ABD resesyonda mı?
Ocak ayında Çin ile başlayan sarsıntıların ardından global ekonomiye olan güvenin -ki zaten çok azdı- iyice sarsıldığını ve ABD’nin de resesyona girmek üzere olduğuna dair görüşün kuvvetlendiğini görüyoruz. Gerçekten de dördüncü çeyrek büyümesi yüzde 0.5 gibi çok düşük bir seviyede gerçekleşecek ve son aylarda gelen verilerin çoğu ciddi anlamda zayıflama gösteriyor. Potansiyel büyümesi artık yüzde iki civarında olan bir ekonomide bazı çeyreklerde çok düşük ve hatta eksi büyüme rakamları görmemiz normal karşılanmalı. Önceki yıllarda da birinci çeyrek büyümelerinde eksi seviyeler görüldü ve abartılı tepkilerin yersizliği daha sonra ortaya çıktı.
2016 farklı yani kötümserlerin haklı olacağı bir yıl olabilir mi? Temel olarak global ekonominin 2008 krizinden sonra dengelenemediğini ve sorunların artarak büyüdüğünü kabul etmek zorundayız. Bu sorunlar giderek merkez bankalarının tek başına çözebileceği sorunlar olma niteliğini de kaybediyor. Yani 2008’e oranla çok daha büyük bir kriz kaçınılmaz. Ancak bu cümle “bir gün herkes ölecektir” cümlesi kadar genel bir cümle ve son beş yıldır duyduğumuz bir tespit. Ben 2016 ve belki de 2017 yılının ilk yarısında ABD ekonomisinin resesyona girmeyeceğini düşünüyorum. ISM Hizmetler ve İmalat endeksi arasındaki uyumsuzluk net bir soruna işaret ediyor. Ancak endüstrinin yirmi alt koluna baktığımızda sadece altısında daralama görülüyor. Detaylarda giyim, kağıt, makine, maden, petrol&gaz ve metaller karşımıza çıkıyor. Petrol sektöründe zayıflama malumunuz, metallerde de şeytan ayrıntıda gizli; zayıflık boru kaynaklı yani yine petrol sektörü rol oynamış. İlk iki sektörün ABD'yi resesyona sokma şansı yok. Kısacası evet hayal kırıklığı yaratan veriler görüyoruz ama resesyon için henüz erken. 2016 yılında böyle bir gelişme beklemiyor olsam da ABD’nin 2. Dünya Savaşından sonraki ortalama büyümesi 58.4 ay olduğu gerçeği içinde bulunduğumuz büyüme döneminin olgunlaştığını gösteriyor. Bizi bekleyen tehlike aslında yaklaşmakta olan resesyon değil. Kavram olarak bir resesyon sistemdeki verimsizliği temizler ve daha sağlıklı bir yapının yola devam etmesini sağlar. Ancak finansal kesimin sorunları ile birleşen resesyonlar 2008’de de gördüğümüz üzere krizlere eviriliyor. Asıl tehlikeli olan da yaklaşan krize ister FED ister ECB veya başka bir merkez bankası olsun hazırlıklı olmaması. Daha doğrusu alet çantasında fazla bir enstrüman bulunmaması. FED’in faizleri 3.5% seviyesine çekemeyeceğini biliyoruz. Bu durumda resesyon başladığında yapılacak faiz indirimleri çok daha düşük bir seviyeden olacak ve etkisi görülmeyecektir. 4.5 trilyon dolarlık bilançosunu da kısa sürede eski haline yani 800 milyar dolarak çekemeyeceğini biliyoruz. Bu da önümüzdeki resesyona FED’in zaten büyük bir bilanço ile gireceği anlamına geliyor. Bu durumda yeni varlık alımlarının marjinal etkisi öncekilere oranla çok daha zayıf olacaktır. Kısacası korkmamız gereken resesyonun kendisinden ziyade resesyona girenken içinde bulunduğumuz koşullar olacak. Eğer haklı isem 2016 yılı ABD’nin değil Avrupa ve Çin’in zorlanmaya başladığı dönem olarak tarihe geçecek. Ancak 2017 ve sonrasında çok zor zamanlar bizi bekliyor olabilir.