Açlık sınırında dezenflasyon süreci
Haziran ayı ile başlayan ve önümüzdeki iki ay boyunca da geçtiğimiz yılda kaydedilen %9 üstündeki aylık enflasyonun resmin dışına çıkması ile hız kazanacak enflasyon düşüşü ekonominin uzun vadeli dengeye oturması ve geniş kitlelerin alım gücünün daha fazla erozyona uğramaması adına çok önemli. Maalesef enflasyon ile mücadelenin temelinde iç talebi soğutarak ekonomiyi yavaşlatma var.
Ancak başlıkta da dikkat çekmeye çalıştığım gibi dikkat edilmesi, daha doğrusu gözetilmesi gereken hassas dengeler var. Yılın yarısı geride kaldı ve altı aylık enflasyon %25. Asgari ücrete zam gelmese de, kurumsal şirketlerin büyük çoğunluğu bu orana yakın zam yaptı, en düşük emekli maaşı da 10.000’den 12.500 TL düzeyine çekildi %25 artış ile birlikte. Açlık sınırı, Türk-İş tarafından Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sadece mutfak masraflarını ölçen bir uygulama.
Açlık sınırı ile asgari ücret arasındaki fark artıyor
Asgari ücrete son yıllarda yapılan zamlar, TÜİK tarafından açıklanan enflasyona değil, burayı baz alınarak yapıldı. Her ne kadar TÜFE üzerinde zam, refah artışı olarak dile getirilse de, artan hayat pahalılığı karşısında bir minimum düzeyi koruma olarak okumanın daha doğru olduğunu düşünüyorum. Temmuz ayı itibariyle açlık sınırı 19.234 TL oldu, yani 17.002 olan asgari ücret ile aradaki fark giderek açılıyor.
Yılın bitimine beş ay daha var ve makul artışlarla dahi aradaki fark %40 düzeyine yakınsayacak. Unutulmamalı ki açlık sınırı sadece mutfak masraflarını kapsıyor, bir ailenin barınma, ulaşım, giyim gibi masraflarını da dahil ederek hesaplanan yoksulluk sınırı ise 62 bin TL üzerinde. Yani dört kişilik ailede herkes asgari ücret ile çalışırsa ancak yoksulluk sınırı aşılabiliyor.
Türkiye’de gelir idaresinin verilerinden hareket edecek olursak, çalışanların %40’ından fazlası asgari ücrete çalışıyor. Yani sorun düşündüğümüzden daha çok insanımızı ilgilendiriyor. Ayrıca Ankara için geçerli olan fiyat düzeyi İstanbul’un %10-%15 altında tahmin ediliyor, yani ülke nüfusunun %20’sine ev sahipliği yapan İstanbul’da durum daha da vahim. Burada artık dezenflasyondan ziyade sosyal devlet olmanın gerekliliklerinin daha ön planda olması gerektiğine inanıyorum. Yani aslolan insandır, ekonomi insan içindir, tersi geçerli olmamalı.