Açılımın "yeraltı ve yerüstü kaynaklar" boyutu…
Kaynak değerlendirirken, temel sabitlerden biri olan "coğrafi konumun" olanak ve kısıtları bağlamında "açılım sürecinin" ekonomik arka planında yapılması gerekenleri bir önceki yazıda paylaştık. Bu yazıda "açılımda ekonomik boyutun yerel kaynak bağlamını" ve " fiziki sermaye stokunu" tartışalım.
Kalkınmanın temel varsayımını anımsatalım: " Bir toplum, elinin menzilindeki kaynakları etkin ve verimli kullanamazsa, dışardan gelecek kaynakları da gerektiği gibi değerlendiremez." Topraklarımız, iklimimiz, akarsularımız, madenlerimiz, tarihi eserlerimiz, inanç merkezlerimiz, sıcak sularımız vb. yeraltı ve yerüstü kaynaklarımız, elimizin menzilindeki çok değerli varlıklarımızdır.
Bu satırların yazarı Şırnak ve Silop'de Cudi dağının eteklerinde ve tepelerindeki petrol kökenli asfaltitleri, Hani'deki "fosilis ocaklarını", Alacakaya'daki Elazığ vişnesini, Van Et tesislerinin serüvenini, VATOŞ'da geliştirilen hayvancılık projesinin derinliklerini, Bitlis'te bal üretme çabalarını, Hakkari'deki ceviz yetiştirme düşlerini, Öküzgözü ve Boğazkere üzümlerinin potansiyellerini, Muş'ta tam buğday ekmeği için arayışları, Urfa 'da Harran Üniversitesi'nde badem ağacı denemelerini vb. zenginlik üretimiyle ilgili her çeşitten yerel varlığın değerlendirilmesine ilişkin çabaları yakından izlemeye çalışanlardan biridir; yörede yaptığı sayısız saha araştırmaları ile de bilgisini sürekli yenileme gayreti içindedir. Gözlemlerini tartışmaya açmaktadır; söylediklerinin "mutlak doğru" olduğunu ileri sürmeyecek kadar bilime saygılıdır.
Envanter ihtiyacı
Kalkınmanın yerelden başlayarak küresel boyuta taşınabilmesi için, önce bölge kaynaklarının çok ciddi bir envanterinin yapılmış olması gerekir. Hep birlikte bir dizi sorunun yanıtını aramalıyız: Temel yeraltı zenginliklerinden biri olan madenlerimiz hakkında bilgimiz yeterli mi? Bu soruya "evet" diyebilmeyi isterdim… Hepimiz açık yürekle bilmeliyiz ki, doğaltaş ocaklarımızda bile sondaj yapıldıktan sonra blok kesme işine geçişimiz daha birkaç yıllık maziye sahip…Bölgenin petrol, krom, doğaltaş ve diğer yeraltı zenginlikleri konusunda net bilgimiz yoksa fizibiliteler nasıl yapabilir; risk alanını nasıl kuşatabilir ve yatırım kararlarını nasıl verebiliriz?
Silopi'ye giderken sola doğru dönüp, Harbul köyü yakınlarındaki ve Şirnak'taki asfaltitler petrol kökenli bir yakıttır. Yaklaşık 4 bin 500 kalorilik bir yakıt olan asfaltitler içinde önemli miktarda vanadyum da bulundurur. Asfaltit homojen yapıda olduğu için var olan kaloriye göre akışkan yataklı kazanlarda yüksek verimde ve kararlı biçimde enerji üretimi yapılabilir. Bu nedenle özel kesim asfaltit kullanarak enerji üretebilmek için çok ciddi yatırım yapabilmiştir.
Yöredeki kaliteli doğaltaş üretimi son dönemde önemli tesislerin kurulmasına yol açmıştır. Diyarbakır ve Elazığ'da blok halinde ve işlenerek satış yapılan ciddi doğaltaş ocakları ve işleme tesisleri kurulmuştur.
Yöredeki petrol rezervleriyle ilgili çalışmalar ve işleyen tesisler çok iyi bilinen zenginliğimizdir.
Krom madenciliği ve diğer madenlerde arama çalışmaları yürütülmektedir ama yeterli olmadığını söylemek haksızlık olmaz.
Eğer ekonomik gelişmeyi daha da hızlandırmak istiyorsak, yörede bilinen ve bilinmeyen madenlerle ilgili aramaların belli bir aşamaya gelmiş olması gerekir… Özellikle özel sermayenin yöreye yatırım yapabilmesi için, en azından asfaltit ocaklarının potansiyelleri gibi diğer yer altı kaynakların da tanımlanması hayati önemdedir.
Ciddi ve dinamik bir "maden envanteri" olmadan, madencilikle ilgili potansiyelleri değerlendirecek yatırımları yöreye çekmeyi bir umut olmanın ötesine taşımamız mümkün değildir.
Yörede MTA'nın saptadığı rezervleri ve verdiği ruhsatları banka sisteminin güvence olarak kabul etmesinin yasal çerçeveleri üzerine düşünmeden yöre kalkınması söyleminin ayakları yere sağlam basmaz… Madenlerin yol, elektrik, işletme izinlerini tek merkezli bir kamu otoritesine bağlayarak, işlemlerin kolaylaştırılmasını sağlanmadan bölgede yeraltı zenginliklerin işlenerek zenginlik üretime katkı yapması umut olmanın ötesine gitmez.
Yörenin limanlara uzaklığını dikkate alarak, lojistik maliyetlerde "şans eşitliği yaratan" düzenlemeler işin başında tanımlanmazsa, coğrafi konumun olumsuz etkileri azaltılamaz.
Bölgede yeraltı kaynaklarına ilişkin "net bilgi" sahibi olmadan, işlemleri kolaylaştırıcı yasal düzenlemeleri yapmadan kulaktan dolma bilgilerle büyük umutların pompalanması tam bir "umut tacirliği" olur; böylesi bir tutumun vebalı çok büyüktür.
Hayvancılık potansiyeli
Açılım kapsamında yöreye ilişkin umut pompalanan alanlardan bir diğeri de hayvancılıktır… Hem yöre insanı hem de dışardan bakanlar yörenin hayvan yetiştiriciliği için "çok elverişli" olduğuna inanmaktadır.
Hayvancılıkla ilgili gözlemlerime dayanarak aşağıdaki genellemeleri yapmama izin verin:
- Bölgede mera-odaklı hayvan yetiştirme algısı yaygındır… Islah edilmemiş olan, düşük verimli meralarda küçük ya da büyük baş hayvan yetiştirerek uluslararası piyasalarla rekabet edemeyiz.
- Hayvancılıkta küçük aile işletmeciliği, geçimlik işletmelerin sayısı hızla azalacaktır. Bunun iki temel nedeni vardır: Biri, mera hayvancılığının verimi ve ekonomisi artık yeterli olmamaktadır… İkincisi de, ülkemiz hızla kentleştiği için geleneksel hayvancılığın yaygınlığını yeniden oluşturmanın imkanı yoktur.
- Hayvancılığı yan iş olarak değil de, bir ana iş olarak benimsemek, işletme ölçeklerini iyi hesaplamak, ırkları doğru seçmek, barınaklarını doğru yapmak, bakım sistemlerini ve hijyen koşullarında gerekli bilinci ulaşmak gerekiyor… Hayvancılıkla ilgili geleneksel algılara dayalı teşvikler öngörülen hedeflere ulaştırmıyor. Sistemi ve sistemin taşıma kapasitesini yeniden oluşturmak gerekiyor.
- Hayvancılıkta maliyetin yüzde 70'ini oluşturan kaba yem ve masif yem sorununu kendi inisiyatifi ile çözmeyen işletmeler piyasa dalgalanmalarına karşı dirençsiz kalıyor ve sürdürebilirliği koruyamıyor.
- Hayvancılık alanında bölgenin olanak ve kısıtlarını değerlendiren, günümüz dünyasında rekabet koşullarını dikkate alan bir planımız olmadığı için, net stratejiler kurgulayamıyor; alın terimizin ve akil terimizin karşılığını alamıyoruz.
Urfa yöresinde büyük sermayenin denediği hayvan işletmeciliğinde yaşananları, son desteklerle ithal edilen hayvanların bakımında karşılaşılan sorunları sahada araştırarak yeni ilkeler, yeni politikalar, stratejiler ve uygulamalar gerekiyor.
Açılımın "politik boyutu" günlerce kamuoyunu meşgul ettiği halde, ekonomik boyutun arka planı yeterince tartışılmıyor. Kaba ve yüzeysel bakışlarla "büyük potansiyellerden" söz edilmesi ve abartılı beklentiler yaratılmasını çok sakıncalı olduğunu düşünüyorum.
Tarım potansiyeli
Benzer bir yanılgıya da tarımın hemen her alanında rastlıyoruz… Bugün modern seralarda sebze üretiminde dönüm başına 30- 40 ton verimlerin aşıldığı bir dönemdeyiz…
- Yörede açık tarım yaparak dünya genelinde pazarlanabilir ürün çeşitliği yaratılabilir mi?
- Ürün desenini nasıl değiştirebiliriz? Piyasaya uygun ürün yetiştirme konusunda bölge potansiyelleri nelerdir? Örtülü tarıma ne ölçüde geçilebileceğini net anlatabilen fizibiliteler var mı?
- Yıllardır yörenin tarımsal potansiyeli, sulama olanakları, su yönetimi, ürün çeşitlendirme, ürün desenini değiştirme söyleminin neden sulamanın gittiği yerde bile özlenen başarıyı yaratmadığını araştırarak reel gerçeklerimizle yüzleşme konusunda gerektiği kadar cesur davranabiliyor muyuz?
- Yörede çok önemli şaraplık üzüm potansiyelini bütün dünya biliyor… Şarap üzerine yıllardır konan yüksek vergilerin nasıl bir sonuç yarattığı da ortada… Eğer ekonomik değer olarak üzüm yetiştiriciliği özendirilecekse, sadece sofralık üzümle ne yapılabilir? Bir bütün olarak yasal düzenlemeler, yönetmelikler ve mahalle baskıları gibi kültür boyutu dikkate alınmadan ortaya konacak söylemlerin geçerliliği ve gerçekliği olabilir mi?
Yıllardır yörenin tarımsal gelişmesiyle ilgili onlarca raporu, haberi, yorumu okudum, yöreyi çok değişik zamanlarda ve koşullarda gözlemledim… Ortada dolaşan rakamların tutarsızlığı, önlemlerin parçalı olması, bütününü kuşatmayan uygulamaların yarattığı olumsuz sonuçlar karşısında şaşırdığımı ve sarsıldığımı söylersem abartılı bir şey söylemiş olmam…
Toprakların insanları zengin ettiği dönem geçmişte kalmış, şimdi insanların toprakları zengin ettiği bir aşamaya gelinmiştir. Bu yeni bakış açısını netleştirilmeden tarımla ilgili gelişi güzel söylemlerden kaçınmamız gerekiyor…
Dünya genelindeki gelişmelerden kopuk sözler veren ve abartılı beklenti yaratanların çok büyük sorumluluk taşıdıklarına inanıyorum.
Tarımda geleneksel bilgilerimizi alabildiğine sorgulayarak, dünyanın yeni koşullarında işletme ölçeğinden işleme yöntemlerine kadar bütün alanları analiz eden ve ona göre rehberlik eden anlayış geleceğin inşasına katkı yapabilir… Tersine, ezberlerini bozamayanların ise zararları büyük olacaktır
Elimizde fizibilitesi olmayan projeye inanmamalıyız. Özellikle tarımsal alanda, çok farklı bağımsız değişkenin varlığını dikkate alarak, insanları yanlış umutlara ve beklentilere yönelten açıklamalar çok yanlış konulara, yerlere kaynak bağlanmasına yol açabiliyor.
Fiziki sermaye stoku
Bir ülkede insan eliyle yapılmış kara ve demir yollarını, köprüleri, iletişim ağlarını, havaalanlarını, limanları, spor tesislerini, hastanelerini, kültür kuruluşlarını, parkları, vb. aklınıza gelen ne varsa hepsine fiziki sermaye stoku diyoruz.
Açılımın "ekonomik boyutunu" doğru anlayıp, doğru anlatmak istiyorsak, fiziki sermaye stokunun var olan durumu ile birlikte, kısa, orta ve uzun dönemdeki ihtiyacın dökümünü, yıllık yatırım ihtiyacını, yatırımın finansmanının hangi kaynaklardan, hangi maliyetle ve nasıl sağlanacağını da tek tek ortaya koyulmalıyız.
Bir sonraki yazıda ele alacağımız insan kaynağı, teknolojik düzey, kalkınmanın finansmanı ve yerleşik algıları tartışırken üzerinde duracağımız aşırı değerlendirilmiş beklenti yaratmamak gerekiyor.
Özellikle siyasi iradenin temel sorumluluklarından biri de bu: Barış ve huzur ortamının yarattığı güven elbet ki çok önemli bir teşvik unsuru. Toplumsal gelişme, siyasi ve ekonomik istikrarın izine basarak ilerler. Bölgedeki huzur ve güveni pekiştirecek, iş ve aş yaratacak yatırımlar için hukuk sistemine dayalı güven son derece önemli bir teşvik etmenidir...
Biliyoruz ki, üretimde verimlilik, girişimcilerin ve çalışanların entelektüel kapasitelerine sıkı sıkıya bağlıdır ama, entelektüel kapasite tek başına yeterli değildir… Entelektüel kapasite, sistem kapasitesi ile desteklenmezse, orada fiziki sermaye ve insan kaynağını, yeraltı ve yerüstü kaynakları, teknolojiyi israf kaçınılmaz hale gelir…
İvedilikle yörenin fiziki sermaye ihtiyacı ortaya konmalı, fizibiliteleri kamuoyunun önünde açıkça tartışılmalı, fiziki sermayenin finansmanın nasıl sağlanacağı üzerine yurttaşların net bilgiye dayalı kaliteli fikirler edinmeleri sağlanmalıdır ki, spekülatif anlatımların zihinleri kirleten olumsuzlukların önüne geçilebilsin…