Açılımın merkez sorunu
Açılımın sürdürülebilir huzur ortamı yaratmasının "ekonomik boyutuna" nasıl bakılması gerektiğini irdelemeye çalıştığımız denememizin daha önce yayımlanan iki yazısında " coğrafya sabiti", "yeraltı ve yerüstü kaynakları" ve "fiziki sermaye stoku" boyutlarına değinildi. Bu yazı kapsamında ise "insan kaynağı", " teknoloji", "kalkınmanın finansmanı" ve "beklenti yönetimi" boyutlarını da dikkate alan bütünsel bir yaklaşımla ilgili çerçeveleri gündeme getirmek istiyoruz.
İnsan kaynağı
İnsan kaynağı, geleceği inşa etmenin en önemli girdisidir. Bilgi çağında, insan kaynağının entelektüel kapasitesini geliştirmeden gelecek inşa edilemiyor. İnsan kaynağının yetiştirilmesi, çağa uygun eğitim-öğretim yatırımlarını önemli bir araç haline getiriyor.
Yapılması gereken ivedilikli işlerden biri "insan kaynağı envanterinin" çıkarılmasıdır. Doğru düzgün bir "işgücü profili haritasını" önümüze koyamıyorsak, atacağımız her adımda bir engelle karşılaşma olasılığı hayli yükselecektir.
İnsan kaynağı envanteri temel sorunlardın biri olduğu halde, ülkemiz özelinde yeterince tartışılmadığına inanıyorum. "Önemli olan toprakları mı, insanları mı zenginleştirmektir?" sorusu önyargıların da etkisiyle gerektirdiği yoğunluk ve derinlikte tartışılmıyor.
Ekonomide bütün kaynaklar, eşitsiz bir zenginlik yaratmayı önleyecek, daha çok insanın işe ve aşa kavuşturacak, gelirini artıracak, refahını yükseltecek hedeflere yönlendirilmelidir. Eğer, cesaretle"insan-öncelikli" ve "toprak-öncelikli" kaynak yönlendirme sorunu tartışılırsa, bugüne kadar geliştirilen birçok bölgesel kalkınma politikasının ve uygulamalarının neden sonuçsuz kaldığını da zihinlerde netleştirebiliriz.
Unutulmaması gereken önemli değişkenlerden biri de, "eğitimli işgücü ve ücret düzeyi" arasındaki doğrudan ilişkidir. İşgücü profilini değiştirmenin, işgücünün toplam ve kısmı verimini artırmanın bilinen en etkin yol eğitimidir ama, teknolojik donanımla iş süreçlerinin hızlandırılması ve işgücü veriminin artırılması da dikkatten uzak tutulmamalıdır.
Eğitimli işgücü, ürettiğimiz ürünlerin içine daha çok bilgi birikimi kristalleştirme anlamına gelir. Yetenekleri geliştirilen, bilgi ve becerisi artan insanın "ücret talebi" de yükselecektir. Ayrıca, yetişkin işgücünün devir hızı gelişmekte olan ülkelerde her zaman yüksek düzeyde seyreder… İşe aldığınız işgücünü, işyerlerinde ömür boyu istihdam ideali Japonya'da bile yaşatılmamıştır.
Gelir düzeyi yükselen, gelirinde sürekliliği güven altına alan insanın "harcanabilir gelir payı" artmakta, o nedenle "orta sınıfın" yaşam biçimi, yaşam tarzı ve yaşam kalitesinde "farklılıklar" oluşmaktadır. Bölgede işgücü eğitim-öğretiminin artırılması, işgücü profilinin değiştirilmesi daha cazip yaşam alanlarına göçü hızlandırabilir.
Açılım sürecinin ekonomik altyapısı oluşturulurken, ucuz ücret-odaklı üretim anlayışını enine-boyuna sorgulamalıyız. Örneğin, çağrı merkezlerinin yoğunlaştığı her yerde iş insanlarının bu girişimlerden yakınmalarının nedenlerini analiz etmeden ucuz-emek güdümlü işleri yöre için önermenin anlamı olabilir mi? Çin gibi otoriter yönetimde bile, özellikle konfeksiyon alanında "ucuz emek-odaklı üretimin" sürdürülebilirliğinin olmadığı anlaşılmış, Vietnam ve Bengaldeş' de doğrudan tesisler kurulmuş, işbirliklerine gidilmiş ve ortaklıklar tesis edilmiştir.
Bilgi Toplumu aşamasında, üretimin temel girdisi insanın "akıl gözünün" görmesi ve "alın terinin yerine akıl terinin" geçmesidir.
Açılım sürecinin "işgücü profili" boyutuna ilişkin net bir fizibilite ortaya konmazsa, spekülasyonların, aşırı ve noksan değerlendirmelerin, efsanelerin, ezberlerin vb. saptırıcı algıların at oynattığı bir ortamın oluşmasına katkı yapılmış olur.
Teknolojinin etkileri
Teknoloji, insanın çıplak gücüyle yapamadığını, aklını kullanarak bulduğu araç ve metotlar ile yapmasıdır… Teknoloji, insanın kas gücünün uzantısı olduğu kadar, beyin ve düş gücünün uzantısı da olabilir. Sanayi Toplumu aşamasında insanın kas gücünün uzantısı olan ve termodinamik ilkelerine göre geliştirilen teknolojiler, Bilgi Toplumu aşamasında kuantum mekaniğine göre geliştirilen ve insanın düş enerjisinin uzantısı olan bir yapıya doğru evrilmektedir.
Bugün, teknolojinin yeni yapı ve işlevi üç türlü yeniliği ekonomik yaşamın gündeminde ilk sıralarına yerleştirmiştir: Güçlendiren yenilikler, sürdüren yenilikler ve verimlilik artırmaya yönelik. Bu yeniliklerin "istihdam etkisi" analiz edilmeden yola çıkılırsa, karşılaşılan sürprizlerin sayısı artacaktır; yanlış beklentiler ağır maliyetler ödetebilecektir.
Sanayi Toplumu aşamasının " emek-sermaye eksenli gelişmesinin" hızla " yaratıcı-yenilikçi girişimcilik" eksenine kaymasını dikkate almayan, strateji, taktik ve operasyonları bu eksende geliştirmeyen hiçbir projenin başarı şanı yok. Açılımla yaratılmak istenen hedeflere ulaşmamız için, "teknolojilere bakış açısının" netleştirilmesi, belirleyici bileşenlerinden biridir; herhangi bir hareket bileşenlerinin gücü kadar etkiye sahiptir; daha fazlasını beklemek bizi yanıltabilir.
Bilgi Toplumu aşamasının temel girdisi "bilgi üretiminin" kaynağı olan "beynin" yarısını kadınlar oluşturur… Kadınların işgücüne katılımını planlamamış bir projenin iki ayağından biri eksik kalır ve bir işe yaraması mümkün olmaz.
Teknolojinin bir önceki toplum aşamasında " yerel ve doğrusal" büyüdüğünü, bugün ise " küresel ve üstel büyüme gösterdiğini" kavramadan; ekonominin gelişmesinde "teknoloji değişkenini" yerli yerine koymadan, anonsu ne kadar kendinden büyük olursa olsun, projeleri hayata taşıma zorlaşır…
Açılım sürecinin "ekonomik arka planını" analiz edilirken, "rekabet edebilir alan keşfi" mutlaka özenle ele alınmalı… Projeler, nesnel olanakların ve kısıtların dengesi üzerine inşa edilmeli. Süreci yönetenlerin, söz konusu arka plan üzerinde ne kadar kafa yorduklarını, etkin gelişme yaratabilmek için hangi güçlerin koordinasyonu ve hangi alana odaklanmayı öngördüklerini, bu konularda ciddi çalışmaların el altında bulunup bulunmadığını sorgulamanın yurttaş olarak hakkımız olduğuna inanıyorum.
Kalkınmanın kaynakları…
Bir kalkınma projesi temel ilke olarak "organik büyüme" ile gerçekleştirmeli. Kendi göbeğini eliyle kesebilen projelerin sürdürebilir gelişme yaratma olasılıkları daha yüksektir. Bu temel varsayımı dikkate aldığımızda, organik büyümenin olanak ve kısıtları üzerinde öngörüde bulunmak, projenin selameti açısından hayati önemdedir.
Organik büyüme tercih edilir ama büyük projelerin özellikle başlangıç aşamalarında bunun her zaman mümkün olamayacağını da bilmeliyiz. O zaman fiziki sermaye stokunu gerekli düzeye çıkarabilmemiz için, "kolektif kaynaklara ve özel yatırımcılara " başvurulacaktır. Konunun, kolektif kaynakların kapasitesi açısından değerlendirilmesi, sağlıklı beklenti yaratmanın gerek şartıdır… Özel kesimin özendirilmesi ise "kâr motifi" ihmal edilmeden yapılırsa, daha gerçekçi beklentiler oluşturulabilir.
Bölgelerin yarattıkları fonlarla, ülkenin kolektif kaynaklarından sağlanan destekler gelişmeyi hızlandırır ve "gelişme havzası" yaratılabilirse, bir başka kaynak daha devreye girecektir: "Yabancı sermaye…"
Başlangıçta, projenin finansmanının nasıl olacağına kafa yorarsak, ortaklık ve işbirliklerini daha başından ciddi biçimde özendirirsek, ölçek ekonomisinin erişebilirliği ile küçük ve orta ölçek yapının hız ve esnekliğini dengeleyen ve uluslararası rekabette yer edinen girişimler" ortaya çıkarabiliriz. Teşvik sistemini en az 5 yıllık orta vadeli ve 10 yıllık uzun vadeli olarak tasarlamak, daha başından bütün ilke ve kurallarını ilan etmek gerekir. Katı bir Teşvik Sistemi'nden söz etmiyoruz… Günün koşullarına göre ince ayarlar yapabilen, ama geriye doğru işlemeyip girişimcinin haklarını koruyan bir sistemin daha etkin olabileceğini düşünüyoruz.
Hepsinden önemlisi de bölge, ülke ve dünya sisteminin "kaldırma kapasitesini" iyi analiz edip, projenin finansmanında bu bileşenlere dayalı dengelerin kurulmasıdır. Sermaye piyasasında banka sistemine, vergi sisteminden, özel hukuk koşullarının düzenlenmesine, çevre sorunlarından, izinlere kadar "bütünlüğü olan yapı" oluşturulursa etkin sonuçlara ulaşılabilir.
Açılım sürecinin başarısı için ortaya konan projede "istim arkadan gelsin" anlayışına asla izin verilmemelidir: Net bilgi, etkin koordinasyon ve odaklanma ilkesinden ödün verilmemeli, "gözetim ve denetim mekanizmalarının" ödünsüz işlerliği işin başında netleştirilmelidir ki, finansman akışını hızlandırmanın gerek şart olan "güven ortamı" yaratılabilsin.
Beklenti yönetimi
Necip Mahfuz'un altını çizdiği gibi size tam olarak düşündüklerimi söylemek istiyorum: Neredeyse yarım yüzyıldır ülkemizdeki gelişmeleri merak eden, izlemeye çalışan biri olarak, sloganların, net bilgiye dayalı kaliteli fikirlerin önüne geçtiğini düşünüyorum. Bilimsel gözlemlerdeki 80/20 kuralını bilen bir insan olarak, ülkemizde ön hazırlık, belge koyma, meşrulaştırıcı gerekçe üreterek tartışmalar yapmada 95/5 kuralının bile işlemediğine içtenlikle inanıyorum.
Ülkemizde, araştırmaya, doğru veriye, sağlıklı enformasyona, uygun metotla üretilmiş bilgiye, sağlıklı sezgilerle zenginleştirilmiş anlamaya, hepsinin ötesinde anladıklarımızın yarattığı fırsatlara odaklanmış tartışmalara ihtiyaç var. Fizibilite anlayışını geliştirelim, çünkü fizibilite bilincinin gelişmediğini söylemek de karamsarlık değil hayatımızın gerçeğidir.
Yıllardır yineliyorum: Ülkemizde kaynak sorunu yoktur; akıl sorunu vardır. Gereksiz kapasitelerin yaratılmasına, yanlış seçilen teknolojik donanımlara, uygun biçimde oluşturulmayan iş süreçlerine, doğru dürüst oluşturulmayan işgücü profillerine bağlanan kaynakları alt alta koyabilsek, kayıplarımızın büyüklüğü ve ciddiyeti ortaya çıkar.
Ülkenin olanak ve kısıtlarının araştırılmamasından kaynaklanan "nesnel bilgi noksanlığı", topluma yön veren, düşünce ileten çoğu insanın genellemelerini "efsanelere", "yerleşik doğrulara", "kalıp düşüncelere", "önyargılara" , " kör inançlara" ve "ezberlere" dayalı yapmasına, abartılı "beklenti yaratmasına" yol açıyor... Beklenti yönetiminin toplumsal yaşamdaki "kritik önemini" bilenler, yanlış beklenti yaratmanın ne kadar sakıncalı olduğu düşüncesini onaylayacaklardır.
Ulus devletlerin oyun alanları her geçen gün daraldığı halde, "devlet her şeyi yapma gücüne sahiptir algısı" ülkemizde kolektif kaynaklara dayalı abartılı beklentilerin kaynağıdır… Devletin neleri yapabileceğini, neleri yapamayacağını bir "siyasi fizibilite" ile sunma aşamasına ulaşmalıyız ki, "kaliteli beklenti yönetimi" aşamasına geçebilelim.
Proje-odaklı tartışma ve dengeli beklenti yaratma bilinci, açılım süreci bağlamındaki söylemlerde özen gösterilmesi gereken önemli etkenlerden biri.
Barışı, kardeşliği, dayanışmayı ve huzuru besleyecek "ekonomik boyutun" ince ayrıntılarına özen göstermeliyiz. Bilmeliyiz ki, "şeytan ayrıntıda saklanır". "Öngörme ve önlemlerini alma"disiplini bu ülkede yaşayan herkesin ortak sorumluluğudur.
Bu denemede söylediklerimin "onaylanmasını" istemiyorum. İsteğim çok açık: Ne demek istediğimi anlamaya çalışılır ve alıcı bir ruhla, burada yazılanların eksik yönlerini tamamlayan, doğru bulduklarına güç ve değer katan eleştiriler bekliyorum. Giderek karmaşıklaşan sosyo-ekonomik ve teknik sistemler doğruyu bulma konusunda bireylerin beyinsel kapasitesini çok aşıyor. Sorunlarla baş edebilmek için "ortak akla" ihtiyacımız var…