'AB'den başka şansımız yok'

Volkan AKI
Volkan AKI İŞ'TEN SOHBETLER [email protected]

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik ile ilk 6 aylık çalışmaları değerlendirdik… Aslında bahsettiğimiz 2 ana konu var: TÜSİAD’ın ana gündem maddeleri ve ona Erol Bilecik’in kişiliği ile kattığı farklılık… Zor bir dönemde, konuyu siyasi çekişme yerine ekonomik zemine taşımayı başardı. Bilecik bunu, “Etkin diyalog, daha fazla diyalog ve çok daha fazla diyalog” olarak tanımlıyor… Bir diğer tanımı ise 'Yeni Türkiye' için: AB ile uyumlu çalışan, yüksek standartlarda hukuk ve özgürlükler toplumu... Bilecik bu noktada AB ile uyumun altını çiziyor: "Başka bir şansımız, lüksümüz yok. Avrupalıların da şüphesiz bize ihtiyaçları var." TÜSİAD, ülkenin "ortaya yapışmışlık" sorununu aşmak için ise “geleneksel” yöntemler çok yeterli değil olmadığı görüşünde. Bunun için STEM’de seferberlik ve dijital dönüşümün sanayideki adı olan sanayi 4.0 kritik öneme sahip… Bilecik’e göre “Treni kaçırmış değiliz ama tren de hareket etti. Hızlı olmak gerekli”. Tüm bunlar için beklenti tüm alanlarda “reformist” bir yaklaşım…

TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik ile uzun bir sohbet yaptık, geçmiş dönemin değerlendirmeleri yanı sıra aslında geleceğe dair önemli mesajlar da var. Pek çok konuda karşılıklı görüş alışverişinde bulunduk… Size onun aktardıklarını kendi görüşlerimi küçük notlarla aktararak vermeye çalışacağım. Sözü daha çok Erol Bilecik’e bırakacağım… Benim önemsediğim bir konuyu soruyorum. Bilişim-teknoloji sektöründen gelmesiyle aslında Erol Bilecik “geleceğin” dünyasını temsil ediyor. Bunun pek tesadüf olmadığını TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik’in kendi gözlemleriyle şöyle ortaya çıkıyor: “TÜSİAD’da geçtiğimiz birkaç yıl olarak tanımlayabileceğim bir zaman diliminde, teknoloji ile ilişkili olan, eski adıyla komisyon, şimdiki adıyla yuvarlak masa dediğimiz ana görev noktalarının neredeyse üç ya da dört tanesi teknoloji ile ilgili yapılar oldular. Bu da benim işimi bir miktar kolaylaştırdı. Üyesi bulunduğumuz BusinessEurope da dahil olmak üzere TÜSİAD’ın muadili sayılabilecek küresel kuruluşların tamamında en çok öne çıkan üç gündem maddesinin 4. Sanayi Devrimi ve dijital dönüşümle birlikte neredeyse yüzde 66’lık oranda teknolojik dönüşüme odaklı unsurlar olduğunu görüyoruz. Bu benim için çok önemli bir avantaj oldu. Genel olarak ülkenizdeki iş dünyasının büyük resmini daha net görüyorsunuz. Dikkatimi çeken şu oldu; İzlanda, Danimarka ve Yunanistan’daki TÜSİAD muadili kuruluşların başında olan, başkanlık sorumluluğunu alan insanların da tamamen teknoloji kökenli olduğunu gördüm. Örneğin Yunanistan’da muadil kuruluşumuz SEV’in (Hellenic Federation of Enterprises) başında 30 yıldır tanıdığımız, bizim gibi teknoloji ürünleri dağıtıcısı olan bir kurumun kurucusu yer alıyor. Mesela Danimarka’daki TÜSİAD muadili kuruluş olan DI’nin (Confederation of Danish Industry) başkanı IBM Danimarka’nın CEO’suydu”.

TÜSİAD’ın ana başlığı ne?

Bu noktada TÜSİAD’ın genel gündemini ve başlığını sorduğumda Erol Bilecik’in yanıtı şöyle:

“Genel anlamda öncelikle geniş gündem yelpazemiz var ancak özele indiğimizde üzerine çalışmalar yapacağımız, raporlar çıkaracağımız, etkinlikler düzenleyeceğimiz birçok farklı konu var. Tümü için aynı çatı sloganı kullanabiliriz: “Küresel ekonomi ile rekabet gücü yüksek Türkiye.” Ana başlığımız bu…

Demokrasi, hukuk, özgürlükler, güvenlik, büyüme, istihdam, yatırım ortamı, eğitim, AB süreci, toplumsal cinsiyet eşitliği, sürdürülebilir kalkınma, gençlik, girişimcilik bu dönemde daha fazla köpürterek üzerine gittiğimiz konular arasında. Görevimizi devrettiğimizde de bizden sonra bayrağı devralacak arkadaşlarımız teknolojinin de etkisiyle bunların güncellenmiş halleriyle devam edecekler. Söz konusu maddelerden, önem sırasından bağımsız olarak öne çıkanlar şöyle: 4. Sanayi Devrimi ve dijital dönüşüm. Önceki dönemden hem devraldığımız hem de devam ettiğimiz bir ana konu. Bugün dijital dönüşüm, genetik, enerji konuşuyoruz. Nano teknolojiler, nesnelerin interneti (IoT) ve yapay zeka konuşuyoruz. Bunların hepsinin birleşimine bakıldığı zaman bunun sanayiye dönüşüm biçimini ve toplumsal etkilerini uygarlığın evrimi hatta devrimi olarak tanımlayabileceğimizi düşünüyorum. Bu alanda daha fazla farkındalık yaratmak, daha fazla bilgiyi paylaşmak, başarı öykülerini öne koymak gibi amaçlar doğrultusunda birçok etkinlik, rapor ve projeye imza attık. Hatta sevgili Bahadır Balkır’ın başkanlığı altında sadece bu alana odaklanan bağımsız bir yuvarlak masa grubumuz var. Sanayi 4.0 Günleri adı altında devam eden, geçtiğimiz temmuz ayında ikincisini gerçekleştirdiğimiz bir paylaşım platformumuz da mevcut”.

Orta kelimesi yapıştı kaldı

Bu önemsediğim konuyu, dünyadaki gidişi göstermesi açısından öncelikle buraya almak istedim. Teknolojiyle uğraşanların ortak noktası, kısır çekişmelere değil geleceğe odaklanması… Peki TÜSİAD Türkiye ekonomisini nasıl değerlendiriyor? Çok ayrıntıya girmeden temel yaklaşımı soruyorum. Bilecik şöyle yanıtlıyor: “Genel olarak bakıldığında bir karneden bahsediyorsak orta gelir grubundayız. Üretimde, iş gücünde, teknolojide genelde orta seviyelerdeyiz. Tüm bu alanlardaki seviyemizi yükseltmeli, daha ileri noktalara taşımalıyız. Orta kelimesi yapıştı, bundan kurtulmamız lazım… Orta gelir grubu, orta teknolojili ürünler, orta seviye işgücü. Yüksek seviyeye geçme bağlamında gerek ülkenin gerekse ekonomimizin potansiyelinin çok daha yüksek olduğu aşikâr. Siyasi iklimin daha reformist politikalar ortaya koyması halinde bu potansiyel kolayca açığa çıkabilir. 16 Nisan referandumunda, sonucu beklemeden bir açıklama yayınladık. Başkanlık sistemi ya da parlamenter sistemin devamı sonucundan hangisi olursa olsun izlememiz gereken reformların belli olduğunu vurguladık. Uzun vadeli çok iyi bir vizyon belgesi niteliğinde bir çerçeve çizmiş olduk. “Türkiye için birlik ve reform zamanı” bizim için motto oldu. Bu belgenin üç ana bileşeni var: Demokrasi, ekonomi ve Avrupa Birliği. Hatta şimdi son zamanlarda dördüncü eksen olarak dijital dönüşümü konumlandırıyoruz."

Hemen soruyorum: “Artık bir dördüncü eksen de var diyorsunuz?”

"Kesinlikle var. Genel olarak teknoloji çatısı altında da konumlayabiliriz ancak tercihimiz dijital dönüşüm olarak tanımlamak. Referandum açıklamamızda özetle şunu söyledik; işler kötü değil, mali disiplin bozulmamalı. Bütçe açığının yüzde 2 seviyelerinin ötesine geçmesi büyük riskleri de beraberinde getirir. Bu noktaya özellikle dikkat etmek gerekli. Mali disiplinin arkasına pahalılıkla, dolayısıyla enflasyonla mücadeleyi ekleyebiliriz. Maalesef en fazla odaklanarak çözmemiz gereken konu. Tekrar genel bakışa dönersek, karnemiz kötü değil. Orta dediğimiz bir karneyle moralimizi bozmamıza gerek yok fakat dikkat etmemiz gerektiği de kesin”.

Etkin diyalog, daha fazla diyalog

TÜSİAD’ın son dönemde özellikle hükümet ilişkilerini, başka kuruluşlarla ilişkilerini artırdığı izlenimini ilettim. Erol Bilecik’in yorumu ise şöyle oldu:

“Diyaloğa çok önem verdik. TÜSİAD her dönemde etkin ve olumlu diyalog yaklaşımını benimsedi. Olumlu, yapıcı, empati kabiliyeti yüksek bir iletişim dilini benimsedik. TÜSİAD’da Türkiye’nin yaklaşık 4 bini aşkın seçkin firmasını temsil ediyoruz. İstihdamdan milli gelire, dış ticaretten vergilere kadar kimisinde yüzde 50, kimisinde yüzde 80 ve daha fazla payı olan bir temsilden söz ediyoruz. Etkin diyalog, daha fazla diyalog ve çok daha fazla diyalog tüm iş yaşamımda bana hep yol gösterici unsurlar oldular. TÜSİAD görevimde de bu unsurlar olmazsa olmazım. Yalnızca siyasi otoritelerle değil, diğer sivil toplum örgütleriyle olan ilişkilerimizde de bu yaklaşımı gözetiyoruz. TÜRKONFED’in yanı sıra muadilimiz birçok örgütle de ortak proje yapmak, birlikte çalışmak, karşılıklı değer alışverişinde olmak noktalarında yolumuza devam ediyoruz.

Moral-motivasyon ve OHAL

Birçok teşvik veriliyor ancak istenen hareketlilik ve moral-motivasyon düşük görüşümü söylediğimde Erol Bilecik’in buna yorumu şöyle oldu: “İş dünyasının bir temsilcisi olarak da iş insanı olarak da aynı kaynağa sahibim. Rakamlar özellikle ilk çeyrekte iyi geldi. İkinci çeyrekte de gittikçe iyileşiyor fakat yatırım ortamının geneline baktığımızda alınması gereken bir hayli yol olduğunu söylemek zorundayız. İlk çeyrekteki yüzde 5’lik büyümeye bakıldığında halen kalıcı büyük yatırımların artması gerektiğini düşünüyoruz. Normalleşmeye olan ihtiyacını vurgulayan bir piyasadan söz edebiliriz. Bizim dikkat çektiğimiz, OHAL bu durumun tam karşılığı. İş dünyası yatırım için “daha doğru zamanı” bekliyor. Tedirgin olmayacağı, seçim atmosferini düşünmeyen, darbe girişiminin etkilerini atlatmış bir zaman ve ortam. Moral motivasyonu biraz daha yukarıya çekmek için normalleşmenin hakim olduğu bir dönem şart. Aksi takdirde ülkemizin karşıtları ve rakiplerimiz kazanıyor. Dolayısıyla OHAL uygulamasına belirgin bir süre sonra son verilmesi gerektiğine kalben inanıyoruz. Yine iki kere ikinin dört etmesi gibi hukukun üstünlüğü ve hukuka olan güven, yatırım ortamınıza kesinlikle olumlu yansıyor. Bu iki konuda güveni tesis ettiğinizde petrol ya da diğer kıymetli doğal kaynaklara da ihtiyacınız olmaz. Ki ülke olarak bu kaynaklara yeteri kadar sahip değiliz. Hem yabancı yatırım girişi olur hem de elinizdeki sermayeyi daha fazla oranda yatırıma dönük olarak kullanabilirsiniz. OHAL mevcutken bu iki kavramdan çok güçlü bir şekilde bahsetmeniz mümkün olmuyor. Bir nevi mücadeleye 1-0 yenik başlıyorsunuz. Yabancı yatırımcının önünde beliren uyarı “state of emergency” yani acil durum; hatta çok daha ilerisi “olağanüstü” durum. Bu da kuşkusuz güven telkin edici bir ibare değil”.

"Yatırım için bir ivme bir coşku şart"

Peki yabancı yatırımcılar bundan nasıl etkileniyor ve acaba geleceğe dönük neler yapılmalı? TÜSİAD Başkanı Erol Bilecik: “Mevcut oyuncuların tamamı şüphesiz bizlerle birlikte… Ancak yeni potansiyel oyuncuların halihazırda uzaktan izlemede olduğunu görüyoruz. Bizi asıl endişeye sevk eden nokta da bu… Yerel yatırımcıya da daha güçlü bir yatırım iklimi sunmamız gerekiyor. Bu iklim henüz oluşmadı. 2005-2011 dönemindekine benzer bir ortamdan söz ediyorum.

Hükümetin tekrar 2005 – 2011 ivmesini yakalaması lazım. Bir ivme, bir coşku şart. Avrupa Birliği ile iletişimin daha kaliteli olması, stresten daha uzak olması lazım. Ekonomide rakamlar kötü olunca daha çok ele alıyoruz. Ekonominin artık uzun vadeli planlar üzerine oturması gerekiyor. Geçmiş dönemlerde harika kalkınma programları yapıldı. Bizim aslında orta-uzun vadeli, beş yıllık kalkınma programlarını konuşmamız gerekir. Daha kısa vadeli önlemler olan borç yapılandırmaları, geçici vergi indirimleri, Kredi Garanti Fonu gibi unsurları konuştuk. Para piyasalarını sürekli konuşuyoruz. İş dünyası olarak ortak beklentimiz kapsayıcı, reformist ve acil bir eylem planı. 16 Nisan’da vurguladığımız üç konuya dijital dönüşümü de eklediğimizde beklentilerimiz de tam manasıyla şekilleniyor; Türkiye için Birlik ve Reform Zamanı”.

"Temel rekabet STEM'den başlıyor"

Konuyu rekabete getirirsek iş artık temel bilimlerde siz bu konuyu “STEM” (Science, Technology, Engineering, Mathematics/Fen, Teknoloji, Mühendislik, Matematik) altında çok vurguladınız diye bunun önemini açmasını istiyorum Erol Bilecik’ten: “Öncelikle STEM’in kamuoyunda bir sözcük olmanın ötesine geçerek kavramlarıyla birlikte tanınmasına dair göstermiş olduğunuz emek için size de müteşekkiriz. TÜSİAD olarak STEM anlayışının daha da yerleştiğini görmekten memnuniyet duyuyoruz. STEM, Fen-Teknoloji-Matematik-Mühendislik disiplinlerinin birbiriyle bağlantılı şekilde, sanatın da eklenmesiyle birlikte oluşan bir eğitim disiplini. STEM, iş gücü ile bilgi ekonomisi arasındaki köprünün ilerideki en önemli geçiş noktası olacak. STEM Çalışma Grubu Başkanı Burak Aydın’ın liderlik ettiği girişimle, STEM konusunda bir seferberlik programı ilan ettik ve çalışmalara başladık. Seferberlik, STEM deneyiminin paylaşıldığı fuarlardan, öğrencilerin bu konuda Ar-Ge ve inovasyon boyutunda önemli hamleler yapmış şirketlere ziyaretlerine ve STEM Öğretmenlerinin eğitimine kadar geniş bir yelpazede yürütülüyor. Yönetim Kurulu kararıyla desteklenmesi ve dört yıllık bir proje planı yapılmasıyla da TÜSİAD açısından bir ilk niteliğinde.

Evet uzun vadeli ve sürdürülebilir, öngörülebilir bir program. Aşağı, yukarı bu şekilde. Biz TÜSİAD’da Sanayi 4.0 çalışmalarını belki 10 yıl boyunca sürdüreceğiz fakat STEM için dört yılı kapsayan bir karar ve iş planımız mevcut. Temel rekabet dünyada aslında STEM’den başlıyor. Tamamen doğru bir tespit. Fark yaratabilmek için temel bilimler, icat çıkartmak ya da buluş, rekabet STEM’den başlıyor”.

En temel iki konu: Demokrasi ve ekonomi

Herkes bir tanım yapıyor nedir bu ‘Yeni Türkiye’ tanımı, TÜSİAD buna nasıl bakıyor? diye sorduğumda Erol Bilecik’in bu tanımla ilgili yorumu şöyle oluyor:

“TÜSİAD adına böyle bir tanım yapılacaksa bu, AB ile uyumlu çalışan, yüksek standartlarda hukuk ve özgürlükler toplumudur. Dünya ekonomisinde yükselecek bir Türkiye bizim gerçekten uzun yıllardır yaptığımız tek tanım. Bunu da çok keyifle paylaşıyorum, yani hem dünya siyasetinde hem de dünya ekonomisinde yıldızı parlayan bir Türkiye”.

Hemen burada AB ile uyumluluk neden bu kadar önemli diye soruyorum: “İki tane temel konu var. Demokrasi ve ekonomi. Günümüzde ekonomik çıktılarımızın önemli bir karşılığı AB ülkelerinden. Eğitim, teknoloji transferi, kültürel etkileşim, turizm, sanayinin geliştirilmesi gibi konuların hepsinin sonuna reform eklersek, AB üyeliği bu reformların uyum nezdindeki taçlanma noktasıdır. Bunun en güncel örneklerinden biri Gümrük Birliği. Gümrük Birliği’nin güncelleştirilmesi hedefinden asla ödün vermeyen bir ülke olmamız gerekir. Zira ekonomik açıdan bu milli menfaatimizin bir gereğidir; demokrasi ise en temel önceliğimizdir. Başka bir şansımız, lüksümüz yok. Avrupalıların da şüphesiz bize ihtiyaçları var. Hem de çok yüksek şekilde”.

TÜSİAD’ın ekonomi tahminleri

Erol Bilecek, Türkiye Ekonomisi ile ilgili tahminlerini şöyle sıralıyor: Haziran ayında Dünya Bankası ile Küresel Ekonomik Beklentiler raporunun tanıtımını yapmıştık. O etkinlikte de altını çizerek belirtmiştik: kısa vadeli politikalar ile büyümeyi artırabiliriz ama sürdürebilir kılmak için makro iktisadi istikrar ve yapısal reformlar şart. Nitekim o gün Türkiye’nin ilk çeyrek büyümesinin yüzde 5 olduğu haberini almıştık. Bu büyümeyi geçici vergi indirimleri, ötelenen borç ödemeleri (vergi ve SGK) ve kredi garanti fonu gibi kısa vadeli tedbirler ile gerçekleştirebildik. İkinci çeyrekte de bu politikaların etkisinin devam etmesiyle yüzde 4,5-5 civarında bir büyüme bekliyoruz. Bu politikaların maliyetine dikkat etmemiz gerekiyor. Zira yılın ilk 7 ayında hazinenin nakit dengesinde bozulma var. Geçen sene 9,9 milyar TL açık verirken bu sene bu açık 33,5 milyara çıktı. Yıl sonunda da bütçe açığının yüzde 2 civarına çıkması bekleniyor. Diğer yandan bankacılık sistemi de hızla ve yüksek miktarda dağıtılan krediler yüzünden limitlerine ulaşmış durumda. Artık daha kalıcı ve sürdürülebilir politikalara yönelmemiz gerekiyor.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar