Açlık sınırı asgari ücreti aşmış!
Bu hafta başında kamuoyuna yansıyan bazı veriler, ekonomimize ilişkin bazı acı gerçekleri gözler önüne seriyor. Türk İş Araştırma tarafından yapılan düzenli çalışmaya göre, Mayıs ayında dört kişilik ailenin açlık sınırı 2.124 Türk Lirasına yükselmiş; yoksulluk sınırı ise 6.919 olarak hesaplanmış. Bu rakamlar sorunların ağırlaşması pahasına günün kurtarılması konusunda yolun sonuna gelindiği ve bugüne kadar olageldiği şekilde devam edilemeyeceği yönündeki endişeleri güçlendiriyor.
Gelir dağılımı tehlikeli biçimde bozuldu
Bu veriler, gelir dağılımının çok tehlikeli olabilecek şekilde bozulduğuna işaret ediyor ve geleneksel ekonomi politikaları yolu ile çözüm üretilebilmesi şansını sıfırlıyor. Çok yönlü istikrarsızlık riskinin, başka bir deyişle kırılganlığın anormal seviyelerde olduğuna işaret ediyor. Gerek fiyat ve gerek ise finansal istikrarı kısa vadede bile koruyabilmenin çok zorlaştığını düşündürüyor. Bu tablo, geniş kesimlere çıkarılan acı ilaçları ile ünlenmiş Uluslararası Para Fonu destekli programların ve piyasa işleyişine dokunmayan yapısal reform yaklaşımlarının başarı şansını da ortadan kaldırıyor.
Rakamlara bağlı olumsuzlukları beğenmeyenler, söz konusu verilerin gerçekçi olmadığını iddia edebilir! Bu yaklaşımda olmak dışında seçenek bulamayanlara sormak gerekiyor; 2.124 liralık açlık sınırı kişi başına günlük 17,7 liralık bütçe ile 2000 ve üzeri kalori içeren beslenme mümkün müdür? Evet diyemiyor ve bunu kanıtlayamıyor iseler neden itiraz ediyorlar? Çaresizliği itiraf etmekten kaçınmak çözüm üretilmesini kolaylaştırabilir mi?
Ayrıca asgari ücretin net 2.020 düzeyinde olduğunu ve bu rakamın altındaki aylıklar ile çalışmak zorunda kalan milyonlar olduğunu da hesaba katmak gerekiyor! Yoksulluk sınırı altındaki hızlı yoğunlaşmanın, nüfusun yüzde 60’nı aşması durumunu en önemli kırılganlık sebebi olarak dikkate almak gerekiyor. Son on yıl genelindeki borçları büyüterek sürekli olarak yapılandırmanın bu sonuca önemli katkılar yaptığını ve eski alışkanlıklar ile devam edebilmenin artık olanaksız hale geldiğini de unutmamalıyız!
Zorunlu ihtiyaçlarını karşılayamayacak duruma düşen çoğunluk, eski tüketim alışkanlıklarını sürdüremez; tasarruf edemez, borçlarını ödeyemez. Söz konusu kesimlerin güven bunalımı derinleşir ve yüzleri gülmez olur. En temel yapısal sorun gelir dağılımının bu şekilde bozulmasıdır ve bu durum düzelmeden diğer sorunları çözmeye çalışmak pek bir işe yaramaz. Gelir dağılımının bozulmasına katkı yapanlar da mevcut durumlarını koruyamaz ve hızlanan bir şekilde yıpranmaktan kaçınamazlar! Kurallı olduğu iddia edilen küreselleşme yanlısı piyasa anlayışı bu sonucu yaratabilir, fakat çözemez!
Bireysel emekliliği zorunlu kılmak kırılganlığı artırır!
Bu koşullarda ve küresel eğilimler olumsuzlaşırken, bireysel emekliliği zorunlu hale getirmek gelir dağılımının daha seri bir şekilde bozulmasına ve sistemik kırılganlığın artmasına sebep olabilir. Kısır olduğu bilinen kısa vadeli yaklaşımlar ile geçici bir süre için enflasyonu geriletmeye çalışarak algıları köreltmek, durumun daha kötüye gitmesini önleyemez. Bu olumsuzluğa sebep olan politikaları eleştirenleri çok uzun süredir felaket tellalı diyerek dışlamaya çalışanlar, neden eserleri ile övünemiyor ve omurgasız yaklaşımlara abone olmak dışında seçenek bulamıyorlar?
Gelir dağılımındaki tehlike sınırlarını aşan bozulma, çözüm için fedakarlık yapmaya zorlanacak kesimlerin bunu yapamayacak duruma düşmüş olmasıdır. Başka bir deyişle binilen dalların kesilmiş olması anlamındadır. Zorunlu olmayan ürünlere yönelik sert talep daralmaları kaçınılmazdır! Bütçe açığının büyümesi, sorunlu kredi hacminin artması, ekonomi daralırken işsizliğin yükselişini sürdürmesi, bilançoların yıpranarak varlık değerlerinin gerilemesi piyasa kuralları içinde önlenebilir durumlar olmaktan çıkmıştır.
Bir şeyler yapılıyormuş görüntüsü vererek güven bunalımının derinleşmesini önlemek ve beklentilerin yönünü değiştirebilmek, nafile sayılabilecek anlamsız zorlamalar haline gelmiştir. Enflasyonu geriletmek adına döviz rezervlerini eritmek ve sermaye piyasalarını desteklemek adına sıcak paranın çıkışını mümkün hale getirmek, gelir dağılımda daha tehlikeli bozulmaların kapısını araladığı için işe yaramamaktadır.