AB’de sorunlar da ekonomik ihtiyaçlar da zirvede
Büyük merkez bankalarının, finansal piyasalar, hatta ülkeler üzerindeki kontrolü tartışılmaz bir noktaya geldi. Avrupa Merkez Bankası’nın (AMB) Yunanistan krizindeki tavrı, bu ülkeye çok ağır şartlar içeren bir anlaşmayı kabul ettirdi. Çin Merkez Bankası’nın piyasalara direkt müdahalesi, spekülatörleri hizaya getirdi. Fed’in 2009’da başladığı ‘‘piyasa yönlendirmesi’’ aslında bu işin nirengi noktasıdır. Sonraki yıllarda Japonya Merkez Bankası’nın, İsviçre Merkez Bankası’nın kur müdahaleleri de serbest piyasa sistemine indirilmiş darbelerdir. Spekülatörlerin büyük oyunlar için manevra alanları artık sınırlıdır. 1990’larda Soros, Steinhardt, Tudor Jones, Robertson gibi efsane piyasa oyuncuları vardı. Modern finans piyasalarında büyük spekülatörlerin artık esamesi okunmuyor. Zira büyük merkez bankaları piyasa mekanizmasını altüst ettiler. Fiyatlamalar olması gerektiği gibi gerçekleşmiyor.
Yunanistan konusunda, Almanya’nın güç politikası karşısında AMB de duramadı. Belki durmak istemedi. ‘‘Draghi halkoyuyla seçilmiş değil, görev verilmiş biridir. Ne yapabilirdi.’’ düşüncesi akla gelebilir. Ancak Draghi’nin son iki yılda AMB’nin para politikaları nedeniyle defalarca kez Almanya ile anlaşmazlığa düştüğü biliniyor. Referandumdan sonra, Yunan hükümeti ‘‘Yunanistan kendi isteğiyle eurodan çıkmaz. Zorla dışarı çıkarılması gerekir’’ diyordu. Zorla dışarı çıkarılmanın anahtarı AMB’nin elindeydi. Sonuçta Yunan bankalarına likidite desteği kesildiği anda perde iner. AMB’nin Yunanistan’daki ofisine ‘‘Para vermeyin’’ talimatı gelirse, sistem çöker. Ben, ‘‘Yunanistan çıkmalı. Ancak bu çıkış AMB’nin kontrolü altında olmalıdır’’ görüşünü savunurken, biraz iyimser düşünmüşüm. AMB maşa gibi kullanıldı. İtalya Başbakanı Renzi’nin dediği gibi, Yunan halkı aşağılandı. Yunanistan’ın üretkenlik açısından zayıf bir ekonomiye sahip olduğu ortadadır. Almanya gibi güçlü ekonomilerle aynı birlik içinde olması başta hataydı. Ama hiçbir ülke böyle bir davranışı hak etmiyor. Yunan halkının referandumda önüne konulan şartların ağırlaştırılması nasıl açıklanır? Kreditörlerin, ülkenin anahtarını istemedikleri kaldı. Yaşananlar, AB projesi açısından bir hayal kırıklığıdır. Sonuçta, üye bir ülkede özgür bir referandum yapıldı. Demokrasinin beşiği olarak nitelendirilen bir bölgede, halk oylamasından çıkan sonuç bu kadar küçük görülmemelidir. Kreditörlerin taleplerinden tamamen vazgeçmesi tabii ki beklenemezdi. Ancak çıkan sonuca biraz daha saygı gösterilebilirdi. Bazı ayarlamalar yapılabilirdi.
Euro bölgesindeki krizin derinleşmesiyle, üye ülkelerdeki marjinal partilerin oylarında son yıllarda ciddi bir artış oldu. Kemer sıkma tedbirlerine karşı çıkan partiler seçimlerde başarı kazandılar. Gelinen noktada, Almanya ve onu destekleyen Hollanda ve Avusturya gibi ülkelerin dayatmacı tavırları, Avrupa’da milliyetçilik dalgasını artırır mı azaltır mı? Ben artıracağını düşünüyorum. Hafta başından beri, euro karşıtlarının ağır ifadelerle AB’ye yüklendikleri görülüyor. AB’nin Avrupalı elitlerin bir projesi olduğu, sıradan insanların uzun vadeli ekonomik ihtiyaçlarının bu projenin bir parçası olmadığı savunuluyor. Ekonomik ve parasal bağımsızlığa sahip ulusal hükümetlere dönülmesi gerektiği daha yüksek bir sesle dile getiriliyor. AB projesinin devamı konusundaki gerçek test, İspanya’da kasımda yapılacak seçim değildir. İngiltere’de 2017’nin sonuna kadar yapılması planlanan, AB üyeliği kaderini belirleyecek olan referandumdur. İngiltere’de oyların ne tarafa doğru yöneleceğini kestirmek zor değildir.
AB’nin bir proje olarak sürdürülebilirliği önümüzdeki dönemde çok tartışılır. Öte yandan, bölgenin ekonomik ihtiyaçları da artıyor. Özellikle İran’la yapılan anlaşma, bölge açısından kritikti. Avrupa, doğal gazda Rusya’ya olan bağımlılığın azalmasını istiyor. Alternatiflerinden birisi İran gazıdır. ‘‘Türkiye’de koalisyon kurulduktan sonra yapısal reformlara hız verelim.’’ diyoruz ya, işte bu reformların hayati olanı enerji maliyetlerinin düşürülmesidir. Önümüzde fırsatlar var. İsrail gazının, İran gazının, Azeri gazının Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması önemlidir. AB bir çözülme sürecine girmiş olabilir. Yine de, en önemli ticari pazarımız olmayı sürdürecek.