ABD seçimleri: Batı demokrasilerindeki siyasi bölünme
Bir ekonomist olarak uluslararası siyaset hakkında yazacak değilim. Sadece şunu anlamakta zorlanıyorum: Küresel fırsatları değerlendirmemiz gereken bir dönemde ve konumdayken “dünya için iyi ama Türkiye için değil” benzeri yorumları anlamakta zorlanıyorum.
Eğer kalkınmamızı ve zenginleşmemizi dünyaya açılarak sağlayacaksak, ki öyle olması gerektiğine inanıyorum, dünya için iyi olan Türkiye için de iyidir. Eğer tersi bir durum söz konusuysa Türkiye bir şeyleri yanlış yapıyordur diye düşünüyorum. Dediğim gibi uluslararası siyaset uzmanı değilim. O yüzden de bugün sonuçlanacak olan ABD Başkanlık seçimlerine daha hakim olduğum politik iktisat çerçevesinden bakmak istiyorum.
Eğitim ve gelir seviyesi etkiliyor
Batı demokrasilerinde 2. Dünya Savaşı sonrası gelişen siyasi iklimde klasik anlamda sol ve sağ diye ayırabileceğimiz partilerin seçmen kitlesi de önemli ölçüde değişiyor. Bu konuda, yazarları arasında günümüzün en önemli iktisatçılarından biri olan Thomas Piketty’nin de yer aldığı çok zihin açıcı bir makale var. Makalenin künyesini aşağıda bulabilirsiniz. *
Yukarıda bahsettiğim çalışma 1948-2020 arasında demokrasinin iyi işlediği 21 Batı ülkesindeki seçimlere odaklanıyor. Çalışmanın en önemli bulgularından biri şu: 1950’li ve 1960’lı yıllarda kendilerini “sol” olarak tanımlayan partilerin seçmen kitlesi düşük eğitimli ve düşük gelirli seçmenlerden oluşuyor. İyi eğitimli ve zengin seçmenler de sağ partilere oy veriyor. Dolayısıyla eğitim ve gelir seviyesi seçmen tercihini aynı yönde etkiliyor.
Gelelim günümüze… 2000’li yıllardan itibaren yüksek eğitimli seçmenler de sol partilere oy vermeye başlıyorlar. Belki de sol görünümlü partiler desek daha doğru olur! Yüksek gelirli seçmenler ise eskiden olduğu gibi sağ partilere oy vermeye devam ediyor. Bu yüzden de eğitim ve gelirin verilen oy üzerindeki etkisinde bir ayrışma yaşanıyor.
Bu kısa özete bakınca bahsettiğim makaleyi günümüzdeki sağ siyasetin yükselişini açıklayamadığı için eleştirebilirsiniz. Artık eğitimli seçmen de sol partilere yöneldiğine göre neden dünyada sosyal demokrat partiler oylarını arttıramıyorlar? Bu sorunun cevabı sadece Batı demokrasileri için değil bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin tökezleyen demokrasileri için de önemli.
Bu sorunun tek bir cevabı yok şüphesiz. İlk önce makalede de bahsedildiği gibi çevre sorunları, göç politikaları gibi güncel problemler eğitim ve gelir seviyesi kadar seçmen davranışı üzerinde etkili. Sol partiler çevre sorunlarına maliyetli çözümler getirdikçe bunun oluşturacağı maddi yükün bir kısmını üstlenmek zorunda kalacak olan emekçiler bu konuyu ajandasına koymayan sağ partilere kayabiliyor. Sol partilerin sığınmacılara karşı daha uyumlu ve entegrasyonu içeren politikalarını şiddetle reddeden emekçiler bu konuda çok sert olan sağ partilere oy verebiliyor. Bir de tabii ki bireysel özgürlükler meselesi var.
Muhafazakar emekçilerin önemli bir kısmı LGBT karşıtı tutumlarıyla öne çıkan sağ liderleri toplumun değerlerini erozyona uğratmakla suçladıkları sol liderlere tercih edebiliyor. Burada sol partilere getirilen eleştiri ve öneri şu: esas olan ücretler daha iyi çalışma koşulları ve adil bir sosyal güvenlik sisteminin sağlanmasıdır. Sol partilerin emeğin dünyasının iyileştirildiği bir politika çerçevesinde çevre sorunları, bireysel özgürlükler gibi konularda geniş halk kitlesini ikna etmesi daha kolay olacaktır.
Peki bu ezberler ne zaman bozuldu derseniz, küreselleşmeyi başlangıç noktası olarak gösteririm. Sol partiler küreselleşmenin emekçilere verdiği zararı tanzim etmek için gerekli politikaları geliştirmediler. Küreselleşmeyle beraber kaçınılmaz olarak gelen güvenlik risklerini iyi yönetemediler. Sağ popülist liderler ise bu açıkları değerlendirdi. “Ben seni ve işini küreselleşmeye (dış güçler olarak da okuyabilirsiniz) karşı korurum ama sen de benim için bazı özgürlüklerinden fedakarlık edip benim bazı yaptıklarımı görmezden gel” şeklinde özetleyebileceğimiz bir toplumsal mutabakatla seçmenle güçlü bir bağ kurdular.
Eski halinden eser yok
Ayrıca, bu dönemde iyice güçlenen finans lobisi, ABD’deki Demokrat Parti örneğinde olduğu gibi, sola yakın partilerle çok yakın ilişkiler geliştirdi. Emeğin dünyası ile sermayenin lobi gücü arasında küreselleşmeyle beraber artan gerginlikte Demokrat Parti net bir tutum al(a)madı. Bernie Sanders’ın aday olmaması için Demokrat Parti’nin müesses nizamı tarafından yapılan ayak oyunları hala herkesin hafızasında. Bir de buna küçük burjuva diye tanımlayabileceğimiz beyaz yakalı çalışanlarla mavi yakalı emekçiler arasında derinleşen uçurumu ve tercih farklılıklarını ekleyin…
Artık sırtını beyaz yakalılara ve sermayedarlara daha fazla dayayan Demokrat Parti bireysel özgürlükler ve çevre sorunları dışında cesur çıkışlar yapamıyor. Siyasi kariyerine “solda” başlayan Kamala Harris’in o eski halinden eser yok şimdi! Filistin meselesindeki silik tutum bunun en güzel örneklerinden biri. Bütün bunlar da Trump gibi nereden tutsanız elinizde kalan birini emekçiler ve hatta ellerini sıkıp mitinge konuşmacı olarak davet ettiği Müslümanlar için makul bir aday haline getirebiliyor.
Bu anlattıklarım sadece ABD ile sınırlı değil. Tüm dünyada seçmen sandığa giderken güvenlik (iş ve asayiş) kaygılarını ön plana alıyor. Ilımlı liderler de hızla mevzi kaybediyor. Aşağıda Justin Trudeau’nun azalan popülaritesi ile ilgili bir makaleyi bulabilirsiniz.**
Özetle, 20. yüzyılda gelir ve eğitim seviyeleri üzerinden okunabilecek bir sınıf siyaseti varken 21. yüzyıla daha karmaşık bir yapıda giriyoruz. Siyaset sadece ülkemizde değil bütün dünyada bir çıkış arıyor. Benim için Trump gibi her açıdan sıkıntılı birinin Cumhuriyetçilerin adayı olmasından daha şaşırtıcı olan, Biden gibi hayatını kendi başına sürdüremeyen birinin son ana kadar Demokratların adayı olmasıydı. Kısacası, 21. yüzyıl yeni problemleriyle çoktan kapımızı çaldı ama kapıyı hala evin yürümekte en çok zorlanan yaşlısı açıyor.
* “Brahmin Left Versus Merchant Right: Changing Political Cleavages in 21 Western Democracies, 1948–2020”. Amory Gethin, Clara Martínez-Toledano, Thomas Piketty. The Quarterly Journal of Economics, 137:1. Şubat 2022, Sayfa:1–48.
**https://www.bbc.com/news/ articles/cjrdrnxp74wo