ve üstü kişi sayısı 600 milyondu. Günümüzde 1 milyara yakın bir rakamdan söz ediliyordu, 2050’de ise 2 milyara çıkması bekleniyordu. 1940’larda ortalama yaşam süresi 46 yıl iken günümüzde 67’ye çıkmıştı ve 2050 yılında 75 olacağı öngörülüyordu. Bu da yaşlı nüfusun toplum içindeki payının giderek büyüyeceği anlamına geliyordu.
Son bir veri: Günümüzde yaşlı nüfusunun yarısından fazlası, gelişmekte olan ülkelerde yaşıyordu.
Yaşlılık, 2000’lerde Attilâ İlhan’ın dizelerinde kalmıştı! “Yeni dünya”nın yeni kavramları arasında yaşlılık yoktu, “üçüncü yaş” vardı… İnsanın aktif iş yaşamından ayrıldıktan sonraki ömür dilimini içeriyordu bu kavram. “Üçüncü yaş” grubu, seyahat ve turizm pazarlarını önemli derecede etkileyecek bir nüfus trendine sahipti ve çok önemli bir gerçek, Türkiye’nin koşulları bu büyüyen pazardan pay alabilmek için yeterliydi.
Çünkü, yaşlılar sağlık turizmi yapıyorlardı bizde mevcuttu. Gerek termal turizm, gerek geriatri (yaşlılık hekimliği) ve de engelli turizmi için altyapı koşulları hızla gelişiyordu. Avrupa’daki yaşlı bakımevlerinde istenen yüksek fiyatlar düşünüldüğünde Türkiye, çok iyi bir fırsattı “üçüncü yaş” grubu için.
Bu insanlar, doğayı seviyor, onunla başbaşa kalmak istiyorlardı ki, ülkemizde yılın 365 günü bahar koşullarında tatil yapabilecekleri bölgeler bulunuyordu. Kışın Akdeniz’e, baharda Ege’ye, yazın Karadeniz’e gidip tabiatin keyfini çıkarabilirlerdi…
İnsanlarımızın konukseverliği ve yardımseverliği de bir bonus gibi onları bekliyordu.
Ve en önemlisi, sezon harici seyahat etmeyi tercih ediyorlardı. Bu da ölü sezon denilen dönemlerde turistik işletmelerin doluluk oranlarını olumlu yönde etkileyecekti.
“Üçüncü yaş” grubunun beklentileri büyük yatırımlar gerektirmiyordu. Örneğin yaşları gereği diyet türü yemekler, hijyenik koşullar, toplu hareket etme ihtiyacı, bölgeyi iyi tanıyan rehber, iyi aydınlatılmış fazla merdiveni olmayan tesisler gibi çözümü görece kolay beklentiler içindeydiler.
Evet, “üçüncü yaş” insanlarının toplum içindeki oranı giderek artıyor. Ekonomik gelirleri yolculuk yapmaya uygun. Ancak, bu konuda yalnız aracı kuruluşlar değil, konaklama işletmecilerinin ve devletin de katkısı önemli.
Mersin’deki panel, etkinlik kapsamındaki diğerleri gibi çok yararlı oldu. 2050 senesinde her 5 kişiden birinin 60 yaş üzeri olacağı bir dünyanın bilinciyle trendi bugünden dikkatle izlemek ve bu yönde payımızı mutlaka artırmamız gerekiyor.