AB’nin İlerleme Raporu 'Ne seninle ne sensiz!'
Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye 2013 Yılı İlerleme Raporu,Türkiye-AB ilişkilerinin gerilimli zaman dilimlerine denk gelen raporların aksine, hükümet ve kamuoyu düzeylerinde dikkati çekecek ölçüde ilgi uyandırmadı. Basında da öyle; genellikle derine gitmeyen düz haberlerle değerlendirildi.
Oysa, Türkçe 82, İngilizce 81 sayfa tutan raporda Türkiye’nin AB penceresinden nasıl göründüğü hacimli bir içerikle inceleniyor. İster düz ister satır aralarıyla okunsun, ilişkilerin geldiği nokta, ayrıntılı bilgi ve analiz yüklü bir değerlendirmeye tabi tutuluyor.
AB Komisyonu bu raporları 1998 yılından beri yayımlıyor. Yani15 yıllık bir “ilerleme külliyatı” söz konusu. 1998 yılındaki ilk rapor 44 sayfa. Temel değerlendirme sistematiği sonrakilerden farklı olmamakla birlikte, içerik nispeten zayıf.
Tabii, o raporda AB’nin üyelik sürecini ve müktesebata uyumu zorlaştıran sorun olarak gördüğü kimi hususlar izleyen yıllarda ya“ilerleme” kapsamında yer alıyor ya da çözülmemiş sorun olarak izleyen yıllara devrediliyor. 2013 yılı raporunda da böyle konular ve sorunlar var.
Gümrük Birliği masada
AB Komisyonu’nun 1996 yılından beri yürürlükte bulunan Türkiye-AB Gümrük Birliği’nden şikâyetçi olduğunu öğreniyoruz. Öyle ki, Komisyon Türkiye’nin ekonomik, ticari ve iş çıkarlarına doğrudan veya dolaylı önemli sınırlamalar, engeller koyan gümrük birliğini “değerlendirmeye” başlamış.
Komisyon’un amacı, birliğin her iki taraf üzerindeki etkisini değerlendirmek olsa da, izleyen paragraflarda AB’nin tek taraflı şikâyetleri sıralanıyor: “Türkiye’de hâlâ gümrük birliği kapsamındaki taahhütlerine aykırı mevzuat mevcuttur ve Türkiye’nin ticaretin önündeki teknik engellerin kaldırılmasıyla ilgili verdiği bir dizi taahhüt yerine getirilmemiştir.”
1996 yılından bu tarafa Türkiye’yi yöneten hükümetler ve bürokrasi gümrük birliği kaynaklı engeller konusunda sessizliği veya zayıf tepkileri tercih ederken, AB’nin kendi çıkarları açısından inceleme başlatması dikkate değer.
Rapor bu bağlamda Türkiye ile AB arasında pek açık edilmeyen bir “sürtüşme alanının” varlığını da işaretliyor. AB, gümrük birliği şartı olarak Türkiye’nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne yönelik taşımacılık ve malların serbest dolaşımına ilişkin tüm kısıtlamaları kaldırmasını talep ediyor. Türkiye ise bu “kozu” AB’nin 3’üncü ülkelerle imzaladığı serbest ticaret anlaşmaları üzerinden ulusal ekonomiyi vurmasına karşı kullanıyor.
Ekonomi kırılgan
Ekonomiyle ilgili sorun ve gelişmeler ilerleme raporunda geniş yer tutuyor. Bu noktada iki değerlendirme var. İlki, ”Ekonomide yavaşlamanın sonuna gelinmiş ve 2013’ün ilk yarısında ekonomik faaliyetler yeniden hızlanmıştı.” İkincisi, dış dengesizlikler önemini sürdürmekte olup, bu dengesizliklerin kısa vadeli fonlarla finansmanı ülkeyi küresel yatırımcı duyarlılığındaki ani değişimlere karşı kırılgan hâle getirmektedir.”
Kırılganlık vurgusu, raporun mali politikalarla ilgili bölümlerinde de tekrarlanıyor: “Türkiye ekonomisi finansal belirsizlikler ve küresel risklerdeki artışa karşı kırılgan durumda olup makro ekonomik politika bileşiminin daha da iyileştirilmesi mümkündür.”
Değerlendirmeler arasında dikkati çeken bir analiz özetle şu: Türkiye ekonomisinde sanayi ve tarım zayıflarken hizmet sektörü genişliyor. Raporun “Sektör ve İşletme Yapısı” başlıklı bölümünde istihdamın büyümeden hızlı artması incelenirken, bu olumsuz durum şöyle anlatılıyor:
“İstihdam artışının sektörel dağılımına bakıldığında, toplam istihdamdaki payı 1,3 puan artışla yüzde 49,4’e çıkan hizmetler sektörüne doğru açık bir kayma görülmektedir. Tarım, sanayi ve inşaat sektörlerinin toplam istihdamdaki payları düşmüştür (sanayi yüzde 19,1). Hizmetlerin GSYH içindeki payı 1,2 puan artarken diğer tüm sektörlerin payı gerilemiştir.”
İlerleme raporu Türkiye’ye kendi optiğinden bakıyor; yalnız ekonomide, değil, siyasette, demokraside, devlet organlarında çözülen, çözülmeyen, çözülmek istenmeyen sorunları vurguluyor ve bilinen tavrını tekrarlıyor: “Ne seninle ne sensiz!”