Ağırlaşmasına izin verilen sorunlar güvensizliği besliyor!
Son haftalarda finansal piyasalarda yaşanan gelişmeler, riskten kaçınma eğiliminin güçlendiğine ve bu olumsuzluğu besleyen hassasiyetlerin net bir şekilde farklılaştığına işaret ediyor. Dolar faizlerindeki yükselişin daha önce öngörülenden sınırlı kalacağı yönündeki algıların, Avrupa Birliği ve Japonya’nın parasal genişlemenin kapsamını genişleteceğine yönelik yönlendirmelerin etkisi yetersiz kalıyor; başta petrol olmak üzere emtia fiyatlarında yaşanan sert gerilemeler beklentilerin olumsuzlaşmasında daha belirleyici oluyor.
Bu nedenle geride bıraktığımız haftanın son iki işgününde yaşanan kısmi sakinleşmenin geçici olabileceğini hesaba katmak gerekiyor. ABD Merkez Bankası Açık Piyasa İşlem Komitesinin önümüzdeki hafta içinde yapacağı toplantıda faizlerde herhangi bir değişikliğe gitmesi beklenmiyor. AB Merkez Bankasının ise Mart ayından önce pek bir şey yapamayacağı, yapsa da aktarım mekanizmalarındaki ağırlaşmış sorunlar nedeniyle işe yaramayacağı biliniyor. Böyle olunca da dikkatlerin emtia fiyatları ve gelişen ekonomilerin durumu üzerinde yoğunlaşması kaçınılmaz oluyor; petrolün varil fiyatı geriledikçe beklentiler olumsuzlaşıyor, sakin kalmak zorlaşıyor!
Durum böyle olunca, petrol fiyatında yaşanan muhtemel gelişmeler, daha önemli hale geliyor. Bu aşamada sormak gerekiyor: söz konusu fiyat neden sert bir şekilde geriledi ve son iki iş gününde kısmen de olsa seri bir şekilde toparlayabildi?
Gelişmeler ve basına yansıyan bazı haberler petroldeki arz ve talep dengesizliğinin hızla büyüdüğüne işaret ediyor. Arzın sert bir şekilde daralmaması durumunda fiyat muhtemelen gerilemeye ve kırılganlık algılarını güçlendirmeye devam edecek.
Yaptırım zincirlerinden kurtulan İran üretimini arttırıyor; geçmişin en büyük petrol ithalatçısı durumundaki ABD’nin Avrupa’ya ilk petrol ihracatını gerçekleştirdiği yönündeki haberler eski alışkanlıkların sancılı bir şekilde değişmekte olduğunu haykırıyor. En büyük üretici ve ihraççı konumundaki Suudi Arabistan ise üretimini kısmaya yanaşmıyor. Özetle söylemek gerekir ise enerji piyasalarındaki yıkıcı nitelikteki egemenlik mücadelesi, yeni ufuklara yelken açmış gibi görünüyor.
Küresel talep ise artamıyor; tam aksine daralma sinyalleri ön plana çıkıyor. Dengeler böyle olunca da petrol fiyatı spekülatif ataklar yiyerek gerilemekten ve belirsizlik üreten faktör olma durumuna düşmekten kurtulamıyor; olumsuz eğilimlerin tetiklenmesi kronikleşiyor.
Geride bıraktığımız haftanın ikinci yarısında ise ağzı olan herkes konuştu! Küresel düzenin ve gelişen ekonomilerin savunma mekanizmaları eşanlı olarak harekete geçirilerek müdahil olundu, açığa satış yapanlar dolaylı olarak pozisyonlarını kapatmaya zorlandı! Yalnız petrol fiyatı değil, döviz ve sermaye piyasaları da bu sayede kayıplarını kısmen şekilde geri alabildi. Bu durum sorunları çözmedi, bozulan beklentileri düzeltemedi ve büyüyen dengesizlikleri küçültmedi; piyasalardaki fiyat oynaklıkları arttı, kırılganlık algısı yüksek düzeyini korudu ve riskten kaçınma eğilimi sinsice güçlenmeye devam etti.
Enerji piyasalarındaki genişleme eğilimi sergileyen gelişmeler ve buna bağlı olarak büyüyen dengesizlikler, gelecek konusunda olumlu düşünmeye izin vermiyor. Boşa koysan dolmuyor ve doluya koysan almıyor! Fiyatların düşmesi de, arz daralması olasılığına bağlı olası yükselişler de yıkıcı olmaya aday görünüyor! Tüm olasılıklar, küresel ölçekte fiyat istikrarsızlığının artacağına ve sorunları içinden çıkılmaz hale getireceğine işaret ediyor!
Küresel sorunlara, uzlaşıya dayalı ve kalıcı çözümler üretemiyor olmanın faturaları herkesin kapısını çalıyor! Sermaye hareketleri daralıyor ve riskten kaçınma eğilimi güçleniyor; borç alacak zincirinden gelen seslerin, beklentileri olumsuzlaştırması önlenemiyor. Geleceğe yönelik endişeler büyüdükçe, kırılganlık algısının nereden ve nasıl başladığı konusu önemsiz hale geliyor! Sürdürülebilir olmayan eğilimlerde uzun süre ısrar ederek günü kurtarmaya çalışmanın ne anlama geldiğini, yaşayarak öğrenmek zorunda kalıyoruz!