Acemoğlu’ndan zenginleşmenin anahtarı

Güventürk GÖRGÜLÜ
Güventürk GÖRGÜLÜ PAZARLAMA 3.0 [email protected]

Geride bıraktığımız hafta 16’ncısı gerçekleştirilen Perakende Günleri’nin en önemli konuğu ve konuşmacısı, çalışmalarını ABD’de sürdüren, Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Ekonomi Profesörü Daron Acemoğlu’ydu. Çeşitli kurumlar tarafından dünya çapındaki en önemli ekonomistler arasında ilk sıralarda gösterilen Acemoğlu, Foreign Policy dergisinin “100 Global Düşünür” listesine göre dünyada en çok alıntı yapılan 20 ekonomistten biri. Acemoğlu’nun İstanbul’da konuşması, Türkiye’nin içinde bulunduğu durum açısından özel bir önem arzediyor. Zira Acemoğlu, The New York Times bestseller listesine giren “Why Nations Fail“ (Ulusların Düşüşü) adlı kitabında Türkiye gibi ülkelerin aslında neden zenginleşemediğini açıklıyor. Acemoğlu, dünyanın giderek globalleşmesine rağmen zengin ülkelerle fakir ülkeler arasındaki uçurumun sürekli derinleştiğine dikkat çekerek bunun nedenini sorguluyor. Tarih boyunca zenginler ve fakirler arasındaki farkı açıklayan pek çok teori ortaya atılmasına rağmen bunların hiçbirinin bugünkü durumu yeterince açıklayamadığına değinen Daron Acemoğlu farkın esas nedenini, ülkelerin sahip olduğu kurumların niteliğine bağlıyor.

Acemoğlu’na göre ülkeleri zenginleştiren veya fakirleştiren, birbirinden farklı iki tür kurumsal yapı sözkonusu. Bunlardan biri “Kapsayıcı kurumsal yapılar”, diğeri ise “Dışlayıcı kurumsal yapılar”. Anlayış olarak birbirinden çok farklı olan ve ülkeler arasındaki farkın giderek daha fazla açılmasına neden olan bu yapılar, ülkelerin hem ekonomik hem de siyasi sistemlerini belirliyor. Acemoğlu, kapsayıcı sisteme sahip ülkelerin zenginleşebildiğini, dışlayıcı sisteme sahip ülkelerin ise giderek fakirleştiğini söylüyor.

Mülkiyet haklarını güçlendiren, herkese eşit şartlar sağlayan, yeni teknolojilere yatırımı ve becerileri özendiren kapsayıcı ekonomik kurumlar, ekonomik büyüme yaratabilirken, dışlayıcı ekonomik kurumlar, çoğunluğun sahip olduğu kaynakların belirli kişi veya küçük gruplar tarafından sömürülmesine dayanıyor ve ekonomik faaliyeti özendirmekte aciz kalıyor.
Acemoğlu, Türkiye’nin tarihsel olarak dışlayıcı sisteme yatkın olduğunu söylüyor. Osmanlı’da mülkiyet, rekabet gibi konuların son derece cılız kalması, Cumhuriyetten sonra da dışlayıcı kurumların bir kısmının varlığını sürdürmesi, zenginleşmenin önündeki en önemli engel. Gelinen noktada, bu dışlayıcı büyüme; kalitesiz, sadece bazı kesimlerin yararlandığı, tekelleşmenin olduğu bir tablo ortaya çıkartıyor.

Diğer yandan son yıllarda dünya çapındaki çalkantıların da küresel olarak kapsayıcı kurumlar için birer sınav olduğunu düşünüyor Acemoğlu. Kapsayıcı kurumların dışlayıcı kurumları kendiliğinden alt edeceği gibi bir ön kabul olmayacağı için kapsayıcı kurumların bütün dünyada toparlaması, canlandırılması gerekiyor. Zira politik gücü eline geçiren bir grubun ekonomiyi ve tüm kapsayıcı sistemi yıkma riski artabiliyor.

Daron Acemoğlu, Amerika’da da son 30 yıldır bu tür çalkantıların yaşandığını anlatıyor. Böylesi durumlarda kapsayıcı kurumların kendini yenileyebilmesi gerekiyor. Yaratılan katma değerin dağıtılması, eğitim ve benzeri alanlarda eşitsizlik arttığında, kapsayıcı kurumlara olan güven azalıyor. O zaman da Trump gibi sisteme karşı olanlar başarı kazanıyor. Bunu önlemenin yolu da yine sivil toplumu ve kapsayıcı kurumları güçlendirmekten geçiyor.

Acemoğlu Türkiye’deki durumu da pek iç açıcı görmüyor. Son 10 yılda Türkiye’deki büyümeyi “düşük kaliteli” olarak nitelendiren Acemoğlu, “Ortalama büyüme yüzde 3 ve Türkiye gibi bir ülke daha yüksek oranlarda büyüyebilmeli. Büyümenin kapsamına baktığımızda ise tüketimden kaynaklanan bir büyüme görüyoruz. Yani büyüme yatırımdan gelmiyor. Cari açık, işsizlik ve eşitsizlik çok yüksek oranlarda” diye devam ediyor.

2001-2006 arasını kapsayıcı kurumların gelişmesi ve verimlilik artışı için örnek gösteren Acemoğlu, Türkiye’de demokrasi ve sivil toplumun güçlenmesi, işgücü eğitiminin yükselmesi finans başta olmak üzere ekonomide, yargıda ve siyasi alanda yapılan reformlarla büyümenin ortalama yüzde 6’ya yükseldiğine dikkat çekiyor. Büyümenin verimlilikten kaynaklandığı bu dönemde, eğitim, sağlık, fırsat eşitliği gibi alanlarda önemli reformlar görülüyor. Acemoğlu’na göre kapsayıcı büyüme için Türkiye”de sivil toplumun ve yargının güçlendirilmesi gerekiyor. Zira bunun aksi yönde atılacak her adım Türkiye’yi verimsizliğe ve fakirleşmeye mahküm ediyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Orta vadeli temenniler 21 Eylül 2018