ABD'de deflasyon riski resmiyet kazandı

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM tugrulbelli@gmail.com

Her ne kadar Fed'in Para Kurulu toplantısı sonrasında Salı akşamı yapılan açıklamada ekonomiyi canlandırmaya yönelik yeni tedbirler ortaya konmamış olsa da, piyasalarda oluşan kanaat açıklamanın önümüzdeki dönemde bu tip önlemlerin alınacağının kuvvetli sinyallerini içerdiği şeklinde oldu. Nitekim, zaten son günlerde bu beklentiyle zayıflamakta olan doların değer kaybı toplantı sonrasında hızlandı. Son 2 hafta içinde dolar euro'ya karşı %5'in üzerinde değer kaybetmiş bulunuyor.

Federal Açık Piyasa Komitesi'nin (FMOC) 21 Eylül kararıyla 10 Ağustos kararı arasında küçük ama önemli farklılıklar göze çarpıyor. Eylül açıklamasında özel sektör yatırımlarındaki artış hızında bir yavaşlama olduğuna dikkat çekilmekte. Banka kredilerindeki gerileme hızının azaldığı da not edilmiş. (Kredilerde net artış ise hala söz konusu değil!) Ancak asıl önemlisi çekirdek enflasyon gelişmelerine yapılan vurgu. Bu ayki kararda, açıkça, çekirdek enflasyon düzeyinin azami istihdam ve fiyat istikrarını sağlayacak düzeyin altında kaldığı belirtiliyor. (Ağustos itibarıyle ABD'de 12 aylık TÜFE %1.1) Ayrıca, ekonomik toparlanmayı desteklemek ve enflasyonu istenen düzeye çıkarmak için gerekirse ek imkanların devreye sokulacağı ifade ediliyor. Böylelikle, krizden sonra ilk defa Fed, biraz kapalı bir ifadeyle olsa da, bir deflasyon riskinden söz etmiş oluyor.

Bu gelişme, ister istemez, daha önce de gündeme gelen, 1990 sonrası Japonya'nın durumu ile 2010 sonrası ABD'nin durumu arasındaki olası paralelliklerin tekrar sorgulanmasına yol açmakta. Bilindiği gibi, Japonya neredeyse 20 yıldır deflasyonist bir ortamın içerisinde. (Bizim gibi uzun süre kronik enflasyon yaşamış bir ekonomi için inanılmaz bir olgu ama Japonya'daki tüketici fiyatlarının bugünkü düzeyi 1993 yılındaki düzeyine eşit.) Öte yandan, akademisyenler Reinhart ve Rogoff'un hem yeni kitaplarında, hem de sağda solda yayınlanan makalelerinde, Dünya'da bundan önce yaşanmış olan neredeyse tüm finansal krizlerin bilançosunu çıkararak yaptıkları analizler sonucunda krizlerden çıkış süresinin ortalama 10 yıl olduğunu beyan etmeleri, "Acaba krizin etkileri 7 yıl daha devam edecek mi?" sorularını da gündeme getirmekte. Ancak, Reinhart ve Rogoff'un çıkarımları esasen bence fazlasıyla tarihe dayanan ve basite indirgenmiş çıkarımlar. ABD, ekonomisinin küresel sistem içerisindeki payı ve parasının "güvenli liman" özelliği nedeniyle, herhangi bir ekonomi değil. Misal, R&R'nin analizlerinde yer alan Şili'nin 1981'de, Meksika'nın 1994'de veya Türkiye'nin 2001 yılında yaşadığı krizler bugünkü küresel krizin gidişatına hiçbir şekilde ışık tutmayacaktır. 

Öte yandan, ABD'de Krugman ve ekürisi uzun zamandır krizle ilgili alınan önlemlerin hem yetersiz kaldığı, hem de kısa kesildiği konusunda eleştirilerde bulunmakta. Önemli argümanlarından biri politika faizleri "sıfır noktası"na (zero-bound) geldiğinde (ki ABD %0.25 faizle uzun süredir o noktada), para politikasının etkisizleştiği şeklinde. Bu şartlar altında, para politikası kanalıyla yapılacak fazla bir şeyin olmadığını ve maliye politikasına ağırlık verilmesi gerektiğini savunuyorlar. Özellikle, Bush zamanında çıkartılan ve yıllık geliri 250 bin doların üzerindeki ABD vatandaşlarına sağlanan vergi indirimlerinin kaldırılması, işsizlik yardımlarının uzatılması, ve genel olarak bütçe açıklarının devam ettirilmesinin önemine vurgu yapıyorlar. Ancak, işin bir de siyasi boyutu var. Obama'nın mali canlandırma programlarının zayıf kalması, Cumhuriyetçilerin ve piyasacı ekonomistlerin "Gördüğünüz gibi bu tedbirler işe yaramıyor, ayrıca bugünün açıkları yarının gelirlerine ipotek koyduğu için harcamalar da artmıyor; işin doğrusu bütçe açıklarını kapatmak" şeklindeki savlarının kamuoyunda geçerlilik kazanmasına yol açıyor. Bunun yanında, devleti minimize etmek gibi daha ekstrem liberal görüşleri olan "Tea Party" hareketi de belirli kesimlerden destek almakta. Tabii, sonuçta Kasım ayında seçimler var ve Obama'nın bu seçimleri kaybetmesi halinde Parlamento'daki çoğunluğunu da kaybederek, gerekli reformları gerçekleştirememe ihtimali söz konusu. Kısacası, belki de ABD göz göre göre, uzun süreli bir deflasyon ortamının içine doğru sürüklenmekte.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019