ABD ve politikasızlık
Bu haftanın başında, Beykoz Üniversitesi’nde, Amerikan Dış Politika Konseyi Başkan Yardımcısı Ilan Berman’ın konuk olduğu yuvarlak masa toplantısında ABD-Türkiye ilişkilerini tartıştık.
Berman’ın en dikkat çeken yorumu “ABD’nin bir Ortadoğu politikası”nın olmadığı yönündeki tespitiydi. Bir an “Yalnız Ortadoğu mu?” sorusunu sorasım gelmedi değil?
11 Eylül saldırılarından sonra ABD dış politikası “ön alma” stratejisi üzerine oturtuldu. Bu strateji “az diplomasi çok askeri müdahale” içeriyordu ve maalesef ABD, ön almayı gelecekte sorunun nereye evrileceğini düşünmeden hareket etme olarak uyguladı. Askeri müdahale sonrası ülkelerin nasıl normale döndürülebileceği yalnızca söylemlerde kaldı. Daha da kötüsü askeri bir başarıdan da söz edilemez bir durum ortaya çıktı.
ABD çekildikten sonra ise bu ülkeler güçlü bir devlet yapısı yaratamadılar ve harekatın getirdiği ekonomi ve güvenlik temelli sorunları komşularıyla beraber göğüslemek zorunda kaldılar. Irak’a 1990 yılında yapılan ilk müdahalenin üzerinden 33 yıl geçti. ABD’nin harekât öncesi “insan hakları, kadın hakları, demokrasi, refah artışı, terörden arındırma vb.” konulara yönelik söylemlerin hiçbirisinin esamesi okunmadı. Irak temeli sağlam olmayan bir yönetim tarzıyla yönetiliyor. Federatif yapı federallikten çıkmış durumda.
Devletin güçsüzlüğü terör unsurlarına alan yaratırken komşu ülkelere de güvenlik tehdidi olarak yansıyor. Bunun ile bitmiyor… ABD’nin yanlış politikaları IŞİD gibi örgütleri ortaya çıkarıyor ve yalnızca ülke için değil tüm bölge için tehdit haline getiriyor.
Yaratılan bu örgütlerin varlığı öngörüsüz hareket eden ABD için yeni askeri müdahale alanları doğuruyor. Suriye bunun diğer örneği. Obama döneminde Türkiye’yi dışlayan ve ABD’yi Suriye’de bir terörist gruba mahkûm eden politikalar, o dönemin Başkan Yardımcısı bugünün Başkanı Biden tarafından devam ettiriliyor. ABD’nin sahadaki askeri varlığı ise PKK uzantısına eklemlenmiş durumda. Daha da vahimi ABD bu politikalarını IŞİD ile mücadele gibi kabul edilmesi zor bir nedene bağlıyor.
Amaç IŞİD mi? Bir PKK devletçiği kurmak mı? Terör örgütüne mahkûmiyet, Irak ve Suriye özelinde, ABD’yi bölgede yalnızlaştırıyor. NATO müttefiki Türkiye bile diplomasiyi İran ve Rusya ile yürütmek zorunda kalıyor. ABD politika üreticileri sahadaki ağırlığın Rusya lehine yitirildiğini rapor ederken Rusya’nın 2015 yılında Suriye’ye gelmesindeki stratejik hatalarından hiç dem vurmuyorlar.
Afganistan ise ayrı bir fiyasko. 11 Eylül saldırıları sonrası Irak’taki argümanlara benzer nedenlerle başlatılan Afganistan harekâtı başlangıçta Taliban’ı güçten düşürdü. Ancak harekatın temel amacı olan El-Kaide’nin yok edilmesi başarılamadı. El-Kaide küçüldükçe içerisinde farklı terör yapılandırmaları çıktı. ABD’nin desteklediği merkezi hükümet, Kabil’in dışında ancak kısıtlı kontrol sağladı. Dolayısıyla ülkede istikrarı inşa edilemedi.
ABD 2021 yılında çekilirken arkasında insan haklarına aykırı birçok müdahalenin sonunda yaşamını yitirmiş masumlar ile 20 yılda ekonomisi, siyasi yapısı düzeltilememiş bir ülke bıraktı. Ülke tekrar Taliban’ın kontrolüne girdi. Sonuç elde var sıfır. Yine sonucu öngörülememiş bir strateji. Çekilme planı ise tüm ülkelere örnek olacak nitelikteydi!
Bu çekilme umarım bölgemizde bazılarına örnek olur. Bugünlerde ABD’li politika yapıcılar sahadaki ağırlığın Rusya lehine yitirildiği gerçeğinin yanında Çin’in bölgedeki diplomasi başarısının ağırlığı altında eziliyor. Riyad ve Tahran’da karşılıklı açılacak büyükelçilikler sonrası nasıl bir tutum takınılması gerektiği yönünde bir fikirleri yok.
İsrail kullanılabilir mi? Bu da ülkesinde büyük tepkilere maruz kalan Netanyahu’dan başka kimsenin işine yaramaz. İsrail’i daha saldırgan yapar. Son yıllarda Körfez ülkeleriyle İsrail arasındaki yumuşamaya son verir ki buna İran çok sevinir. Bu yetmezmiş gibi, Çin şimdi de Filistin konusuna el attı. Sonuç mu? ABD’ye rahat uyku yok!