Afrin harekatının jeopolitiği nedir ve tüm bunlar neden mantıklı?
Afrin harekatı başlayalı bir haftayı geçti ve görünen o ki, harekat planlandığı gibi gidiyor. Ama tüm bunların neyle sonuçlanacağını tahmin etmek hala oldukça zor. Büyük resim, şu anda ilerleyen birliklerden, hava saldırıları ve karşı saldırıların ayrıntılarından daha belirsiz görünüyor. Uluslararası toplum büyük ölçüde geri adım attı ve Türkiye haklı göründüğü için olacak, isteksizce de olsa, şimdilik askeri harekatını devam ettirmesi için gerekli esnekliği sergiledi.
Bazı önemli oyuncuların çıkarlarını ve hedeflerini değerlendirebilir misiniz ve bu harekatı nasıl değerlendirdiklerini düşünüyorsunuz?
Suriye rejimiyle başlayalım: Amacı tüm Suriye genelinde egemenliğini tekrar sağlamak. Onlar açısından ağırlıklı olarak Amerikalılar tarafından desteklenen bir Kürt hareketi, ülkenin kuzeyinde YPG’yi temizlemeye çalışan bir Türk varlığından daha kötü bir seçenek. Suriyeliler Türklerin, Kürtlerden farklı olarak, toprak elde etmek istemediğini idrak ediyorlar. Suriye yönetimi başlangıçta operasyonu açıkça kınadı. Ama görünen o ki, Ruslar Suriye hükümetini Afrin'deki Türk operasyonunun kabul edilebilir, belki de avantajlı olduğu konusunda ikna edebildiler.
Sonra ikinci soruna geliyoruz: Türkler hangi grupları destekliyor? Türkler Özgür Suriye Ordusu’nun çoğu Araplardan ve Türkmenlerden oluşan bir kesimini destekliyor. Bu grupta Kürtler yok denecek kadar az. Kanımca, barış sürecinde bu tür etnik grupların Suriye sistemine bazı koruma güvenceleriyle entegre edilmesi mümkün olabilecektir. Suriye hükümeti aslında YPG'den kurtulmak gibi kendilerinin de sonunda yapmak zorunda kalacakları bir işlemi Türklerin yaptığını görüyor.
Başka bir sorun ise müzakereler yoluyla çözümle ilgili. Bence Ruslar burada önemli bir rol oynayacak. Türkiye’nin harekatını desteklediler. Bunun karşılığında Türkiye’nin geleceğe dönük sözler verip vermediğini bilmiyoruz. Birçoğumuz Rusların Türkiye ve Esad rejimi arasında gayri resmi bir iletişim kanalı görevi gördüğünü tahmin ediyoruz. Türkiye henüz Esad’ın gitmesi gerektiği savından vazgeçmedi ama düşüncesini de eskisi kadar yüksek sesle söylemiyor. TSK ve ÖSO güçleri YPG’yi temizlediğinde, Suriye’nin uzun vadede Türkiye için bir güvenlik tehdidi oluşturabilecek bu grubu korumaması şartıyla dolaylı iletişim ve ardından müzakereler başlayabilir.
Peki AB ve ABD bu harekata nasıl bakıyor?
AB sınırlı bir tepki verdi. Türkiye’nin güvenlik endişeleriyle hareket ettiğini kabul ediyorlar. Avrupa halklarının Kürtlere dönük romantik değerlendirmeleri var. Fakat kanımca dış politika çevrelerinde böyle bir romantizmin bölgenin coğrafyasını belirlemekte yeri olmadığını düşünen bir gerçekçilik giderek güçleniyor. Eğer Türkiye bu konuda kendisini yalnız bırakılmış hissederse NATO’dan bile ayrılma ihtimali var ki böyle bir hamlenin dünyayı çok daha fazla sarsan sonuçları olur.
ABD ise ayrı bir vaka. Birden kendini içinden çıkılması oldukça zor bir durumun içinde buldu. YPG’yi tamamen terk edip Türkleri destekleyemiyor, çünkü bu hem itibarını zedeler, hem de bölgede sahip olduğunu iddia ettiği hakları bırakıp çekilmesini gerektirir ki, bu da kabullenmeyi istemediği bir şey.
Ruslar ise ABD ve Türkiye arasında olabildiğince büyük bir ayrılma ekseni oluşturmaya çalışıyorlar. Ruslar için Suriye rejiminin Esad’ın hala yönetimde olduğu şekliyle hayatta kalması çok önemli. ABD’liler ise Esad rejimini kabul edilemez buluyor, değişmelidir diye ısrar ediyorlar. Peki neden bu kadar ısrarcılar? Eğer ABD’li bir diplomata sorarsanız, demokrasi ve insan hakları konusunda bir nutuk dinleyebilirsiniz, fakat ABD dünya genelinde birçok baskıcı rejimle işbirliği yapan bir ülke. Suriye konusunda en büyük endişeleri Esad rejiminin Ruslara çok bağlanması ve Rusların bölgedeki etkisinin derinleşerek devam etmesi.
Tüm bunların üzerine, ABD yönetimi içinde bir karmaşa var. Şu anda ABD'nin Suriye konusunda net bir politikası olup olmadığından emin değilim. Nelerin olup bittiğini muhtemelen çok az anlayabilen Trump'ın beceriksiz önderliğinde, çeşitli ABD kurumları arasında – ve hatta kurumların kendi içinde – mücadeleler süregeliyormuş gibi görünüyor. ABD Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Konseyi gibi kurumların hepsinin kendi düşünce yapıları var ve görünüşe göre birbirleriyle fazla iletişim kurmuyorlar. Biri bir açıklama yapıyor, sonra diğeri çıkıp ilk açıklamayı çürütecek şekilde tekrar yorumluyor. Trump yönetimi bir geçiş döneminde, bir türlü yerleşemedi.
Son olarak bu tartışmada İran’dan pek söz edilmediğini de not edelim. İranlılar özel olarak Kürtlerin kaderiyle ilgilenmiyor. İran, kendisine dost olan güçlü bir Suriye rejimi istiyor. Bu yüzden ilişkilerin genel seyriyle ilgileniyor. İran IŞİD’le mücadeleye geniş çapta katıldı. Ayrıca Esad’ı da destekliyorlar çünkü onu ABD’ye direnen bir adam olarak görüyorlar. İran’ın Suriye’deki çıkarı geniş temelli, belirli bir bölgeye ya da gruba odaklanmış değil.
Türkiye’nin başı belaya girebilir mi? Kendisini dışlanmış bir halde bulabilir mi?
İşler kötüye giderse yapılabilecek sadece iki şey var: ya daha da sertleşirsiniz ya da hedeflerinizi mevcut durumla daha uyumlu hale getirirsiniz. Şu an işlerin kötü gittiğine dair bir işaret yok; Türkiye’nin Afrin’de öngördüğü hedeflerini gerçekleştireceğini tahmin edebiliriz. Ancak, doğal olarak, Afrin kentini ele geçirmek kırsal alanı kontrol altına almaktan daha zor olacak. Kapı kapı savaşmak gerekecektir. Gerek Türkiye’nin, gerek YPG gibi bu konuda tecrübesi var, o yüzden de çok tatsız bir çatışma ortamına girilebilir.
YPG’nin Afrin’den ayrılmak isteyen sivilleri engellediğine dair doğrulanmamış bazı haberler var.
Evet, sivilleri kalkan olarak kullanmak istedikleri anlaşılıyor. Türkiye sivil kayıpları en aza indirebilmek için daha önceki tecrübelerine başvuracaktır. Türk kara kuvvetlerinin çatışmalara ne kadar dahil olduğunu henüz bilmiyoruz. Stratejimiz Özgür Suriye Ordusuna hava saldırıları, topçu birlikleri ve tanklar aracılığıyla destek vermek. Fakat görünüşe göre, harekatın önemli bir bölümü Türkiye Özel Kuvvetleri tarafından gerçekleştiriliyor.
Biraz da Menbiç’ten bahsedelim. Sizce Türkiye ABD’nin uyarıları görmezden gelip Menbiç’e girecek mi? Girerse sonrasında ne olur?
Bence cumhurbaşkanımız düşüncesini çok güçlü bir şekilde ifade ediyor; ama bazen de kısa bir süre içinde aksi yöndeki düşüncesini de aynı güçle ifade edebiliyor. Kanımca, kendisini ifade ediş biçimini esneklikten uzak olduğu şeklinde yorumlamamak doğru olur. Mantıklı olan ABD’nin YPG’den şehri terk etmesini istediği bir Menbiç anlaşmasına varmaktır. ABD’liler zaten bir süre önce Türkiye’ye bunun sözünü vermişlerdi. Ama herkesin ip cambazlığı politikası izlediği bir oyun bu. Amerikalılar bir süre sonra Menbiç’ten ayrılmayı kabul etseler bile, Türkiye’nin baskısına boyun eğiyormuş gibi görünmek istemezler. Dolayısıyla, “onurlu” bir yol bulunması gerekecek.