Açık, makul ve etkin bir vergi sistemine doğru

Adnan NAS
Adnan NAS ASLINA BAKARSANIZ adnan.nas@stfa.com

Yakın gelecekte bizi gerçek gündemimizden koparacak konjonktürel bir kriz ihtimali azaldı ya, artık kronik sorunlarımız ya da yapısal darboğazlarımız üzerinde yoğunlaşma zamanı. Geçen hafta vergi idaresi ve denetiminin uygulamada ortaya çıkan bazı kurumsal ve kültürel zaaflarına değindik. Türkiye'nin özlenen büyüme temposunu sürekli kılması için yetersiz iç tasarruf oranını eninde sonunda yükseltmesi gereği kabul edildiğine göre, en önemli ve zorunlu tasarruf kaynağı olarak vergi ile ilgili düzenimizin ne kadar sağlıklı ve potansiyeline yakın olduğunu farklı açılardan irdelemeyi sürdürmekte fayda var. Bunu söylerken kasdımızın hiçbir şekilde toplam vergi yükünü artırma ile ilgili bir tartışma olmadığını, çünkü dolaylı vergilerin nispi payındaki yükselişi sistem ile ilgili bir yapısal darboğazın doğal sonucu yani dolaysız vergilerdeki açığın telafisi olarak kaçınılmaz bulduğumuzu da vurgulayalım.

Piyasa ekonomisine aykırı vergicilik

Bizde vergi sisteminin tasarımına ve uygulamasına yaygın toplumsal yaklaşım tarzında ve düşünce kalıplarında, piyasa ekonomisi ilkeleriyle uyuşmayan bazı unsurlar olduğu kanısındayım. Nedenlerini kısaca belirtmeye çalışayım.

Birincisi, piyasa ekonomisinin mümkün mertebe vergiye ihtiyacı asgari kılan, bu nedenle uygulamanın ve yaptırımların gevşek tutulduğu bir düzen olduğu sanılıyor. Oysa sınırsız doğal kaynaklara sahip olmayan bir ekonomide en azından kamu hizmetlerini ve altyapı yatırımlarını karşılayacak düzeyde vergi toplanması şart. Aksi taktirde bizim pek aşina olduğumuz yüksek borçlanma, yüksek faiz, enflasyon gibi hastalıklar kaçınılmaz.

İkincisi, mevzuatın tam ve yaygın olarak uygulanmasının girişimcileri ürküteceği ve yatırımları caydıracağı varsayılıyor. Oysa aksine sert kanunlar yapıp onları kısmen uygulamak, piyasa kurallarına aykırı davranmak ve rekabeti bozmak anlamına gelir. Çünkü piyasa ekonomisi açık, saydam ve herkese aynı şekilde uygulanan kuralları gerektirir.

Nihayet, belge düzenine ve şekli şartlara yoğunlaşan vergi mevzuatı ve usul hukuku, gerçek faaliyetleri ve iş/nakit akışını kavramayı, bu amaçla geliştirilecek her türlü güvenlik önlemini hukuka aykırılık olarak etiketleyip engelliyor. Oysa bu durum kamuoyunda hem vergi idaresine, hem de hukuka ve yargıya inancı ve güveni aşındırıyor.

Açıklık ve gerçekçi strateji

Aslında çıkarlarımız her alanda saydamlık ve açıklıktan geçiyor. Ekonomide küreselleşmenin, ülkelerin ve hatta işletmelerin karşılıklı bağımlılığını inanılmaz bir düzeye getirdiği günümüzde eski dönemlerden farklı olarak tehditler kadar fırsatlar da ortaya çıkıyor. Artık sadece neye sahip olduğunuz değil, başkalarıyla ve dünya ile ilişkilerde oluşturduğumuz sinerji ile sahip olacaklarınız da önemli.

Bu açıdan Türkiye'nin çıkış yolu, kısıtlı doğal kaynakları fakat genç ve talepkar nüfusu ve üstelik yeni dünya dengelerinde iyice merkezileşen jeopolitik konumuyla içe kapanmak ve kafasını kuma gömmek olamaz. Bu kaçınılmaz karşılıklı bağımlılık ortamında hala kayıtdışı ya da batık faaliyetlerin teşvik ile ayakta tutulması gibi son tahlilde kimseye yaramayacak ve ülke olarak patinaj yapmamıza neden olacak arkaik paradigmalardan bir an önce sıyrılmalıyız. Üstünlüklerimizi ve rekabet gücümüzü pekiştirecek politikalar, öncelikle de insan sermayemizin donanımını artıracak bir eğitim ve verimlilik/yenilikçilik odaklı bir özel sektör performansı ülkeyi özlediği konuma ve refah düzeyine götürecek tek rotadır. Gerisi ise işin özü ile ilgisi olmayan ayrıntılardan ve hedef şaşmasına yol açacak laf kalabalığından ibarettir.

Uzağa gitmeye de gerek yok. 2002 ile 2007 arasında sağlanan ekonomik istikrar ve göreli yüksek performans, bir musibet yani 2001 krizi sonucu da olsa, içe kapalı ve rekabetçilikten uzak yönetim paradigmalarının terk edilip, hayalci ve hamasi değil gerçekçi, dünyaya açık ve uyumlu bir stratejinin benimsenmesinin bir sonucudur. Bugün de yalpalamalardan kurtularak aynı rotaya geri dönmemiz, bırakın bizi ABD gibi güçlü bir ekonomide bile köklü sarsıntılara neden olan cari açık düğümünü çözmek, enerjimizi doğru kullanmamızı önleyen sosyal güvenlik, kayıtdışı ve verimlilik gibi yapısal darboğazları aşmak için zorunlu. Vergi sisteminde de dolaylı vergilerin artık haddini aşan ve enflasyonist etkileri öne çıkan ağırlığını azaltacak ve dolaysız vergilerin tabanını genişletip yükünü yayarak daha yüksek bir paya ve giderek daha düşük bir marjinal (üst) orana oturan istikrarlı bir yapıya kavuşmasını sağlamakta daha fazla gecikmemeliyiz.

Sistem arayışında doğru yol

Malum, vergi yükünde sorun yükün düzeyinden çok bunun paylaşımında. Kayıtdışının boyutu, kayıtlı kesim üzerindeki vergi baskısını ağırlaştırıyor. Öte yandan büyümeyi kalıcı kılmanın gerektirdiği yapısal değişimleri gerçekleştirme ihtiyacı var. Vergi sistemine yönelik reform çabasını bu iki kaygının bileşimi yönlendirmeli.

Bu itibarla bir yandan istihdam yaratan stratejik ve büyük ölçekli yatırımları özendirecek yeni bir yasal çerçeveyi oluşturmak, ayrıca mikro işletmelerin çoğunlukta olduğu KOBİ kesiminde ölçek ve rekabet gücü artışına yönelik mevzuat düzenlemelerini yürürlüğe koymak, diğer yandan da mali sistemi, sermaye piyasalarını ve bireysel emeklilik fonlarını güçlendirip genişleterek kurumsal tasarrufları artırmak temel amaçlar olmalı. Böyle bir yapıyı desteklemek ve enflasyon riski yaratmadan büyümeyi ve katma değer üretimini gözetmek için tarım sektörünün piyasa ekonomisine geçişini dolayısıyla kayda girişini sağlayacak pratik düzenlemeler, beyan kapsamındaki gelirleri genişletmeyi özendiren gider indirimleri, mesken sahipliğini aşan kentsel rantların vergilenmesi, belge düzeninden çok harcama ve nakit akışına yönelik vergi güvenlik önlemlerinin geliştirilmesi, basit usulün kapsamının daraltılması ve kolayca tespit edilecek kriterlere bağlanması, genç girişimciliğin ve tersine beyin göçünün teşvikiyle verimliliğin yükseltilmesi ve nihayet vergi idaresinin gönüllü uyum ve etkin denetim kapasitesinin güçlendirilmesi kritik politika seçenekleri olarak izlenmeli.

Geçen hafta da söyledik, uzun yıllar boyunca olduğu gibi karmaşık ve sözde sert bir mevzuat yazıp uygulamada mükellefi ürkütmemek için boşlukları görmezden gelme ve sistemi topal ördeğe çevirme yerine, açık, makul oranlı ve yaygın bir sistem ile ürküntüyü azaltıp bunu kimseye kendini enayi hissettirmeyecek bir katılıkla uygulamak en doğru yol gibi duruyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Seçim biter, kriz bitmez 02 Temmuz 2019
Yolun sonuna geliyoruz 11 Haziran 2019