Ağaçlardan ormanı görememek
Olayı dar bir çerçeveden görmek isteyenler "Gezi Parkı" direnişini sadece orada bulunan 3-5 ağacın kesilmesine karşı olan bir kaç çevreci "çapulcu"nun eylemi olarak görebilirler(di). Ancak kısa sürede konu (polisin de cansiparane gayretleri sayesinde) gittikçe otoriterleşen, sivil özgürlükleri kısıtlayıcı, toplumsal mutabakatı dışlayan, demokrasi kavramını 4 yılda bir yapılan seçimlere ve parlamenter çoğunluğun tahakkumuna indirgeyen bir siyasi zihniyete karşı partilerüstü bir mücadeleye dönüşmüş durumda.
Bundan yaklaşık bir yıl kadar önce (26.07.2012) bu köşede yazdığım bir yazıda "milli gelirimize oranla yeteri derecede demokratik miyiz?" sorusunu gündeme getirmiştim. The Economist dergisinin bir yan kuruluşu olan EIU'nun her sene hazırlamakta olduğu Demokrasi Endeksi'ne göre Türkiye çok veya az demokratik olarak kategorize edilen 116 ülke arasında 88. sırada. Yaptığım çalışmada ülkelerin demokrasi endeksi değerleri ile kişi başına düşen milli gelirleri arasında istatistiki olarak önemli bir ilişkiyi ortaya koymuştum.
Bulduğum denkleme göre Türkiye seviyesinde kişi başına milli geliri olan bir ülkenin sahip olması gereken demokrasi endeks değeri 7.1 idi. Türkiye'nin demokrasi endeks değeri ise 5.7. Buradan da "Türkiye'deki demokrasi düzeyinin kişi başına düşen gelir olarak olması gereken yerin oldukça altında olduğu söylenebilir" sonucunu çıkarmıştım. Kibarca, anlayana Türkiye'nin vakit geçirmeden demokratik düzeyini geliştirmesinin şart olduğunu söylemeye çalışmıştım.
Bilindiği gibi son dönemde bir 10,000 dolar eşiği ve orta-gelir tuzağı tartışması da devam etmekte. Ülkelerin bu eşikten sonra kalkınma hızlarının düştüğü ve orta bir yerde takılıp kalma tehlikesi olduğundan söz ediliyor. Ben böyle bir noktada demokrasinin ve sivil özgürlüklerin geliştirilmesinin söz konusu orta-gelir tuzağını aşma yönünde de önemli bir kriter olduğu inancındayım. (Artan özgürlüklerle birlikte insanların kendilerini ifade etme imkanları artacak, farklı yaşam tarzlarına daha hoşgörülü ve açık olacaklar ve daha yaratıcı olmalarının önü açılacak. Toplumsal uyum artarken toplumsal stres de azalacak.)
Nitekim Türkiye'nin demokrasi düzeyini kişi başına milli geliri 10,000 dolar ve üzeri ülkelerle kıyasladığımızda demokrasi açığımızın ne kadar yüksek olduğu daha da net bir şekilde görülmekte. Türkiye kişi başına milli geliri 10,000 doların üzerindeki 46 ülke arasında (veri setinden yüksek petrol/doğal gaz geliri olan ülkeleri dışladım) net bir şekilde son sırada yer almakta (medyan değer 8.05, Türkiye'nin değeri 5.73).
Demokrasi endeksi oluşturulurken demokrasi tanımı sadece bir seçim sistemine indirgenmeyerek (olması gerektiği gibi) "liberal demokrasi" çerçevesinde 5 farklı alt grupta değerlendirilmiş. Bunlar: 1- Seçim yöntemi ve parti sayısı, 2- Hükümetin icrai yetkileri ve sorumlulukları, 3-Siyasi katılım, 4-Demokratik siyaset kültürü, 5- Sivil özgürlükler. Türkiye'nin notlarının en düşük olduğu konular ise siyasi katılım (%10 barajı) ve sivil özgürlükler. Günümüzün konusu olduğu için sivil özgürlüklere odaklanırsak Türkiye'nin bu konuda açık ara sonuncu olduğunu görüyoruz. (medyan değer 9.41, Türkiye 4.71). (Bu noktada bazıları "İşte, Anayasa'yı değiştirirsek sivil özgürlükleri de artırmış oluruz" diyebilir. Ancak, maalesef ki, sadece kitabı değil, egemen zihniyeti de değiştirmemiz gerekiyor.
Sonuç olarak "refah" kavramını salt maddi yönüyle değil de, bireysel özgürlükleri de kapsayan daha geniş bir tanımlamaya tabii tutarsak (tıpkı zamanında Refah Partisi'nin refah'ı kendi kitlesi üzerinde var olduğunu düşündüğü baskılardan kurtulmak olarak da tanımladığı gibi!) , bugün Türkiye'nin toplam refahının milli gelirle ölçülen refahının çok altında olduğu ortadadır.
Ağaçları bırakıp bir an önce yanmadan ormanı (toplumu) görsek iyi olacak.