Acaba iç meseleye biraz daha fazla eğilsek mi?
Sayın Başbakanımız Arap dünyasında önemli ziyaretler yapıp, Türkiye'nin bölgenin lideri olduğunu dünyaya göstermeye çalışırken, ülkemizde tırmanan, terör olgusu her gün can almağa devam ediyor. Teröristlerin eskiye göre cüretkar tavırlar sergilediklerini görüyoruz. Artık dağlarda değil, kentlerin merkezinde güvenlik güçlerini hedef alarak, onların mücadele azmini kırmaya çalışıyorlar. Olayların ardından operasyonlar başlatılıyor, bazı görevliler şehit olurken, bazıları da yaralanıyor. Operasyonların başarı derecesini bilmiyoruz ama bu kadar sık yapılan saldırılar önemli bir istihbarat eksikliğine işaret ediyor.
Biz saldırılardan yakınırken, hükümetin Kuzey Irak'ta başlattığı hava harekatı yanında kara harekatına da hazırlandığı anlaşılıyor. Dış işleri yetkilileri böyle bir müdahalenin siyasi zeminini hazırlamak için yoğun uğraş veriyorlar. Karşımızda bir yandan Irak'ın birliğini temsil eden ama Kuzey'de otoritesinin ne kadar geçerli olduğunu bilemediğimiz Bağdat rejimi, diğer yandan bölgede fiili otoriteyi elinde tutan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi var. Başlangıçta Kuzey'deki Kürt yönetimine mesafeli yaklaşan Türkiye, sonradan bu yönetimle işbirliğine yönelmenin daha akılcı olacağına karar verdi. Ancak, güçlenen iktisadi ilişkilere rağmen, Barzani'yi uzun süre PKK'ya karşı aktif bir politika izlemeye ikna edemedi. Ne zaman ki Türk uçakları Kandil'i bombalamaya başladı, Kuzey Irak Türkiye'nin sabrının tükenmekte olduğunu anladı, şimdi işbirliği yapmağa daha yatkın gözüküyor. Güçsüz yönetimler baskı altına girince kendilerinden istenenleri yapacaklarını beyan ederler, üzerlerindeki baskı hafifleyince verdikleri sözleri unutma, taahhütlerinden kaçma yoluna giderler. Dolayısıyla eğer Barzani yönetiminin işbirliği isteniyorsa, baskıyı her daim devam ettirmek gerekecektir.
Türkiye'nin Kuzey Irak' dönük taleplerinin oldukça kapsamlı olduğu anlaşılıyor. Sadece Kandil'in değil, sınırdaki yerleşme birimlerinin de denetlenmesi isteniyor. Türkiye'nin de bu denetimlere katılması öneriliyor. Buna ek olarak, İran'la istihbarat paylaşımı arttırılıyor ve (tahmin ederim) eşgüdümlü hareket etme planları geliştiriliyor, uygulamaya konuluyor. Ayrıca PKK'yı Avrupa'dan besleyen maddi kaynakların da kurutulması için çabalar yoğunlaştırılacakmış.
Hükümetin şu anda izlediği politika, Türkiye içindeki olayların Kuzey Irak'tan, özellikle Kandil'den kaynaklandığı ve bu kaynaklar denetim altına alınmadıkça, tüm terör olayının da denetlenemeyeceği varsayımına dayanıyor. Bu değerlendirme büyük ölçüde doğru olsa da, Türkiye içinde büyük kentlerin varoşlarına kadar uzanan bir destek halkasının bulunduğunu görmezlikten gelemeyiz. Başka türlü ifade edecek olursak, sorun tamamen dış kaynaklı değil, dolayısıyla dahili tedaviler üzerinde de durmak, dıştaki sorun denetlenince içte sorun kalmayacağını beklememek lazım.
Şu sıralarda Sayın Başbakanımız dış politikaya geniş vakit ayırıyor. Arap dünyasındaki değişimin yönünün etkilenmeye açık olduğu bir dönemde böyle bir ziyaret şüphesiz faydalıdır. Ancak en son tahlilde kendi evinde terörü durduramayan Türkiye dış ilişkilerinde de sıkıntılar yaşamaya mahkum olacaktır. İç meseleye de dış politika kadar ağırlık versek mi acaba? Ne dersiniz?