Ağırlaşmış sorunlara ince ayarlı ve kısa vadeli tepkisellikler!

Uğur CİVELEK
Uğur CİVELEK ARKA PLAN [email protected]

Küresel ve ulusal düzeydeki ekonomik beklentilerin bozulmaya devam ettiği ve kesinlikle finansal piyasalarımızdaki iyimserliği desteklemediği bir süreçten geçiyoruz. Ortaya çıkan göreceli sakinlik bu nedenle yeterince güven vermiyor, fiili durumun böyle olmadığı ve ciddiye alınacak bir çelişki bulunmadığı anlamına gelmiyor.

Küresel büyüme tahminlerinin yükselmeye devam eden belirsizlikler nedeniyle kademeli olarak aşağı çekildiğini gözlemliyoruz. Avrupa Birliğine ve Çin başta olmak üzere gelişen ekonomilere yönelik olumsuz algılar, söz konusu eğilimlerin sebeplerinden bazıları olarak ön plana çıkıyor.

Şimdilik aşırı tepki vermekten kaçınılıyor olsa da, riskten kaçınma eğiliminin belirleyici olma olasılığı güçleniyor. Euro’nun ve petrol başta olmak üzere bazı emtia fiyatlarındaki sert değer kayıplarının bu olgu ile ilgili olduğunu unutmamak gerekiyor. Dolar faizlerine ilişkin beklentiler, İran konusundaki yaptırım tehditleri ve ticaret savaşlarına ilişkin uzlaşmazlıklar beklentilerdeki bozulmayı çok yönlü olarak destekliyor.

Hemen yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız küresel eğilim beklentileri, ülkemiz açısından özel bir önem taşıyor. Net dış borç ödeyicisi olmak zorunda kalmak ve kaynak sıkıntısının büyümeye devam etmesi türünden eğilimleri dayatıyor; son bir aydaki yabancı para cinsinden tahvil ihraçları bu durumu değiştirmiyor. Hem Türk Lirasının değer kaybını önlenmesini ve hem de faizlerin seri bir şekilde geriletilebilmesini, orta vade açısından nerede ise olanaksız hale getiriyor. Bu açmaza rağmen, sorunların daha da ağırlaşması pahasına iyimser eğilimlerin her derde deva ilaç olarak ön plana çıkarılmasını anlamak pek mümkün olamıyor!

Eylül ayından bu yana ekonomi yönetiminin uygulamaya koyduğu ve tasarım aşamasında olduğu konuları yan yana koyduğumuzda, olumlu düşünmek zorlaşıyor!

Finansal eğilimleri yapay bir şekilde yönlendirmek için tüm olanakları seferber ediyoruz.

Enflasyonu geriletmek için, arka plandaki sorunlara ve sebeplerine bakılmaksızın en az yüzde 10’luk indirim baskısı uyguluyoruz. Yaşanmakta olan sorunları olduğundan küçük göstermeye çalışarak güven bunalımını aşmaya çalışıyoruz. İflası ve iflas ertelemeyi zorlaştırmanın yollarını ararken, çalışamaz haldeki mali sektörü daha fazla risk almaya zorluyoruz. Gündeme gelen bu türden yaklaşımların, daha önce açıklanmış olan Yeni Ekonomi Programındaki genel anlayışa tümü ile aykırı olduğunu görmezden geliyoruz. Söz konusu baskıların sorunları ağırlaştırmaktan başka bir işe yaramayacağını, deneyimlemiş olmamıza rağmen aynı yanlışları tekrarlama gafletinden kurulamıyoruz! Bu ve benzeri yaklaşımları yaklaşık beş yıldır tekrarlamakta olduğumuzu, günü kurtarmak adına zaman ve kaynakları israf etmek dışında pek bir şey yapamadığımızı unutuyoruz!

Sormak gerekiyor! Yabancıları ekonomideki kırılganlığı azaltacağımıza ikna etmeye mi çalışıyoruz, yoksa yerel seçimlere kadar durumu idare etmek üzere içeride birbirimizi mi aldatmaya çalışıyoruz? Ekonomi Yönetiminin kendilerini görünmez el yerine koyarak, teşvik ve tehdit ile göz boyamaya çalışması kurallı piyasa anlayışına ne kadar uygundur? Sorunların sebeplerini ortadan kaldırmak yerine sonuçlarına tepki vermekten öteye gidemeyen bu ve benzeri yaklaşımlar çözümlere hizmet edebilir mi?

Ciddi sorunlarımız var ve kırılganlık algısını besleyerek beklentileri olumsuzlaştırıyor. Herhangi birinin yarattığı sıkıntıyı kolay yoldan azaltmaya çalışmak diğerlerini ağırlaştırıyor. Artması önlenemeyen kaynak sıkıntısı nedeniyle gerekli çözümler ne kadar tartışılır ise tartışılsın, uygulamaya konamıyor. Aksi yöndeki yoğun çabalara rağmen, geniş kesimler nezdinde kriz algısının güçlenmesi önlenemiyor.

Ne diyelim! Dünyanın yuvarlak olduğunu hatırlatalım! Gerçeklerden kaçmanın gerçeklere koşmak anlamında olabileceğini ve korkunun ecele fayda etmeyeceği bir döneme girmiş olabileceğimizi unutmayalım!

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar