ABD tarifeleri, küresel güven krizi ve Türkiye’nin konumu

Cenk AKYOLDAŞ
Cenk AKYOLDAŞ PİYASA DİNAMİKLERİ cenk.akyoldas@dunya.com

2025’in ilk büyük sına­vında Türkiye nasıl bir yol izlemeli?

2025 yılı, küresel ekonomi açısından sarsıcı bir döneme­ce sahne oluyor. ABD Başka­nı Donald Trump tarafından açıklanan yeni gümrük tari­feleri, yalnızca ticaret denge­lerini değil, küresel güveni ve siyasi dengeyi de tehdit eder hale geldi. Daha önce çoğu za­man blöf olarak değerlendi­rilen tarife açıklamaları, bu kez uygulamaya konuluyor ve dünya dördüncü büyük finan­sal şok dalgasıyla yüzleşiyor.

ABD’nin sert ticaret hamle­leri, 1987 borsa çöküşü, 2008 finansal krizi ve 2020 pande­mi çalkantısından sonra yeni bir küresel kırılmanın eşiğin­de olduğumuzu gösteriyor. Bu kriz sadece ekonomik değil; aynı zamanda ticaretin artık kurallarla değil, güç dengele­riyle şekillendiği yeni bir ça­ğın kapısını aralıyor. Bu belir­siz tabloda Türkiye, hem risk­lerin hem de fırsatların tam kesişim noktasında yer alıyor.

Gümrük tarifeleri ne anlama geliyor?

Trump’ın tarifeleri devre­ye sokması, küresel piyasalar­da 5,4 trilyon dolarlık bir eri­meye neden oldu. Fed Başkanı Powell’ın temkinli söylemle­ri ve Hazine Bakanı Bessent’in “yeni vergiler gerekli” çıkışı ise yatırımcılara güven vermekten uzak kaldı. Sonuç: Pi­yasalar bu gelişme­leri ‘negatif sürpriz’ olarak fiyatladı ve risk algısı dramatik biçimde bozuldu.

Ancak burada ke­sinleşmiş bir senar­yodan bahsetmek zor. Geçmişte Trump’ın tarifelerinin yalnız­ca %22’si gerçekten hayata geçirildi. Bu da, ABD iç siyasetinden gelen baskıların ilerleyen süreçte tarifeleri geri çekme olasılığını gündeme ge­tirebileceğini gösteriyor. Tür­kiye’nin ticaretteki konumu: Avantaj mı, risk mi?

2024 yılında Türkiye, ABD’ye 16,4 milyar dolarlık ih­racat yaptı. Otomotiv, maki­neler, tekstil ve kimya ürünle­ri başı çekerken, dış ticaretin 65 faslında fazla verildi. Yeni tarifelerde Türkiye’ye uygula­nan %10’luk oran; AB’nin %20, Japonya’nın %24 gibi yüksek oranlarına kıyasla düşük kaldı. Bu fark, Türkiye açısından kı­sa vadede rekabet avantajı an­lamına geliyor. Ancak bu avan­tajın sürdürülebilirliği, küresel maliyet şokları, kur geçişkenli­ği ve iç enflasyonist baskılar gi­bi birçok değişkene bağlı.

Küresel kırılganlık dalgası Türkiye’yi nasıl etkileyebilir?

1-Kur ve enflasyon baskısı:

Döviz kuru geçişkenliğinin yüksek olduğu Türkiye’de, ithal girdiye dayalı üretim modeli fiyat artışlarını hız­la içeride hissettiriyor. Bu da enflasyonla mücadeleyi zor­laştırıyor, para politikasını sıkılaştırma yönünde baskı yaratıyor.

2- Finansal piyasa tepkileri:

Dünya genelinde CDS primleri yükselirken, Türki­ye’nin de CDS priminde yu­karı yönlü hareketler göz­lemleniyor. Dış finansman maliyetlerinin artması, risk algısının düşük olduğu şu günlerde portföy yatırımla­rında dalgalanmaya yol aça­bilir. İhracata dayalı sektör­lerin hisselerinde ise Borsa İstanbul’da oynaklıklar bek­lenebilir.

3-Diplomatik zorluklar ve hukuki riskler:

AB’nin misilleme kararla­rı Türkiye’yi dolaylı etkile­yebilirken, Çin’in agresif teş­vikleri rekabeti zorlaştırıyor. ABD’nin “ulusal güvenlik”gerekçesiyle uyguladığı ta­rifeler, Dünya Ticaret Ör­gütü kurallarıyla uyumsuz ve bu durum yeni bir tah­kim riskini beraberinde ge­tiriyor.

4-Yapısal dönüşüm fırsatları:

Küresel tedarik zincirle­rinin yeniden şekillendiği bu dönemde Türkiye, üre­tim üslerinin Çin dışına ta­şındığı süreçte avantajlı bir konuma gelebilir. Ancak bu­nun gerçekleşmesi, altyapı­dan hukuki güvenliğe, nitelikli iş gücünden yatırım ortamına kadar birçok başlığın güçlen­dirilmesini gerektiriyor.

Türkiye ne yapmalı? Beş kritik adım

1-Gümrük Birliği gün­cellenmeli:

AB ile yürütülen Gümrük Birliği modernizasyonu sü­reci hızla tamamlanmalı. Bu, Türkiye’nin Avrupa paza­rı üzerindeki belirsizlikle­ri azaltmasına yardımcı ola­caktır.

2-Sektörel teşvikler şart:

ABD pazarına ihracat ya­pan otomotiv, kimya ve mo­bilya gibi sektörler özel teş­vik programları ile destek­lenmeli. Lojistik ve tanıtım faaliyetleri artırılmalı.

3-Kurumsal takip ve iletişim mekanizması kurulmalı:

Ticaret Bakanlığı ile ihra­catçı birlikleri, ABD’deki dü­zenleme değişikliklerine kar­şı proaktif ve sürekli bir takip sistemi oluşturmalı.

4-Hukuki hazırlık güç­lendirilmeli:

Türkiye, Dünya Ticaret Ör­gütü nezdinde hakkını araya­cak adımları atmaya hazır ol­malı. Aksi halde bu tarifeler kalıcı hale gelebilir.

5-Yeni pazar stratejisi geliştirilmeli:

Orta Asya, Afrika ve Körfez ülkeleriyle ikili ticaret anlaş­maları artırılarak pazar çeşit­liliği sağlanmalı. Bu da dış şok­lara karşı dayanıklılığı artırır.

Sonuç: Belirsizlikte avantaj arayışı

ABD’nin gümrük tarifele­ri sadece ekonomik bir ham­le değil, aynı zamanda ulus­lararası güven sistemine atıl­mış ciddi bir darbe. Ticaretin kural değil güçle yürütüldü­ğü bu yeni dönemde, Türki­ye’nin avantajları geçici ola­bilir. Ancak bu avantajları ka­lıcı hale getirmek, yalnızca stratejik bir dış ticaret politi­kası, üretim planlaması ve si­yasi istikrar ile mümkün.

Güvenin azaldığı bir dün­yada, öngörülebilirlik bir lüks değil, bir gerekliliktir. Türkiye, bu gerekliliği karşı­layacak adımları bugün atar­sa, yarının kazananlarından biri olabilir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar