Adaleti zayıflatan ülkeyi zayıflatmış olur!
Hükümet, yargı, muhalefet birbirine karşı demeçler verip duruyor. Vatandaşların ise tüm kuruluşlara güveni her gün azalıyor. Bir demokrasinin karşılaşabileceği en kötü durum, vatandaşların toplumda adaletin işlemediğine kanaat getirmeleridir. Adaletin devletçe sağlanamaması, adalet ihtiyacını ortadan kaldırmaz, insanları başka yollardan adalet aramaya sevk eder. Kurumsal olmayan yollardan adalet aranmasıysa bir felakettir.
Karşımızda uzun sürede şekillenmiş, giderek büyüyen çok boyutlu bir adalet sorunu var. Her iktidar bazı şeyleri düzeltmeye gayret etmiş. Bazen başarmış, bazen işleyeni bozmuş, yaptıklarının ne gibi istenmedik sorunlar çıkaracağını kestirememiş. Bu noktada adaletin işlemesi vakit alıyor, sonuçlanan davalarda dahi insanlar adaletin yerini bulduğunu düşünmüyor. Bunlara tedavi arayacaksak, önce sorunları birbirinden ayırmak gerek.
En kolayından başlayalım. Belli ki, yargının iş hacmi çok. Neden? Saymaya başlayalım: Yargı öncesi ihtilaf giderme yolları az, her şey yargı konusu yapılıyor. Yargı öncesi çözümler geliştirilmesi için ciddi bir gayret gösterildiğini bilmiyorum. Davasının alt mahkemede sonuçlanması çoğu vatandaşımıza yetmiyor, herkes mutlaka temyize gidiyor. Kamunun taraf olduğu davalarda memurlar, haksız olduklarını bile bile, ilerde niye temyiz etmedin, diye hesap sorarlar endişesiyle soluğu temyizde alıyor. Kimse onlardan temyizin yarattığı maddi ve toplumsal maliyetin hesabını sormuyor. Bazı vatandaşlar da, temyizle zaman kazanmaya çalışıyorlar. Savcılarımız ise delil teşkil etmeyen verilerle kurdukları hayali senaryoları iddianameye dönüştürüyor, dava açarak mahkemelerimizi işgal etmekte pek mahirler. Bilmiyorum tutarsız davalarla yargıyı işgal eden savcılara karşı bir yaptırım var mı?
Şimdi ikinci sorunumuzu alalım. Yargı, kendi iş görme temposunu yalnız başına belirleyemiyor. Diğer bazı devlet kurumlarının da işbirliği lazım. Sadece bir örnekle yetineyim. Hrant Dink davasında polis ve jandarmanın, yargının işini kolaylaştırdığını söylemeniz mümkün müdür? Adli tıbbın yavaş çalışması ve çelişkili raporlar vermesinden yargı mı sorumludur? Belli ki, yargının görevini aksatan diğer kurumların iyileştirilmesi, görevini aksatan memurlara karşı şiddetli yaptırımlar uygulanması gerekiyor ama şimdiye kadar bunlar üzerinde durulmadı.
Sorunlar devam ediyor. İşte size üçüncüsü: Bir yandan işin çokluğu, diğer yandan toplumsal gelişmenin yargının önüne gitmesi nedeniyle mevcut yapılarla ihtiyaçlar arasında bir uyum sağlanamamış olması, ve istemesek de ekleyelim, son zamanlarda yargıçlarımızın iyi yetişmemiş kadrolar arasından seçilmeleri bir araya gelince, yargı görevini yerine getirmekte zorlanıyor. Davalar o mahkemeden bu mahkemeye, o bilirkişiden bu bilirkişiye sürükleniyor, netice yok.
Son bir sorun: Yargının devlet-vatandaş arasında eşit durmaması, devletin koruyuculuğunu üstlenmesi, siyasete ait karar alanlarına müdahale ederek daraltmaya çalışması, karşı tepki doğurdu. Hükümet kendisine yatkın bir yargı yapısı oluşturma gayretine girdi. Bu yol yargıyı güçlendirmeyecek, durumunu daha da sarsacak.
Adalet mülkün temelidir. Burada mülkten kasıt ülkedir. Adaleti zayıflatan, ülkeyi zayıflatmış olur. İktidarıyla, muhalefetiyle bunu unutmayalım.