ABD'ye göre euro Avrupalılara bırakılmayacak kadar önemli

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Dünyanın en büyük tahvil fonu şirketi Pimco CEO'su El-Erian'a göre, AB'de gerilim yükselmeye devam edecek. Robert Schuman Vakfı Başkanı Giuliani ise, "Avrupa'nın sonu geldi diye haykıranlar, yanılıyor. Her zaman bu şekilde hareket ettik. Önce bir kaç ülke arasında anlaşma imzalandı; daha sonra ülkelerin sayısı genişletildi" diyerek, AB'nin doğru yolda olduğunu söylüyor.

Avrupa Birliği'nin 9 aralıkta imzaladığı anlaşma ABD basınında "Berlin'in zaferi", İngiltere'nin uzaklaşması olarak değerlendirildi.  IMF'nin Avrupa krizinde, Avrupa Komisyonu ve Avrupa Merkez Bankası ile bir troyka oluşturması da, önemli bir gündem maddesi.

Dünyanın en büyük tahvil fonu şirketi Pimco CEO'su Mohammed El-Erian'a göre, IMF'nin Avrupa krizine çözüm bulmak için bu derece büyük bir müdahalede bulunması, kafa karıştırıcı bir durum.

Uzmanların yorumları da El-Erian'dan çok farklı değil: "Avrupalılar IMF'yi dansa dahil ettiler, çünkü başka çareleri yoktu; IMF, kümese giren kurt gibi. En güçsüz tavuklara acımayacak; IMF, polis rolünü üstlenecek; Amerikalılara göre, euro Avrupalılara bırakılmayacak kadar önemli" yorumları ABD basınına yansıyan yorumlar arasında.

Yetersiz bir anlaşma

Pimco CEO'su El-Erian, AB ülkelerinin bütçe dengesine kademeli geri dönüşü anayasalarına dahil etmelerine yönelik Altın Kural'ı, euro bölgesinde güveni yeniden oluşturmada önemli, fakat yetersiz bir adım olarak değerlendiriyor.

El-Erian, bu kurala ek olarak, büyüme ve rekabet gücünü destekleyecek; bankaların sermaye rezervlerini ve aktif kalitelerini artıracak güvenilir reformlara ihtiyaç duyulduğunu da kaydediyor.

Ulaşılan anlaşmayı Angela Merkel gibi, "Avrupa'nın geleceği için çok iyi bir sonuç" olarak göremediğini ifade eden El-Erian, "Bu anlaşma daha çok, euronun dağılmaması için ilk adım. Fakat kaybedilen zamanı yerine koymak için yeterli değil" diyor.

"Ulaşılan sonuç mucize ya da küresel bir çözüm sunmaktan uzak" diyen El-Erian, öngörülen ek finansmanın yetersiz kalacağını ifade ediyor. İngiltere'nin tavrının Avrupa genelindeki stress seviyesini artıracağını söyleyen El-Erian, gerilimin sadece 17 euro bölgesi ülkesiyle sınırlı kalmayacağını, tüm ülkelere yayılacağını dile getiriyor. El-Erian, "Gerçek gerilim devlet başkanları kendi ülkelerine döndükleri ve bu cömert anlaşmaları uygulamaya koydukları zaman başlayacak" diyor.

Avrupa Merkez Bankası beklemeyi tercih ediyor

El-Erian'ın dikkat çektiği konulardan birisi de Avrupa Merkez Bankası'nın ne yönde hareket edeceğini öngörmenin zor olduğu. "Her ne kadar büyük bir çaba safetse de, Avrupa Merkez Bankası politikaları beklediği düzeyde algılanmadı. Bunun başlıca nedenlerinden birisi, çabalarının bazı ulusal hükümetler ve Avrupa kurumları tarafından desteklenmemiş olması" yorumlarına bulunan El-Erian, bu kapsamda Avrupa Merkez Bankası'nın harekete geçmeden önce, diğerler aktörlerin hareketini beklemeyi tercih etmesinin anlaşılır bir durum olduğunu ifade ediyor.

"'Avrupa'nın sonu geldi diye' haykıranlar, yanılıyor"

Robert Schuman Vakfı Başkanı Jean-Dominique Giuliani ise, El-Erian'dan daha farklı bir bakış açısında sahip.

"Schuman ya da Monnet'nin Avrupa'sının sonu geldi' diye haykıranlar, yanılıyorlar. Her zaman bu şekilde hareket ettik. Önce bir kaç ülke arasında anlaşma imzalandı; daha sonra ülkelerin sayısı genişletildi ve bu süreç Avrupa Komisyonu tarafından yönetildi. Schengen için de aynı süreç yaşandı" yorumunda bulunan Guiliani, anlaşmanın çok önemli bir adım olduğu; en yüksek noktaya ulaşan endişe eğrisinin aşağı inmaya başlayacağını ve Avrupalı devletlerin ilk kez aynı yönde hareket ettiklerini ifade ediyor. Tabii ki İngiltere hariç.

Giuliani'ye göre, İngiltere'nin anlaşmayı imzalamaması bir başarısızlık veya bölünme işareti değil, tam tersine, İngiltere'nin kendi istediği dışında AB'ye fayda sağladığını düşünüyor Giuliani. İşte bu düşüncesinin nedenleri: "İngiltere, subprime krizinden bu yana büyük zorluklarla müzakere edilen yeni finansman yasalarının bulunduğunu bir anlaşma değişikliğini imzalamayarak, diğer ülkeleri büyük bir şoka uğrattı. Londra böylece daha da uzaklaşmış oldu. Bundan iki yıl önce, bazı Avrupalı parlamenterleri , parlamentodaki başlıca gruptan ayrılarak, topluluk içindeki ağırlıklarını kaybetmişlerdi. İngiltere'nin, Avrupa Komisyonu içinde ağırlığı olan bir komiseri bulunmuyor. Bu anlaşma Avrupa'nın ikiye bölünmesine yol açmıyor, tam tersine, Avrupa'nın düzene konmasına yol açıyor. Komisyon, bütçeleri, yapısal reformları, ekonomik hareketleri kontrol edeceğinden dolayı, aşırı güç kazanmış durumda."

İngiltere'nin uzun vadeli stratejisi ne olacak?

İngiltere'nin 27 AB üyesi dışında kalmayı tercih etmesi, ülkenin uzun vadeli stratejisine yönelik soru işaretleri yaratıyor. Muhafazakar parlamenterler, İngiltere'nin İsviçre gibi olmasını, yani AB'ye yakın, fakat bağımsız olmasını istiyorlar. Ekonomik ve Politik Araştırmalar Merkezi (CEPR) uzmanlarından Douglas McWillianms'a göre, AB'nin korumacılığından feragat eden bir İngiltere'nin daha rekabetçi olması ve iş dünyasının gelişimini desteklemek için çok daha fazla çalışması gerekecek.

İngilizler şu an için başbakanları David Cameron'u alkışlıyorlar. Bunun ne kadar süreceğini zaman gösterecek.

AB karşıtları arasında yer almayı seçen Cameron, ise ülkesi için yeni bir dönem başlattığının farkında.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar