Acele seçimi zorlayan Bahçeli değil ekonomi
Türkiye tarihinde görülmemiş bir hızla alelacele bir seçime gidiyor. Üstelik bu seçimle, çok hayati bir sistem değişikliği tam olarak yürürlüğe girmiş olacak.
Bu kadar kritik bir seçime olağan takviminden 16 ay önce, anayasal sistem değişikliğinin gerektirdiği uyum yasaları tam olarak çıkmadan gitme kararı, seçim tarihinden sadece 67 gün önce ansızın alındı.
Tüm bunların olabilmesi için ortada gerçekten olağanüstü bir alarm durumu olması gerekir. Ki durum, gerçekten de öyle. En azından ekonomi cephesinde…
Çünkü ekonomi öylesine kırılgan bir hale geldi ki her an bir yol kazasının patlak vermesi mümkün. Yüzde 7.4’lük yüksek büyüme ekonomideki kırılganlıkları azaltmak bir yana daha da büyüttü.
Yıllık cari açık şubatta bir yıl öncesine göre yüzde 56.3’lük bir artışla 53.35 milyar dolara tırmandı. Cari açığın milli gelire oranı yüzde 6.27 ile aşırı riskli alana girmiş durumda.
Buna karşın gelen dış kaynak yapısı bozuldu. Şubat itibarıyla kısa vadeli toplam kaynak girişi yüzde 216.3 artarken uzun vadeli kaynak girişi yüzde 31.2 düştü.
Dış kaynak girişi böylesine kısa vadeli ve riskli hale gelirken, kısa vadeli borçlar başta özel sektör olmak üzere alarm verici boyutta.
Sonuç kurlarda oynaklık ve sürekli yükseliş oluyor. Bu da artan belirsizlik ve güvensizlik demek.
Dış kaynak sıkıntısı kredi artışını frenliyor. Tüm politik zorlamalara karşın kredi artışı ancak enflasyon hızına yetişebiliyor. Bu da ekonomide bir yavaşlamanın habercisi.
Bu çerçeve aşırı borçlu reel sektör için ödeme sıkıntıları, bankalar için batık kredilerin artması demek. Dev grupların milyarlarca dolarlık borç ertelemesi için bankalarla masaya oturması bunun açık bir görüntüsü.
Sokaktaki vatandaş açısından bunların anlamı, enflasyon ve işsizlik artışı olacak. Çift haneli enflasyon ve işsizlik yüzünden yüzde 7.4’lük büyümeden bile bir refah payı alamayan geniş kesimler bu risklerden fazlasıyla etkilenecek.
Özetle bu ekonominin bir seçim için sonbaharı bile bekleyecek hali yoktu.