Ah, bu e-mailler yok mu!

Dr. Uğur TANDOĞAN
Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ [email protected]

Kendini gerçek kral sanan tavşan

Ormanlar Kralı Aslan yine resmi dış gezi tatiline çıkmaya karar vermiş. Giderken de ormanın tüm sakinlerine bir e-mail yollamış. “Ben dış geziye gidiyorum. Ben yokken de yerime Tavşan Kardeş vekalet edecek. Kendisi tam yetkilidir. Bana gösterdiğiniz tüm saygıyı ona da göstereceksiniz. Yoksa karışmam ha...” demiş.

Sabah kendisine bırakılan vekaletin gücü ile uyanmış Tavşan Kardeş. Zıplaya zıplaya ormanı dolaşmaya başlamış. İlk gördüğü kurt olmuş. Arkasından yanaşıp sırtına atlamış “Söyle bakim, senin ensen neden böyle kalın?” deyip kurdun poposuna bir şaplak atmış. Kurt, “Ben şimdi gösteririm sana neden kalın olduğunu! Bakalım senin ensen ne kadar kalınmış? ” düşüncesi ile sırtındaki münasebetsizi silkelemiş. Dişlerini bu sesin sahibine geçirmek için hazırlanmış. Ancak karşısında Tavşan Kardeş’i görünce Ormanlar Kralı’ndan gelen e-mail’i hatırlamış. Yutkuna yutkuna “Ensem kalın, çünkü kendi işimi kendim görürüm” demiş. 

Tavşan Kardeş yoluna neşe ile devam etmiş. Bu kez bakmış fil, yine bir köşede bir şeyleri hortumluyor. Atlamış sırtına filin ve filin poposuna bir şaplak vurmuş. “Fil Kardeş. Parsel parsel hortumladın ormanı, daha doymadın mı? Bu ne aç gözlülük böyle?” demiş. Fil, uzun hortumu ile yakalamış sırtındaki edepsizi. Şunu fırlatmadan bir göreyim diye önüne indirmiş. Tavşan Kardeş’i görünce gece gelen e-mail’i hatırlamış. “Bu hortumlama söylentileri ormanın kalkınmasını çekemeyenlerin uydurmaları Tavşan Kardeş” deyip kaldığı yerden hortumlamaya devam etmiş. 
Tavşan Kardeş, “Bir günün krallığı, krallıktır” deyip zevkle yoluna devam etmiş. Bu kez armut ağacı dibinde ayıyı görmüş. Bir önceki deneyimlerinden aldığı cesaretle ayının gözlerine baka baka “Ayı Kardeş, bakıyorum yine götürüyorsun armudun iyisini” demiş. Der demez de ayının pençesini boynunda hissetmiş. Ayı, kolunu bir kaç kez çevirip hızla fırlatmış tavşanı... Tavşan ilerideki kayaya hızla çarpıp yerdeki çalılara çakılmış. Tavşan, “kırık çıkık var mı?” diye vücudunu yoklarken konuşmuş kendi kendisine “Ayı-oğlu, ayı; yine e-mail’ini okumamış.”

İletişim ama nereye kadar?

Yukarıdaki fıkrayı iletişim derslerimde anlatırdım. Evet, gelen e-postaları okumak gerek. Ama nereye kadar? Gelen kutusuna geldikçe geliyor. Gece geliyor, gündüz geliyor; işte geliyor, evde geliyor; patrondan geliyor, müşteriden geliyor; önemlisi geliyor, önemsizi geliyor. 

Evet, e-mail çağımızın büyük bir buluşu. İletişimdeki bu devrim dolayısıyla dünyanın çehresi değişti. Ama gülün, dikeni de var. Ve gülün dikeni, hem işverene ve de çalışana da batıyor.

İş saatini kemiren postalar

Öğrencim üç saatlik dersin sonuncu saatinde geldi. Ders süresince de elindeki akıllı telefonuyla meşgul oldu. Dersin sonunda yanıma gelip “Hocam yoklamaya imza atabilir miyim?” dedi. “At imzanı, ama dersin üçte ikisinde yoktun. Olan üçte birinde de telefonunla oynadın” diye serzenişte bulundum. Öğrenci “Telefonumla oynamadım Hocam; e-mail’lerime bakıyordum” dedi.

Telefonuyla oynaşan öğrencimin anlattığım dersi ne kadar anladığını ancak sınavda ölçebileceğim. Ancak şu bir gerçek ki, gelen gereksiz e-postalar kişileri işinden alıyor. Örneğin, yapılan bir araştırma (Case Study: Evaluating the Effect of Email Interruptions within the Workplace; JACKSON, T., DAWSON, R., WILSON, D.) gösteriyor ki, bir çalışanın e-postasına baktıktan sonra tekrar işine odaklanması için geçen zaman ortalama 64 saniye imiş. Başka bir araştırmaya (Enough Already! Stop Bad Email) göre de, orta seviye yöneticilerin bir yılda ortalama 100 saatini gereksiz e-postalar alıyormuş.

İş de, nereye kadar?

Lura McBride, Amerika’daki bir firmanın (Van Meter) üst düzey yöneticisi. Şöyle demiş: (The end of the inbox: Companies that banned email; BBC, 25 March 2015) “İşten gelince, arabamı garajın önüne çeker, kapıyı kitlerdim. Gelen e-mail’leri cevaplardım. Ne zamana kadar bu sürdü? Bir akşam arabamın içinde e-mail’lerime dalmışken arabanın camlarında tık-tık sesi duyuncaya kadar. Baktım dört çocuğum bana bakıyor”. McBride ertesi gün doğruca yönetime gitmiş. Şimdi bu firmada akşam 17:00 den sonra ve hafta sonraları saat 7:00 den önce çalışanlara e-mail yollamak ve telefon etmek yasakmış.

Sonuç

Elektronik posta sorununa çözüm önermek, bir e-mail yazmak kadar kolay değil. Ama hem çalışan hem de işveren açısından çok sorunlu bir konu. 

Sizin firmada nasıl yaklaşılıyor bu e-mail konusuna? Gece yarısından sonra size e-mail atıp, patrona da “CC” yapan işgüzarlar var mı? Ya da “Eli işte, gözü oynaşının e-maili’inde” olanlar çok mu? 

Siz bu yazıyı okurken bilgisayarınızdan yine o kutsal ses geldi. Hadi hadi, çekinmeyin; bakın “Gelen Kutusu”na. Yazımı okumaya sonra devam edersiniz…

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Sülale boyu nepotizm 24 Ekim 2019
Müşteriden misafire 12 Eylül 2019