ABD'deki kriz senaryoları ve yatırım fırsatları
Fortune Dergisi çoğu yaşamakta olduğumuz ekonomik krizi meslektaşlarından daha önce öngörebilmiş bulunan sekiz ekonomist ve iş adamına ileriye dönük beklentilerini ve yatırım tavsiyelerini sormuş. Ağırlıklı olarak ABD ekonomisinin geleceği üzerine odaklanan senaryolar, günümüzün global dünyasında bizim geleceğimize de ışık tutuyor. Aşağıda yorumcuların beklentilerini özetlerken kendi görüşlerimi de vermeye çalıştım. Her ne kadar bayram ertesinde ensemizi fazla karartmayalım desek de, beklentiler kısa vadede çok da iç açıcı değil maalesef.
Listedeki ilk isim, tabii ki New York Üniversitesi ekonomi profesörü Nouriel Roubini, yani nam-ı diğer Dr. Doom. Roubini krizin 2009'da devam etmesini, ABD'de şu ana kadar yüzde 25 kadar düşmüş olan ev fiyatlarının yüzde 15 daha düşmesini, yüzde 6.5 civarında olan işsizlik oranının yüzde 9'a kadar çıkmasını, gelişmekte olan ülkelerin de krizde ciddi bir daralma yaşamasını ve ekonomilerin en erken 2010'un ortalarında, o da kansız (anemik) bir toparlanma sürecine girmesini beklediğini ifade etmiş. Önümüzdeki bir sene boyunca hisse senetleri, emtialar ve özel sektör tahvillerine zinhar para yatırılmaması gerektiğini ve nakit veya nakit-benzeri kısa vadeli enstrümanlarda kalınması gerektiğini düşünüyor. Genel olarak Roubini'nin tesbitlerine katılıyorum.
İkinci sırada Pimco adındaki yatırım danışmanlığı şirketinin eşik-altı problemini 2007 Temmuz'unda tespit etmiş olan kurucusu Bill Gross var. Krizin sadece eşik-altında değil, bütün piyasalarda etkili olduğunu ve bugüne kadar kağıt üzerinde 30 trilyon dolarlık bir servetin erimesine sebep olduğunu belirten Gross, bu durumun sadece ipotekli konut kredisi piyasalarından değil, varlık değerlerinde devamlı bir büyüme yaşanacağı şeklindeki mesnetsiz beklentilerden ve bu süreçte kaldıraçlı türev enstrümanların yoğun şekilde kullanılmasından kaynaklandığını düşünüyor. Obama hükümetinin devletin müşfik yumruğunu Smith'in görünmez eli yerine ne oranda koyabileceğinin krizin düzelme sürecini belirleyeceğini düşünen Gross bu süreç içerisinde yatırımcıların tek haneli kazançlarla yetinmek zorunda olacağının altını çiziyor. En sağlam yatırımların da yüksek kaliteli firmaların tahvilleri ve doğrudan devlet yardımı alan mali sektör şirketlerinin senetleri olduğunu düşünüyor.
Büyük Buhranla parelellikler çizen Yale Üniversitesi profesörü Robert Shiller, borsanın 1995-2000 arasında 3 kat artış gösterdikten sonra geçen ay sonu itibarıyle 2000 zirvesinin yüzde 60 kadar gerisinde olduğuna, ev fiyatlarında Büyük Buhran'dan beri en büyük düşüşün yaşandığına, faiz oranlarının yüzde 0'a yaklaştığına, piyasaların oynaklığının rekor düzeyde arttığına ve tüketici güveninin rekor seviyede düştüğüne dikkat çekiyor. Shiller'i en çok endişelendiren tüketici güveninin geri gelmesinin uzun bir zaman alacak olması. Borsa için ise, kendisinin geliştirmiş olduğu ve fiyat/kazanç rasyosunda kazanç değerini 10 yıllık ortalama kazanç değeri olarak alan ve 2000 yılında 44 seviyesi ile tavan yapmış olan Case-Shiller Index'in bugünlerde uzun dönemli ortalaması olan 15'in altına 13 seviyesine gerilemiş olmasına rağmen, bu endeksin büyük buhran sırasında 6 değerine kadar düşmüş olması nedeniyle, ABD borsasında hâlâ ciddi bir düşme potansiyeli olduğunu düşünüyor.
ABD'nin TMSF'sinin başında olan (ve uzlaşmacı olmayan tutumu nedeniyle Obama İdaresi tarafından görevden alınması beklenen) Sheila Blair'e göre yatırımcılar derecelendirme kuruluşlarının dar matematik modellemelere dayanan yanlış değerlendirmelerinin de etkisiyle yatırımlarında ipoteklerin gerçek kalitesini dikkate almadıklarını düşünüyor. Blair çıkışın ABD toplumunun tasarrufa dönüşünden geçtiğini düşünüyor. Bu görüşe katılmamak mümkün değil, ancak bu sürecin oldukça uzun süreceğini ve ABD'nin nihayetinde göreceli olarak daha fakir bir ekonomi olmasını engellemeyeceğini de belirtmek gerekiyor sanırım.
2 sene kadar önce Wall Street'in çökeceğini öngörmüş olan emtia gurusu Jim Rogers zorunlu bir likidasyon döneminden geçilmekte olduğuna ve bu süreçte Citigroup'tan GM'ye kadar pek çok şirketin temel bilançolarında da büyük hasarlar oluştuğuna dikkat çekiyor. Şu anda emtia arzında büyük bir daralma yaşandığını ve tıpkı 1970'lerde olduğu gibi çıkışın da ilk olarak emtialar üzerinden gerçekleşeceğini düşünüyor. Özellikle tarımsal emtialarda pozisyon almaya başlamış bulunan Rogers 30 yıllık ABD Hazine bonolarını da açığa satmaya başlamış. Açıkçası ben de hangi akıllının faizi yüzde 4'ün altına gerilemiş olan bu enstrümanlara yatırım yaptığını çok merak ediyorum doğrusu. Tarihi olarak en düşük faiz seviyelerine gerilemiş olan bu enstrümanların orta vadede faizinin yükselmesi (=değerinin düşmesi) kaçınılmaz gibi.
50 yıllık borsa tecrübesi olan Montrose danışmanlık şirketinin başkanı John Train yaşanan resesyonun çok sert olmasına rağmen bir buhrana dönüşmeyeceğini düşünüyor. Kendisi özellikle nakit olarak güçlü pozisyonları bulunan ve bu krizden kazançlı çıkacağını düşündüğü orta gelir grubuna perakende hizmetler götüren şirketlere yatırım yapılmasını tavsiye ediyor. Yalnız, yatırımın zamanlaması konusunda net bir ifade kullanmayarak yatırımlara piyasalarda kasvetin en derin noktasına ulaşıldığı zaman girilmesi gerektiği gibi oldukça muğlak bir ifade kullanıyor. Bunu herkes biliyor ama mesele kasvetin dibinin ne zaman geleceği!
Roubini gibi son dönemde ismi parlayan Oppenheimer şirketinin mali sektör analisti Meredith Whitney daha karamsar. Her ne kadar ABD hükümetinin bugüne kadar mali sektöre yaptığı yardımlar kanamayı durdurmuş ise de, sistemin çok ihtiyacı olan taze likidite yaratmamış olmasını önemli bir problem olarak görüyor. Planların devamlı değişikliğe uğramasına ve açılan paketin büyüklüğünün devamlı artmasına rağmen şirketler ihtiyaçları olan sermayeyi piyasadan toparlayamadıkları sürece devlet desteğine ihtiyaçları devam edecek. 2009 sonunda Amerikan bankacılık sisteminin toptan bir yeniden yapılanmaya gideceğini düşünen Whitney, bankaların küçüleceğini, kapanacağını ve birleşeceğini düşünüyor. Bu süreç içerisinde, yeni banka oluşumlarının da söz konusu olacağını çünkü yeni ve temiz bir bilanço ile başlayarak bugün çok düşük kalmış olan uzun vadeli verim eğrisinin avantajını kullanmanın önemli bir avantaj yaratacağını düşünüyor. Şahsen, sistemde devam etmekte olan likidite zafiyetinin böyle bir oluşumu engelleyeceğini düşünüyorum doğrusu. Öte yandan, 2008 yılının piyasaların ekonomiyi etkilemesi şeklinde gelişen bir yıl olduğu, 2009'un ise ekonominin piyasaları etkileyeceği bir yıl olacağı şeklindeki görüşlerine katılmamak mümkün değil.
Son olarak da zor durumda bulunan şirketleri düzlüğe çıkarma konusunda uzman olan W.L.Ross şirketinin kurucusu Wilbur Ross ipotek problemi çözülmeden ekonominin normalize olmayacağını düşündüğünü belirtmiş. Şu ana kadar 5 trilyon dolar değer kaybı yaşayan ev sahiplerinin 12 milyonunun ev değerleri konut kredisi borçlarının altında kalmış durumda. Konut kredileri ile ev fiyatları arasındaki bu dengesizliğin kredilere karşılık ayrılarak düzeltilmesiyle ve yeni ipotek kredisi imkanlarının sağlanmasıyla aşılacağını düşünüyor. ABD hükümetinin bankaların ayırmak zorunda oldukları karşılıkların yarısını karşılamasının bu düzeltme sürecini hızlandıracağını öngören Ross hükümetin otomotiv üreticilerine yardım etmesi ve altyapı projelerine hız vermesi gerektiğini düşünüyor. Obama'nın problemlerin çözümüne yönelik bu tedbirleri kısa zamanda hayata geçirmesi durumunda resesyonun 2010 başlarında biteceğini, aksi takdirde uzun yıllar devam etme riski olduğunu belirtiyor. Şahsen ben de, normal şartlar altında, özellikle tüketici profilindeki farklılık ve çok daha dinamik girişimci yapısı nedeniyle ABD'deki resesyonun Japonya'daki gibi devamlılık arz etmeyeceğini ve 2010'un ilk çeyreğinde toparlamanın başlayacağını düşünüyorum. Ancak toparlanma Roubini'nin de ifade ettiği gibi oldukça anemik ve ABD'nin dünya ekonomisi içindeki ağırlığının göreceli olarak azalmasıyla sonuçlanan bir toparlanma olacaktır.