Abi ne çıkar?
- Abi ne çıkar?
Hayatımızın son 2 ayı bu soruyla geçti.
Arkasından hemen şunlar geliyor:
- Hayır çıkarsa bu doları kimse tutamaz diyorlar?
- Abi evet çıkarsa çok büyük para gelecekmiş.
- Evet çıkarsa yabancılar ülkeyi terk edecekmiş.
- Abi evet çıkarsa bir sürü insan parasını yurtdışına çıkaracakmış.
- Evet çıkarsa bu doları neyle tutacaklar, herkes kaçar.
- Evet çıkarsa borsa çökecekmiş
- Hayır çıkarsa borsadaki satışı o zaman görün
- Herkes anladı evet çıkacağını, borsa ondan yükseliyor.
- Asıl hayırı fiyatlıyor bu borsa...
Uzayıp gidiyor.
Herkesin dünya görüşünce, meşrebince değişiyor sorulan sorunun tonu.
Yanlış anlaşılmasın, yadırgamıyorum.
Ülkenin sistemini şekillendirecek bir referandumdan bahsediyoruz.
Tabii ki konuşacak, tartışacağız.
Ekrana çıkan yerli ya da yabancı konuklarımızın hemen hepsine bu soruları soruyor, yanıtlarını da mümkün olduğunca senaryo bazlı şekilde derinleştirmeye çalışıyoruz.
Derse ki, “Referandumdan sonra piyasada iyimserlik bekliyorum”, başlıyor Twitter mesajları:
“Evet propagandası yaptı, algı yapıyor.”
Derse ki, “Referandumdan sonra kurum bağımsızlığı algısı değişecek, sonrasını olumlu düşünmüyorum”, dönüyor mesajlar tersine:
“Hayırcı bu, felaket tellallığı yapıyor. Algı yapıyor.”
Kendi adıma bu tartışma düzleminin doğru olmadığından eminim.
İnsanların birikimleri açısından piyasanın vereceği kısa ya da orta vadeli tepkilerin önemini azımsamıyorum.
Oy vermek için piyasaya bakmayın
Ama ülkenin geleceğini değiştirecek, şekillendirecek bir referandumda insanların oy kararı vermek için bakmaları gerekenler arasında piyasa tepkisinin 500’üncü sırada falan gelmesi gerektiğini düşünüyorum.
Dolar bugün iner, yarın çıkar. Borsa da öyle. Ama yaptığımız ya da yapmadığımız sistem değişiklikleri kalıcı olacak. Birikimli sonuçlar doğuracak. Hukuk sistemi, kurumsal işleyiş, etki/tepki mekanizmaları, yetki paylaşımları her iki sonuçta da yeniden tanımlanacak.
“Referandum belirsizliği ortadan kalkınca” şeklindeki cümlelere bu nedenle mesafeli yaklaşıyorum. Çünkü bu referandumnu sonucu, her şekilde farklı geçiş dönemlerine neden olacak.
“Hayır” çıkması halinde, ortaya çıkacak yetki tartışmalarını gözünüzün önüne getirin? Cumhurbaşkanı ve başbakanın yetkileri, parlamentonun durumu, OHAL kararları, KHK’lar... Hepsi tartışılmaya devam edilecek.
“Evet” çıkması halinde, yetkilerin kullanım zamanlaması, geçiş yasalarının çıkarılması, seçim barajı, Bakanlar Kurulu’nun yetki ve sorumlulukları, mevcut bakanların yetki kullanım esasları, 2019’a kadar geçecek sürecin şekillenmesi, bunların hepsi tartışılacak.
Bunların arasında ekonominin ihtiyaç duyduğu reformları yapmaya ne kadar imkan olacak?
Yıllar yılı %6.5 faiz dışı fazla vererek, emek emek biriktirdiğimiz bütçe marjını kullanarak kazandığımız zamanı, bu tartışma ortamında ne kadar etkin kullanabileceğiz?
Ülkenin yarısı mutsuzken kalıcı ekonomik canlanma sağlanır mı?
Dahası, ülkenin yarısının sürekli mutsuz olduğu bir ortamda kalıcı ekonomik canlılığı nasıl sağlayabileceğiz? 7 Haziran’ı hatırlayın. Ülkenin yarısı mutlu, yarısı mutsuzdu.
Sonra 1 Kasım’a bakın. Mutlu ve mutsuz yarılar yer değiştirmedi mi?
Referandumdan çıkacak sonuç, zaten iki seçenek barındırdığı için bu kutuplaşmayı derinleştirmeyecek mi?
Siyasetin insanlarımızın günlük hayatındaki rolü bu kadar kabarık kalmaya devam ettikçe, enerjimizi, üretim motivasyonumuzu ister istemez buraya yönlendiriyoruz.
Siyasetteki sertliğin toplum yaşamında, güncel hayatta, komşuluk, ticaret ilişkilerinde çok sınırlı karşılık bulduğuna inananlardanım.
O nedenle ekonomideki kalıcı iyileşmenin anahtarının da referandum sonrasında oluşacak yumuşamada yattığını düşünüyorum. Daha önce yaptığımız sıçramayı başka türlü yineleyebilme şansımız yok.
Naif ve romantik bulunmak pahasına, Yunus Emre’nin sözlerini hatırlatmak isterim:
Bölüşürsek tok oluruz, bölünürsek yok oluruz..